Metz,
Fransa’nın Lorraine Bölgesi’nde, Nancy ve Lüksemburg arasında
yer alan büyüleyici bir şehirdir. 2019 yılında yapılan “Avrupa
En İyi Destinasyon” yarışmasında 4. sırada yer alan Metz,
tarihi, kültürel ve mimari özellikleriyle UNESCO Dünya Mirası
Geçici Listesi’nde bulunmaktadır.
Metz
Katedrali ve Alman İmparatorluk Bölgesi ile ünlü şehir;
ağaçları, çiçekleri ve muhteşem yeşil alanları ile görenleri
adeta büyülemektedir.
Ayrıca
Metz, bağlı bulunduğu Lorraine Bölgesi’nin başkentidir.
Fransa’da “Bahçe Şehri” anlamına gelen “La Ville Verte”
olarak adlandırılan Metz, ülkenin en yeşil kentlerinden biridir.
Metz,
Moselle ile Seille Nehirleri ve gölleri ile büyüleyici bir doğaya
sahiptir.
Kent,
18. yüzyıldan kalma klasisizm akımı ile inşa edilen yapıları
ve Roma kalıntılarıyla birçok dönemin tarihi unsuruna bir arada
sahip olmasıyla bilinmektedir.
Saint-Etienne
Katedrali’nin yanında bulunan Place d’Armes Meydanı, ünlü
Metz Kapalı Pazarı, Fransa’nın en eski yapılarından olan opera
ve tiyatro binası ile hayranlık uyandıran Metz, mutlaka ziyaret
edilmesi gereken şehirlerden biridir.
Metz
şehrinin kuruluşu Roma dönemine dayanmaktadır. O dönemlerde
“kutsal dağdaki kasaba” anlamına gelen “Divodurum” olarak
adlandırılan şehir, yerel bir kabile olan Kelt Mediomatriciler
tarafından Milattan önce 110 yılında merkez olarak
kullanılmıştır.
Roma
İmparatorluğu’nun en büyük amfitiyatrolarından birine sahip
olan Metz’in, Milattan Sonra 2.yüzyılda Paris’ten daha büyük
bir şehir olduğu bilinmektedir.
Metz,
yüzyıllar boyunca farklı milletlerin egemenliği altına
girmiştir. 5.yüzyılın sonunda Frankların ele geçirdiği şehir,
12.yüzyılda Kutsal Germen İmparatorluğu’na bağlanmıştır.
16.yüzyılda
Fransız Krallığı’nın ele geçirdiği şehir, 19.yüzyılda
Almanların himayesine girmiştir. 1918 yılında Fransız birlikleri
tarafından 48 yıllık Alman hâkimiyetinden kurtulan Metz şehri
Fransa’ya bağlanmıştır.
Metz’in
yüzyıllar boyunca yaşadığı özgürlük mücadelesi şehrin
mimarisine ve sanat eserlerine de yansımıştır.
Dünyaca
ünlü tarihi mekanlardan olan Metz Katedrali, Paris’ten sonra en
fazla turist akınına uğrayan yer olarak ön plana çıkmaktadır.
Her yıl binlerce turist ağırlayan Metz Katedrali, dev yapısı ile
şehrin her yerinden görünen bir görkemli yapıdır.
Sanat
tarihi açısından oldukça önemli yapılara ev sahipliği yapan
şehirde, Orta Çağ’ın ve Roma’nın etkilerini hissetmemek
mümkün değildir.
Günümüze
taşınan bu eserleri ile UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde
bulunan Metz, eşsiz tarihi nedeniyle her yıl milyonlarca turist
tarafından ziyaret edilmektedir.
Metz
Katedrali, Metz Pompidou Merkezi, Metz Kapalı Pazarı, Metz Alman
Kapısı, Jean-Marie Pelt Gardens - Seile Park, Metz Cumhuriyet
Meydanı, Neuf Tapınağı, La Cour d’Or Müzesi, Metz Esplanade
Bahçesi ve Park Brieux görülmesi gereken yerler arasındadır.
Gösterişten
uzak, 127 bin 500 nüfuslu bir burjuva şehri olan Metz, Fransa’nın
en büyük askeri üslerinden birine ev sahipliği yapıyor.
23
Ekim 2014 Perşembe, Metz…
Benelüx&Paris
Sonbahar Turunun dördüncü günündeyiz. Lüksemburg İbis Otelde
yaptığımız sabah kahvaltısından sonra hayallerimin kenti Paris
yolculuğu için tur otobüsünde yerlerimizi aldık. Rehberimiz Can
İliriş Günaydın arkadaşlar dedi ve sayım yaptı. Konuklarının
tamam olduğunu anlayınca, tam saat 09,00’da kaptana işaret
vererek yolculuğumuzu başlattı.
Yolumuz
üzerindeki Metz kentine de uğrayacağız. Dedikten sonra, Metz
muhteşem bir Orta Çağ kentidir. Seveceğinizi umarım. Dedi ve
oldukça ayrıntılı bilgi verdi. Saat 10,15 civarında Metz’e
giriş yapmıştık.
Fransa’nın
kuzeyindeki Lorraine Bölgesinin başkenti olan Metz, Moselle ve
Seille nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş. Yaklaşık 3000
yıllık geçmişe sahip… Roma İmparatorluğu döneminde isyancı
Galyalıların en önemli şehirlerinden birisi olan Metz değişik
dönemlerde farklı egemenlikler altında kalmış. Daha geç
dönemlerde Mettis adıyla anılmaya başlanan kente, daha sonra
bugünkü adı verilmiş.
511’de;
günümüzdeki Fransa, Almanya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda
topraklarını içine alan Austrasia’nın başkenti, 843
yılında imzalanan Verdun Antlaşmasıyla Orta Francia’nın
başkenti olmuş. Sonraki yıllarda Saksonya derebeylerinin
egemenliğine girmiş.
Zamanla
yerel piskoposların gücü, ticaretle uğraşan burjuvalar
karşısında gerilemiş ve Metz imparatorluk içinde serbest kent
haline gelmiş.
Gösterişten
uzak, 127 bin 500 nüfuslu bir burjuva şehri olan Metz, Fransa’nın
en büyük askeri üslerinden birine ev sahipliği yapıyor.
Yüzyıllar boyunca Alman ve Fransız egemenliği arasında gidip
gelen Metz, kimlik sorunu yaşamaktadır.
Şehrin
cazibe merkezi olmasını sağlayan, Avrupa’nın en büyük vitray
koleksiyonlarından birine sahip, 13’üncü yüzyıldan kalma St.
Etienne Katedrali’dir. Metz dışında fazla bilinmiyor. Demişti
rehberimiz. Bu pek fazla bilinmeyen kenti ve katedrali tur programına
almıştı rehberimiz.
Kente
girip, Moselle Nehri boyunca ilerleyen otobüsümüz, katedrale en
yakın konumda olan Place e la Comedie’nin bulunduğu adacığa
giriyor. Kentin en önemli meydanlarından birine ev sahipliği yapan
Saulcy adacığındaki Komedi Meydanı’nda park ediyor tur
otobüsümüz.
1738
yılında tamamlanan ve bu minik adacığın yarısından fazlasını
kapsayan Komedi Meydanı oldukça sönüktü. Kimseler yoktu
meydanda. Tur otobüsümüzden inenler tarafından ortam canlandı.
Adacığın,
Tiyatro ve opera binasına ev sahipliği yaptığını söylüyor
rehberimiz. 1752 yılına tarihlenen bina Fransa’da halen faal
olarak kullanılan en eski tiyatro/opera binası unvanına sahipmiş.
Turuncuya kaçan sarı rengiyle oldukça ihtişamlı bir görünüşü
var.
Günümüzde
sanatsal etkinliklerle anılan bu meydanda, Fransız Devrimi’nden
sonra kurulan giyotinlerde tam 63 kişi idam edilmiş.
Saulcy
Adası’nın batısında yer alan bir diğer önemli anıtsal yapı
da Temple Neuf Kilisesi. Kilise, 1901-1904 yılları arasında, Alman
hâkimiyeti döneminde askeri kilise olarak inşa edilmiş.
Fransızlar,
Komedi Meydanı’nın sarı taşlarından aykırı duran bu gri
kiliseyi bir dönem istememişler… Ama sonradan Metz’in en güzel
anıtsal yapılarından birisi olduğu kabul edilmiş.
Ön
taraftan bakıldığında hiçbir özelliği olmayan bir kilise
havasında ama diyor rehberimiz, öbür taraftan, Moyen Köprüsünden
baktığınızda, adanın gemi burnu gibi tam ucunda yeşille mavinin
buluştuğu yerde enfes bir manzara oluşturuyor.
Hemen
önünde yer alan bahçenin adı ise Aşk Bahçesi. Ne kadar romantik
değil mi? Diyor rehberimiz.
Adanın
doğu kesiminde ise Place de la Prefecture ile meydanın en önemli
yapısı olan kamu binası Mosella Bölge Hizmetleri Prefecture yer
alıyor. Adanın en doğusunda ise Marabella TV bulunuyor.
Meydanın
güneyinde kalan Metz Katedrali’ne, biri yayalara ait olmak üzere,
üç köprü ile bağlanıyor park ettiğimiz adacık
Komedi
Meydanı’nı panoramik olarak gezip, fotoğraflarımızı çektikten
sonra yayalara ayrılan köprü ile Metz Katedrali’nin bulunduğu
bölgeye geçiyoruz. Kentin kalbinin attığı en önemli yerlerden
birisi olarak bilinen Silah Meydanı ya da La Place d’Armes…
Katedral,
Belediye Binası -City Hall-Hotel De Ville ve turizm danışma ofisi
ile çevrelenmiş olan dikdörtgen biçimindeki meydanın tarihi çok
daha eskilere dayanıyor. Bugünkü halini 18. Yüzyılda aldığını
söylüyor rehberimiz. Bugünkü turizm danışma ofisi eskiden
askeri kışla olarak kullanıldığından, meydan bir tür askeri ve
dini erkânın buluşma noktasıymış.
Gotik
stilde inşa edilmiş olan St. Etienne ya da Metz Katedrali’nin
tarihi 3. yüzyıla kadar gider diyor rehberimiz. Ama bugün görünen
anlamdaki katedralin inşaatı 1220 yılında başlamış ve yaklaşık
300 yıl kadar sürmüş.
Zaten
Avrupa kentlerinde ne kadar katedral varsa, hiç 250 yıldan önce
biten katedrale rastlamadım. Diyor rehberimiz. Hatta Barselona’da
olduğu gibi bir türlü bitmeyenleri de var.
Katedral
altın renkli özel bir taştan yapılmış. 1877 yılında şehirde
çıkan yangın Katedralin bir bölümünü zarar görmüş ama
sonradan onarmışlar. Onarmasına onarmışlar ama bu kez de batı
kanadında başka bir yerini tahrip etmişler. Diyen rehberimiz, bu
yüzden katedralin batı kanadı Neo-Klasik iken Neo-Gotik hale
gelmiş.
Gotik
mimarlığın ayırıcı özelliği kemer kubbelerin kullanılmış
olmasıdır. Sütunların en üstteki kasnaklarının köşeli
kemerlerle bağlanması, sütun boylarının kısaltılması, yapının
içinde ve dışında yukarı doğru çıkan çizgilerin birbirine
koşut çoğaltılması gerekmiştir. Bunu sağlamak için de dış
sütunların duvara bitiştirilmesi, çatının üzerine kadar
yükselen yivli oklar, vitraylar ve gül pencerelerle yapının
içinin daha aydınlatılması, ölçü açısından yapının geniş
ve yüksek tutulması gibi özgün ilkeleri vardır.
Gotik
mimarlığı, Roman ya da Rönesans mimarlıklarından ayıran
başlıca özellik kitlelerin ve mekânların dağılımıdır. Metz
Katedrali’nin en çok ilgi çeken tarafı ise, Chartres
Katedrali’nden sonra, Fransa’daki en büyük vitray resimlerinin
bulunduğu katedral olması…
Vitrayların
kapladığı toplamı alan 6500 metrekare olup, oldukça büyük bir
rakam ve ilgi çekici. Katedrali gezerken bunu fark etmemeniz mümkün
değil zaten…
Pencereleri
örten saydam panellerin ya da vitrayların yapımı için cam
kullanımı çok eski dönemlere dayanıyor. Bu uygulamalar özellikle
Doğu Akdeniz’de çok önceleri biliniyordu.
Roma
ve ilk Hristiyanlık dönemlerinde kullanılıyordu. Ortaçağ
döneminde de sırlama cam ile Vitray tekniğine rastlamak mümkün.
Vitray
sanatının yeniden doğuşu ilk olarak Fransa da başladı. Ancak
yüzyıl sonuna doğru Almanya vitray sanatının merkezi konumuna
geldi. Bu dönemde vitray sanatı özellikle dini yapıların dışında
saray ve malikânelerde, büyük konakların kapı, pencere ve tavan
süslemelerinde kullanılmaya başlandı. Desenlerde tema olarak dini
ve kutsal desenler işleniyordu.
1890-1930
yıllarında dini konuların dışında manzara, insan figürleri,
zarif bezemeler, çiçek motifleri ve geometrik desenler vitray
sanatında yeni ve dekoratif tekniklerle geliştirildi.
Muhteşem
Vitray süslemeleri 1200 ve 1236 yıllarında Chartres
Katedrali’ndeki 7000 metrekarelik bir alanı kaplayan vitray süslemesi
ortaçağ mimarisinin ve cam üstüne yapılan resim sanatının en
büyük ve en önemli örneklerindendir.
Chartres
Katedrali Paris’in 80 km. güneybatısında bulunan Chartres
Kenti’nde 13. yüzyılda kurulmuş olup, Romanesk mimari teknikleri
ile yapılmış olmasına rağmen Gotik mimariyi en iyi temsil eden
ve günümüze kadar özgün heykelleri, vitrayları ve döşemeleri
ile en çok korunmuş olan bir anıt eserdir.