İSTANBUL TOPKAPI SARAYI
Nevşehirli Damat
İbrahim Paşa’nın önerisiyle III. Ahmet tarafından, Perayton isimli bir Bizans
çeşmesinin yerine inşa ettirilen en güzel meydan çeşmelerinden biridir.
Çeşmenin yapım tarihi 1729’dur. Mimar Ahmet Ağa tarafından yapılmıştır. Türk
rokoko tarzının en güzel örneklerinden biridir. Çeşme köşeleri yumuşatılmış
dikdörtgen bir plandadır. Köşelerde sebiller bulunan çeşme üzeri ahşap saçaklı
bir çatı ile kapatılmıştır.
Üst örtüde dıştan
görülebilen kubbeler sadece görünüm amacı ile yapılmıştır. On dört kıtalık
Kayseri ve Halep kadısı şair Seyyit Hüseyin Vehbi bin Ahmet'e ait kaside,
sebillerin ve her kenarda bulunan çeşmelerin üzerine talik hatla yazılmıştır.
Üstte mukarnaslı bir kuşak, onun üzerinde de çini bir kuşak yer alır. Bu
çiniler hem klasik motifleri hem de lale ve akantüs yaprakları gibi Avrupai
motifleri ihtiva eder. Vazo içindeki çiçek motifleri batılılaşma ile Osmanlı
bezemesinde görülmeye başlamıştır. III. Ahmet kütüphanesinde de bu çeşmedekine
benzer süslemeler yer almaktadır.
III. Ahmet
Çeşmesi çevresinde, fotoğraflar çekerek bir tur attıktan sonra, Topkapı
Sarayı'nın giriş kapısına yöneliyorum. Kapının sağında ve solunda nöbet
bekleyen iki asker bulunuyor. Topkapı Sarayı, kara tarafında Fatih Sultan
Mehmet tarafından yaptırılan Sur-u Sultani, deniz tarafında ise Bizans
surlarıyla kentten ayrılmıştır. Çok sayıda kara ve deniz kapıları ile sarayın
içinde, değişik işlevleri olan kapıları bulunuyor Topkapı Sarayı'nın. Birçoğu
kapanmış olan bu kapıların dışında, anıtsal giriş kapısı olan ve Bab-ı Hümayun
olarak bilinen Saltanat Kapısı yöneliyor ve değişik açılardan fotoğraflarını
çekiyorum.
Kapıdaki ilk
izlenim, Topkapı'daki yapılanmanın, Kale-Saray yapılanması olduğudur. Yüzyıllar
boyunca, her türlü görkem ve protokolün yaşandığı Osmanlının sağlam bir devlet
anlayışı ve işlevsel sadeliğinin mekâna yansıması, daha kapıda başlamış bulunuyor.
Sarayı kentten ayıran sarayın yapımı ile, Sultan Mehmet tarafından yaptırılan
ve şehri Alay Meydanına/Birinci Avluya bağlayan görkemli bir kapıdır.
Ayrıca, Bab-ı Hümayun
’un üzerinde, simetrik yazı ile Hicr Suresinin 45. ve 48. ayetleri yazılıdır. Bu
yazılar, hat sanatı ve saltanat kavramı bakımından son derece önemlidir.
Kapının diğer yüzünde ise Sultan Aziz’in tuğrasının üzerinde Saff Suresinin 13.
ayetinden ‘’Ya Muhammed, Allah’tan bir yardım ve yakında gerçekleşecek bir
zafer! Müminlere bunları müjdele.’’ İfadesi yer almaktadır. Bu ayet, aynı
zamanda, savaşlarda mehter takımının hücumdan önce okuduğu ayettir.
15. yüzyılda
sarayla birlikte yaptırılan Selamlık Kapısı, kuleleriyle, 15. yüzyıl kale
kapılarına benzemektedir. Kapı üzerinde ‘’ Kelime-i Tevhid ‘’ yani ‘’ Allah’tan
başka ilah yoktur. Hüküm, saltanat ve tüm yetkiler O’nundur.’’ Yazısı
bulunmaktadır. Altında Sultan II. Mahmut tuğrası, yanlarda da 1758 yılı
onarımını belgeleyen yazıtlar ve Sultan III. Mustafa’nın tuğraları vardır. Bu
iki kuleli kapı, Topkapı Sarayının ve Osmanlı İmparatorluğunun görkeminin
simgesi olmuştur. Kapının üzerindeki iki kule, Kanuni Sultan Süleyman zamanında
yapılmıştır.
Selamlık
Kapısından (Babüsselam) sonra ulaşılan Divan Meydanı, Adalet Meydanı olarak da
biliniyor. Yapılarıyla birlikte, sarayda devlet yönetiminin gerçekleştirildiği
ve temsil edildiği bir idare alanıdır. Divan Meydanı’nı, iç saray teşkilatının
bulunduğu mekânları içeren Enderun Avlusu’ na bağlayan ‘’Anıtsal Kapı’’
Babüssaade’dir. 15. yüzyılda sarayla birlikte yaptırılan bu kapı, Sultanların
saraydaki varlığını temsil eder.
Kapının önünde
tahta çıkış/cülus, biat(itaat), bayramlaşma, ayak divanı ve cenaze törenleri
yapılırdı. Padişah Evi’nin cümle kapısı olan Babüssaade’yi izinsiz geçmek
‘’Mutlak İktidara yapılan en büyük hukuk ihlali sayılır ve idamla
cezalandırılırdı. Padişahlar, törenlerin dışında kalan zamanlarda bu kapıyı
kullanmazlardı.
Enderun avlusu,
sultanların saraydaki varlığını temsil eder. Bir adım daha atıldığında, padişaha
ait yapıları ve köşkleri içeren avluya, Sofa-i Hümayun’a ulaşılır. Padişahlar
Avlusu olarak da anılan ‘’Sofa-i Hümayun’’ a, Enderun Avlusundaki III. Ahmet
Kütüphanesinin bulunduğu cephedeki kapılardan birinden geçilerek ulaşılır.
Karşımıza çıkan Lale Bahçesi sınırları içerisinde; Sofa Köşkü, Hekimbaşı
Kulesi, Sofa-i Hümayun alt bahçeleri, Sofa Camii, Mecidiye Köşkü ve Esvap Odası
bulunmaktadır.
Bu avlu ve içindekiler,
1451-1481 yılları arasında hükümran olan Fatih Sultan Mehmet döneminde
şekillenmiştir. Ayrı bir yapılanma gösteren Harem, Osmanlı sarayında hanedanın
yaşadığı özel ve yasaklanmış yerdir. Harem, sultanların ailesi ile yaşadığı ve
saray mimarisinin 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar çeşitli dönemlerin
üslubunda örnekler içeren, mimarlık tarihi açısından son derece önemli bir
komplekstir. Karmaşık bir yapıdır.
Değişik
dönemlerdeki sultanların ilgi ve çabalarıyla yaptırılan ek yapılar ve eskilerin
yenilenmeleriyle saray, görkemli bir boyut ve işlev çeşitliliği kazanmış.
Kazandığı görkem ve işlevselliği ile de Osmanlı devlet Kurumsallaşmasının bir
yansıması olmuş. Osmanlı Saray Protokol ve Hiyerarşisinin zamanla kazandığı
görkem ve çoklu işlevsellik Topkapı sarayının mimarisine de yansımış. Bu
uygulamayı, iç içe geçmiş kapı ve meydanlara ulaştıkça daha iyi hissediyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder