ORTA ÇAĞIN MASAL ŞEHRİ BRUGGE

 

Batı Avrupa’nın savaşlardan en iyi korunmuş kenti olan Brugge (Bruges); Orta Çağ’dan kalan mimarisi, su kanalları, dar sokakları, değişik çikolataları, Belçika birası, köprüleri, tarihi yapıları ve meydanlarıyla Avrupa’nın gözbebeği olan bir kent.

Avrupa’nın günümüze kadar gelebilen önemli Orta Çağ kentlerinden biri olan Brugge, İkinci Dünya Savaşı’ndan hiç hasar almadığı için dokusunu aynen koruyabilmiş.

Brugge'nin Tarihi Şehir Merkezi, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunuyor.

Adı ‘köprüler’ anlamına gelen Brugge, içinden onlarca kanalın geçtiği alana kurulmuş bir kent. Reie Nehri kollarının oluşturduğu kanallar bu görkemli şehre değişik bir hava katıyor.

Suyun insana huzur veren varlığının yanı sıra, kanalları süsleyen kemerli eski köprüler kentin orta çağ atmosferini yansıtıyor konuklarına.

Onlarca eski köprünün süslediği kanalların kıyısındaki orta çağ evleri bizleri yüzyıllar öncesine götürüyor. Evlerin suda yansıyan görüntüleri gün ışıklarıyla birlikte eşsiz şölenler oluşturuyor.

Belçika’nın bu gözde kentine, bu nedenle, ‘Kuzeyin Venedik’’i sıfatı yakıştırılmış.

Genişlikleri Venedik kanallarından daha fazla olan bu kanallardaki suyunun rengi ise ortama büyülü bir hava katmaktadır. Toprak ve içine yeşil karışmış toprak renginin hâkim olduğu kanallardaki suyun berrak olup olmadığını bilemiyorsunuz. Bu bilinmezlik Brugge’e romantik ve oldukça gizemli bir hava katıyor.

Belçika’nın Flaman bölgesini oluşturan beş eyaletten biri olan Batı Flandra’nın Başkentidir Brugge. Avrupa’nın günümüze kadar gelebilmiş önemli Orta Çağ kentlerinden biridir.

Kentin ve kentteki yapılaşmanın, orta çağdaki boyutlarının dışına hiç taşmamış olması hem ilgi çekicidir hem de hayranlık uyandırıcıdır.

Avrupa’nın sayılı kanal şehirlerinden biri olan Brugge’ deki kanallarda küçük bir şehir turuna çıkabilir ya da faytonla şehri gezebilirsiniz.

12. yüzyıl malikânelerinin arasından dolaşan gizemli kanalları, danteli/ rahibe işi ürünleri ve çiçek pazarlarıyla gerçek bir âşıklar kentidir Brugge.


26 Ekim 2014 Pazar, Belçika…

Benelüx & Paris turuna çıkmadan önce yaptığım araştırmada uğrak noktalarımızdan biri olan Brugge’nin, ölmeden önce görmemiz gereken bir Ortaçağ kenti olarak tanımlanıyordu.

Rehberimiz Can İriliş de, kente girmeden önce, güneydeki Venedik kentinin kuzeydeki ikizidir Brugge, görülmesi gereken yabancı kentler listelerinde ilk sırayı almalıdır.

Dedikten sonra açıklamalarını sürdüren rehberimiz; Belçika’nın Flaman bölgesini oluşturan beş eyaletten biri olan Batı Flandra’nın Başkentidir Brugges.

Avrupa’nın günümüze kadar gelebilmiş önemli Orta Çağ kentlerinden biridir. Kentin ve kentteki yapılaşmanın, ortaçağdaki boyutlarının dışına hiç taşmamış olması hem ilgi çekicidir hem de hayranlık uyandırıcıdır.

Brugge Avrupa’nın sayılı kanal şehirlerinden biri aynı zamanda. Kanalda küçük bir şehir turuna çıkabilir ya da faytonla şehri gezebilirsiniz.

12. yüzyıl malikânelerinin arasından dolaşan gizemli kanalları, danteli/ rahibe işi ürünleri ve çiçek pazarlarıyla gerçek bir âşıklar kentidir Brugges. Orta Çağ’dan kalma mimarisi, II. Dünya Savaşı‘nda zarar görmediği için bozulmadan korunabilmiştir.

Değişik çikolataları, kanalları ile ünlü turistik ve gizemli bir kenttir. Kuzey Avrupa’nın Venedik Kenti olarak tanımlanan Brugges kanalları hayranlık uyandırıcıdır.

Genişlikleri Venedik kanallarından daha fazla olan bu kanallardaki suyunun rengi ise ortama büyülü bir hava katmaktadır. Toprak ve içine yeşil karışmış toprak renginin hâkim olduğu kanallardaki suyun berrak olup olmadığını bilemiyorsunuz. Bu bilinmezlik Brugges’teki romantik ve gizemli havayı tetikliyor.


Paris’ten Brüksel’e giderken, saat 13,30 da ulaştığımız bu kent merkezine motorlu araçların girmesine izin verilmiyor.

Brugge’de trafik kuralları çok basit, diyen rehberimiz, öncelik yayalara aittir. Sonra bisiklet ve araç trafiği gelir.

Kentin güneyinde, Minnewater Park civarındaki bir büyükçe alan turist otobüslerinin park yeri olarak ayrılmış. Rehberimiz tuvalet ihtiyaçlarımız için 15 dakika serbest zaman verdikten sonra, saat 17,00 ye kadar Brugge’de kalacağımızı söyledi.

İlk bir saatlik zaman diliminde, rehberimizin eşliğinde ve açıklamalarından sonra, tekrar serbest zaman uygulamasına geçilecekti.

Park alanını oldukça geniş bir kanal ya da nehir kentten ayırmıştı. Bir köprü ile kent merkezinin güneyindeki ilk bölümüne ayak bastık. Rehberimiz bizi etrafında topladıktan sonra, Roma’nın ünlü aşk çeşmesinin bir benzerini bulabileceğiniz eşsiz ve gizemli bir durak var sırada Minnewater Park. Dedi ve ekledi.

Minne Felemenkçe ‘aşk’ anlamına gelmektedir. Minnewater Park’ta spor yapabilir, yürüyebilir, bisiklete binip, dinlenip kitap okuyabileceğiniz harika bir parktır.

Parkın içinde bir çeşmesi var ki tahmin edebileceğiniz gibi dilek ve aşk çeşmesi. Tıpkı Roma’daki Fontaine de Trevi yani Aşk Çeşmesi gibi buraya gelip para atarak dilek dilediğiniz takdirde, gerçekleştiğine inanılıyor.

Beni izleyin diyen rehberimizin peşine takıldık. Bir köprü üzerinde durmuştu. Köprünün kuzeyinde Minnewater Gölü ile diğer ucunda Gotik Sanatının bir yapısı duruyordu. Rehberimiz açıklamasını sürdürdü.


Parkın bir diğer özelliği 12. Yüzyılda düşes Marguerite de Constantinople tarafından yaptırılan kadınlar manastırı da denilen Beguinage manastırı. Gölün ucunda gördüğünüz yapı, sözünü ettiğim manastırdır. Buradan panoramik fotoğraflar çekin. Fotoğraf çekiminden sonra açıklamalarımı sürdüreceğim, dedi.

Muhteşem bir manzarası olan gölün ucundaki manastırın fotoğrafları çektik ve rehberimizin etrafında toplandık tekrar.

Rehberimiz; Parkın özelliği diyoruz, çünkü bir zamanlar bu manastır Belçika’nın en önemli sembollüymüş. Beguin rahibelerinin manastırı olan bu yer, yüzyıllarca yoksul insanlara yardımcı olmuş. Rahibe işi olarak tanımlanan dantel işlemeleri yapılmış ve bu şekilde geçimleri sağlanmış. Çilekeş insanların huzurlu bir hayat sürdüğü bu mekânda şimdilerde, Benedictine rahibeleri tarafından gelenekler devam ettiriliyor.

Tarihi dokusu bu kadar kuvvetli bir bölgenin sanat yönünden en önemli eseri Notre Dame Kilise’ sinde bulunan Michelangelo’nun Madonna ve İsa heykelleri. Kilise bahçesinde 15. ve 19. Yüzyıl Lordları tarafından yaptırılmış müze Gruuthuse bulunuyor.

Tarihini günümüzde korumayı başaran nadir yerlerden biri olan Brugge’de birçok müze görmek mümkün.

Gölü geçiyoruz ve Flaman-Gotik Sanatı uygulamalarının birer parçası olan ilk konutlarla karşılaşıyoruz.


Bu konutlardan çok daha ilgi çekici olanı, hiç kuşkusuz kanal üzerinde yer alan, gölgeleri kanalı renklendiren ve tarih kokan güzel evler. İnsanın içinden, Brugge’de yaşayıp bu evlerden birinde oturası geliyor adeta.

Birbirinden şirin Flaman-Gotik tarzda yapılmış üçgen çatılı evleri geçerek, eski kent merkezine ulaşmaya çalışıyoruz. Önümüze küçük ama çok güzel bir park alanı çıkıyor. Bu park alanındaki çok sayıdaki kuğular da görsel bir şölen oluşturuyor.

Parkın hemen yanında, sağ tarafta ise ‘’İkiz kardeşler çeşmesi’’ yer alıyor. İkiz kardeşler denildiğine bakmayın diyor rehberimiz. Ağızlarından sular akan atlar ikiz kardeş olarak yontulmuş.

Kent merkezine doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Buradaki evlerin çatıları ve yapıları o kadar değişik ki, sadece bu evlerin örnekleri olan kartpostallar, süs eşyaları, hatta danteller bile var.

At arabasıyla gezi yapan turistlerde, ayrı bir dünya içinde Orta çağın o büyüsünü ayakları sokağa basmadan yaşıyorlar. Dini motiflerin, dindar insanların ve kiliselerin çok yaygın olduğu kesin.

Her yerden kahve kokusuna karışmış değişik fırınlardan gelme ekmek, kruvasan, turta kokuları geliyor burnumuza. Brugge’de en çok karşılaştığımız üç önemli şey var. Bira, Çikolata ve rahip işi dedikleri Danteller.


Yalnız Brugge değil, Belçika denince de akla ilk gelen iki şey çikolata ve biradır. Hal böyle olunca her sokakta renkli, kokusu ruhunuza işleyen ve kalbinizi aşkla dolduran çikolatalara karşı, özellikle eşimin, karşı koyması mümkün olmuyor. Çikolata Brugge’de bir başka güzel kokuyor.

Çikolata Belçika’da gerçek bir sanat olarak kendini gösteriyor. Midenizde hiçbir rahatsızlık duymadan kilolarca tadabilirsiniz. Katkı maddesi olmadan en doğal üretilmiş, neredeyse hepsi el yapımı bir lezzet cümbüşü. Her mağazada farklı bir tatla karşılaşıyorsunuz. Viskili, likörlü, truf, pralin ve tabiî ki marzipan yani badem ezmesi… Kusursuz lezzetler.

Fiyatları süpermarketten aldıklarımızdan çok yüksek ama bunlar gerçek çikolata. Özel tasarımlar, özel kutularda size sunuluyor. Her mağaza mutlaka satın aldığınız şeyin önce tadına baktırıyor. Eşim de her mağazada tadına bakarak, çikolata özlemini belli ölçüde gidermiş oldu. Belçikalılar çikolatada adeta sanat eseri yaratıyor.

Kentin merkezine doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Avrupa’nın en iyi korunmuş Ortaçağ kenti Brugge’nin sokaklarında yürümek tarihsel bir yolculuğu yaşatıyor insana.

Parke taşlı meydanları, dar sokakları, üçgen çatılı evleri, görkemli gotik binaları ve faytonların tıngırtılarıyla tarihi ve romantik bir şehir olma sıfatını fazlasıyla hak ediyor Brugge.


Canot’ adı verilen teknelerle, üzerinde kuğuların salındığı kanallarda düşsel bir yolculuk yapan turistleri görüyor ve fotoğraflarını çekiyoruz.

Onlarca eski köprünün süslediği kanalların kıyısındaki ortaçağ evleri bizleri yüzyıllar öncesine götürüyor., Evlerin suda yansıyan görüntüleri gün ışıklarıyla birlikte eşsiz şölenler oluşturuyor. Belçika’nın bu gözde kentine, bu nedenle, ‘Kuzeyin Venedik’’i sıfatı yakıştırılmış.

Şehirde iki önemli meydan bulunmaktadır. Diyor rehberimiz. Bunlardan birincisi Town Hall Meydanı olarak bilinen Markt Place olup, daha çok ticari amaçlar için yapılandırılmış.

Rengârenk lonca binalarıyla çevrili bu meydandaki en önemli yapılar Cloth Hall ve Belfry Çan Kulesi’dir. Cloth Hall Brugge’nin en eski ticaret merkezi olarak biliniyor. Belediye binası da bu meydanda bulunuyor.

Markt Place Brugge’nin en önemli ticaret merkezi olup, Belçika’da Flamanlar tarafından üretilen ürünler buradan dünyanın her tarafına gönderiliyor. Rehberimizin söylediğine göre, meydana bakan 364 satış mağazası bulunmakta.


Bu meydandaki en önemli yapı Cloth Hall ve Belfry Çan Kulesi’dir. Belfry/Belfort olarak adlandırılan tarihi çan kulesi, Aslında bir müzik kutusudur diyor rehberimiz. Kule, Günümüzde her 15 dakikada bir farklı ezgiler ile çalan çanları ile Brugge’de güzel duygu yaratıyor.

En üst katına kadar çıkarsanız müzik kutusunun mekanizmasını görebilirsiniz. Çıkmak hiç de kolay değil. Bu çıkışın ödülü ise muhteşem Brugge manzarası Kulenin yapılış tarihi 1280 olup, kesinlikle görülmeye değer yapılardan biridir. 366 basamakla çıkılan kulenin yüksekliği 83 metredir. Hazine dairesi olarak inşa edilmiş kulenin üstünde saat ve çan kulesi bulunuyor.

Kentin en önemli sembollerinden biri olan çan kulesi, eskiden hazine dairesi olarak kullanıldığı gibi, belediye arşiv dairesi olarak da kullanılmış. Ayrıca, yangın ve diğer tehlikeleri görmek ve duyurmak gibi görevler de üstlenmiş. Doğal koşullardan ötürü kulenin 1,5 metre yana yattığı ve ünlü Pisa kulesine benzediği söyleniyor.

Kanallarından ötürü kuzeyin Venedik Kenti olarak anılan Brugge, yan yatmış kulesinden ötürü de kuzeyin Pisa kenti unvanını almak üzere.

Grote Markt’ın köşesinde Historium yazan bir bina var. Burada 15. yüzyıla tarihi bir yolculuk yapılabiliyor. Kapıda İngilizce audioguide/telsiz boyutunda sesli rehber dağıtılıyor. Filmler ve animasyonlarla 15 yüzyılda insanların Brugge’de nasıl yaşadıkları anlatılıyor. Giriş ücretli.

Yüzyıllardır yiyecek pazarı olarak bilinen meydan, birçok restoran, kafe ve birahanenin varlığından dolayı turistlerin uğrak yeri haline gelmiş.

Alanın doğu tarafında yer alan ve kentin Eyfel kulesi sayılan Beffroi şimdilerde saat kulesi ve müze olarak hizmet veriyor.

Grote Markt’tan Burg Meydanı’na geçiyoruz. Meydanda büyükçe bir Belçika bayrağı dikkatimizi çekiyor. Belçikalıların bayraklarındaki üç çarpının, en çok korktukları üç şeyi; yangın, sel ve hastalık olduğunu söylüyor rehberimiz.

Yıllar önce bu meydan Viking ve Norman saldırılarından korunmak için, surlarla çevriliymiş. Ancak surlar günümüze kadar ulaşmamış.

Neo Gotik tarzdaki Town Hall bu meydandaki en dikkat çekici yapılardan biri olup, yanındaki Neo Gotik tarzdaki diğer bina ise Adalet Sarayı olarak hizmet veriyormuş. Günümüzde turizm bürosu olarak kullanılıyor.

Burg Meydanında çok sayıda ibadethane de bulunuyor. Deanery, diğer adıyla St. Donatius Kilisesi Barok tarzında bir yapı olarak kendini gösteriyor. Basilicus Kilisesi ise Flamanlar tarafından inşa edilmiş.

Ancak, en çok dikkat çeken ve akılda kalan, köşede sıkışıp kalmış olan Holy Blood Şapeli’dir. Bu kadar popüler olmasının nedeni ise, Şapel ile ilgili olarak söylenen efsaneler. Şöyle ki, 12. yüzyılda Hz. İsa’nın kutsal kanı buraya getirilmiş. Günün belirli saatlerinde, bir cam tüp içinde, ziyaretçilerine gösteriliyormuş. Bu nedenle Şapel’ in önü her zaman kalabalık bir turist gurubuyla doludur.

On birinci yüzyılda Avrupa’nın ticaret merkezi olan Brugge, yaşanan seller ve coğrafi değişiklikler yüzünden denizle bağlantısını, bir iki kanal dışında, kaybetmiş.

Bugün, şehir merkezi Kuzey Denizi kıyısında bulunmamasına rağmen, denize yakınlığı nedeniyle hala bir liman kenti olarak anılmaktadır.

Şehrin içindeki kanallar günümüzde ulaşım olarak kullanılmakta olup turistik geziler için de kullanılmaktadır.

Burg meydanı da gezildikten sonra rehberimiz gruba serbest zaman veriyor. Kentin ünlü biralarından tatmamızı istiyor. 2be The Beerwall Reie Nehrinin kıyısında konuşlanmış olup, Bira Duvarı olarak tanımlanan bu yeri öneriyor.

Eşimle birlikte harekete geçerek kuruluşu buluyoruz. Ortalık ana baba günü. Onlarca değişik biranın özel tasarlanmış bira bardaklarına musluklardan bira dolduruluyor.

Sol taraftaki duvar yüzlerce çeşit biranın sergilendiği bir tabloya dönüştürülmüş. Turistler ortamı doldurmuş, doğru düzgün resim çekilmiyor. Nehir kıyısındaki mekânda oturulacak masa da yok…

Eşim sıraya giriyor, ben de nehir kıyısındaki mekândan birkaç fotoğraf çekmek üzere eşimden ayrılıyorum. Fotoğrafları çekip, geri döndüğümde eşim biraları almış bulunuyor. Bira duvarının karşısında boş bulduğumuz bir masaya ilişerek biralarımızı içiyoruz.

Kuruluşun ve Brugge’nin ünlü birası Kwak olup, herkes koca Kwak bardaklarında Kwak içmekle meşguldü. Biz de modaya uymuş ve eşimin aldığı Kwak marka biralardan içmiştik.

İçkilerimizden sonra, iki şişe Kwak birası alarak İstanbul’a getirmek üzere ayırdık. Aynı kuruluş çikolata da sattığından, hediyelik çikolatalarımızı da aldık. Bira duvarı adlı yerden ayrıldıktan sonra geri döndüğümüz Burg Meydanında bir sürpriz bizi bekliyordu.

Orta yaş ve orta yaşın üzerindeki Brugge sakinlerinden yaklaşık 20-25 kişilik karma bir grup, yöresel kıyafetler içinde müzikli bir gösteri sunmaktaydı.


Gösteri sonrasında yere konulan bir keman kutusuna bahşiş bırakıldı grubu izleyenlerce. Rehberimiz Can İriliş’ in belirlediği saatte meydanda buluştuk. Grup olarak hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra, başkent Brüksel'e gitmek üzere otobüsteki yerlerimizi aldık.