BİLİM VE KÜLTÜR MERKEZİ KÖLN

Almanya’nın dördüncü büyük şehri olan Köln, Romalılar tarafından M.Ö. 38 yılında kurulmuş. Şehre, İmparator Neron'un annesi Colonia'nın adı verilmiştir. 

Kozmopolit bir yapısı olan Köln’de turistlerin en çok ilgisini çekenler Ren Nehri ile Köln Katedrali’dir.

Köln Katedrali, Tarihi ve Kültürel Miraslarından biri olup, Hristiyan dünyasında büyük bir öneme sahiptir. 1248 yılında temeli atılmış ve 1880 yılında tamamlanmıştır.

Şehrin ekonomik ve kültürel yaşamında önemli bir rol oynamakta olan Ren Nehri Avrupa’nın en işlek nehirlerinden biridir.

Avrupa'nın Bilim ve Kültür merkezlerinden biri olup; Roma-Germen Müzesi, Farina Parfüm Müzesi, Çikolata Müzesi gibi birçok önemli müzeye ev sahipliği yapmaktadır.

Festivalleri, karnavalları, kiliseleri, müzeleri ve fuarları ile yıl içinde milyonlarca turisti ağırlayan çok yönlü bir şehirdir Köln.

Festivalleri, karnavalları, kiliseleri, müzeleri ve fuarları ile yıl içinde milyonlarca turist ağırlayan Köln, seyahat eden herkesin kendinden bir şey bulabileceği çok yönlü bir şehirdir.

İsterseniz şehirde düzenlenen Çağdaş Sanat Fuarı’na katılacak şekilde bir seyahat planlayabilirsiniz. İsterseniz de Avrupa’nın en büyük ve kapsamlı Onur Günü yürüyüşlerinden biri olan Cologne Pride’de kendinizi bol müzikli bir eğlencenin içinde bulabilirsiniz.

Hiçbirini tercih etmeyip yalnızca tarihi yerler gezmek istiyorsanız Köln’de size de uygun birçok müze vardır. Almanya’nın dördüncü, Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinin en büyük şehri olan Köln müzeler cennetidir. Roma-Germen Müzesi, Farina Parfüm Müzesi, Çikolata Müzesi, Wallraf-Richartz Müzesi, Ludwig Müzesi, Louis Müzesi bunlardan bazılarıdır.

Hristiyan dünyasında Köln, 12. yüzyıldan itibaren, İstanbul ve Roma’nın ardından kutsal kent olarak ilan edildi.

Kutsal Köln olarak da anılan kentte 1248 yılında Hristiyanlığın Katolik mezhebi için açılmış bir ibadethane olan Köln Katedrali’nin temeli atılmış, tam 632 yıl sonra, 1880 yılında tamamlanabilmiştir.

Ren Avrupa’nın şüphesiz ki en işlek ve modern nehirlerinden biri olup, nehrin Basel’de bulunan 883 km uzunluğundaki ağzı gemilerin geçişine müsaittir.

Fransa, Baden Büyük Dukalığı, Hesses Büyük Dukalığı, Hollanda ve Prusya tarafından 1863 yılında imzalanan Mannheim Antlaşması’nın şartlarına göre yönetilir. Strasburg’a dayanan ana merkez 300 ton kadar tekne taşıyabilecek “uluslararası gezilebilir sular” üzerindeki serbest dolaşımı izler.

1970lerde Ren Avrupa’nın en iğrenç açık kanalizasyonlarından biriydi. Şehirlerin ağır metal ve zehirli madde dolu çöpleri ve atık suları için boşaltım yeri olan Ren suyu, tüketim için uygunsuz, sudaki yaşam için ölümcül hale geldi. 1986 yılında, nehir Basel yakınlarındaki kimyasal fabrikada çıkan yangının ağır sonuçlarına katlandı. Yangını kontrol almak için kullanılan suyla, böcek ve böcek ilaçları nehrin sularına karıştı.

Bu çevre felaketi ülkelerin harekete geçmesine yol açtı. Ortak çabalar sayesinde suları o kadar temiz ki, bir ara kaybolan somon nehre geri döndü. Bu Ren Nehri’nin sağlıklı olmasının işareti olarak yorumlanıyor.

Şehirde düzenlenen karnavalların adresi Eski Şehir Meydanı’dır. Roma döneminde çoğunlukla pazar yeri olarak kullanılan meydan şimdilerde kafelerle dolu ve turizmin önemli merkezlerinden biridir. Yıl içinde binlerce turistin gelip geçtiği meydan Köln gezi rehberi içinde görmeniz gereken önemli noktaların başında geliyor bu meydan.

Diğer tüm Avrupa şehirlerinde olduğu gibi Köln’de de Eski Şehir oldukça önemli bir konumda. Ren Nehri boyunca yürüyerek şehri yakından tanıyabilirsiniz. Yol boyunca size birçok antik kalıntının, çeşmenin ve anıtın eşlik edeceğini unutmayın. Bu yüzden fotoğraf makinanızı hiç kapatmamak iyi bir tercih olabilir.

Birçok Avrupa şehrinde olduğu gibi Köln’ün Eski Belediye Binası da oldukça ihtişamlı bir yapıya sahiptir. Gotik tarzı bir kuleye sahip olan binada 130’dan fazla taş heykel kullanılmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan yıkımla çıkan bina daha sonraki yıllarda yeniden inşa edilmiş. Orta Çağ’daki yönetici sınıfının merkezi olan bina, 900 yıllık köklü bir geçmişe sahiptir.


22 Ekim 2014 Çarşamba, Köln…

Benelüx & Paris Sonbahar turunun üçüncü günündeyiz. Dün Amsterdam merkezli Marken, Volendam ve Delft yörelerini içine alan Büyük Hollanda turundan büyük keyif almıştık.

Tur sonrasında otelimizde gecelemek üzere, Amsterdam’a dönerken rehberimiz ertesi gün, 22 Ekim 2014 Çarşamba günü, Hollanda topraklarından ayrılarak Almanya topraklarına gireceğimizi söyledi. Lüksemburg’a giderken Köln’e uğrayacaktık, yaklaşık olarak 260 km yolumuz vardı.

Bu sabah saat 08.45 te tur otobüsündeki yerlerimizi almıştık. Bütün tur boyunca, kendiliğimizden, farklı koltuklara oturduk ve diğer konukların da haklarına saygılı olmaya çalıştık.

Rehberimiz Can Iliriş, Günaydın herkese deyip, yoklama yaptıktan sonra kaptana hareket işaretini verdi. Böylece 260 kilometrelik yolculuğumuz başladı.

Belki biliyorsunuz ama ben yine de bazı hatırlatmalar yapayım diyerek söze başlayan rehberimiz; Almanya’nın dördüncü, Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinin en büyük kenti Köln’e gidiyoruz.

Dedikten sonra Hollanda topraklarından Almanya topraklarına geçiş yapacağız. Schengen Vizesi, kasabasında 1985 yılında imzalanan Schengen Antlaşmasını uygulayan yirmi beş Avrupa ülkesinin topraklarını kapsamaktadır.

Schengen bölgesi, alan içinde ve dışında seyahat edenler için, sınır kontrolleri ile uluslararası seyahat edenler için tek bir devlet gibi herhangi bir iç sınır kontrolü olmadan çalışır. Bu nedenle, Almanya’ya sorunsuz bir giriş yapacağız.

Almanya, 80 milyonun üzerindeki nüfusu ile Avrupa Birliği’nin en büyük nüfusa sahip ülkesi konumundadır. Üstelik Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra, dünyanın en çok göç alan ikinci ülkesidir.

10. yüzyıldan 1806 yılına kadar Cermen bölgeleri Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun bir parçası oldu. 16. yüzyıl boyunca kuzey Almanya bölgeleri, Protestan Reformu’nun merkezi oldu.

Cermen Halkı 1871’ Fransa-Prusya Savaşı sonrasında ulus-devlet haline geldi.. Dünya Savaş sonrasında, 1949’da, Almanya savaşı kazanan devletler tarafından iki devlete bölündü. Bu iki devlet 1990 yılında birleşti.

Batı sonra adı Avrupa Birliği olan Avrupa Topluluğu’nun 1957’deki kurucu üyelerindendir. Doğu Almanya da 1993’te bu birliğe üye olmuştur. Almanya 16 eyaletten oluşan bir federal parlamenter cumhuriyettir.

Rehberimizin bu açıklamaları oldukça yararlı oldu. Soluklanan rehberimiz, açıklamalara biraz ara verelim. Sizler de pencerelerinizden doğal çevrenin güzelliklerini içinize sindirin. Dedi. Otobanı ve çevreyi gözden geçiriyorum… Otobanın çevresinde yerleşim birimleri varsa, ses yalıtımı yapılmış olduğunu görüyorum. 

Kilometrelerce uzanan ses yalıtım duvarları ve panolarını oldukça ilginç buluyorum. Düzenlemelerin insan odaklı olması da hoşuma gitti. Yerleşim birimleri geçildikten sonra ses duvarları ortadan kalkıyor. 

Uçsuz bucaksız kırlar ve çayırlar ortaya çıkıyor. Çayırlarda otlayan inekler, koyunlar ve atlar ile barındıkları çiftlikler dikkatimizi çekiyor. Bazı konuklarımızdan hayranlık ifade eden sesler duyuyorum. Öyle ki, önde oturan çiftlerden birinin hanımı ‘’Heidi çizgi filmlerini anımsadım birden. Büyükbabası ile yaşayan Heidi, uçsuz bucaksız kırlarda ve çayırlarda hoplayıp, zıplarken ne kadar da mutluydu.’’ Dedi. Benim de anılarım canlandı…

İsviçreli yazar Johanna Spyri’nin Heidi kitabının tamamının Heidi adı altında uyarlandığı çizgi dizi, döneminde herkes tarafından keyifle izlenmişti. Biz, çizgi film kahramanı Heidi’yi düşünürken rehberimizin sesi duyuldu tekrar. Arkadaşlar, biraz sonra Alman topraklarına giriş yapıyoruz. Dedikten sonra devam etti.

Köln, eyaletin en önemli ulaşım, kültür, bilim, sanat, ticaret ve eğlence merkezidir. Köln tam anlamıyla bir müzeler cennetidir. Kentte çok sayıda müze mevcuttur. Ayrıca demir ve havayolu ulaşım ağının da kesişme noktasıdır. Ren Nehri kentin tam ortasından geçmektedir. Şehrin her iki yakası sekiz köprüyle bağlanmıştır, bunlardan ikisi demiryolu köprüsüdür.

Ren Nehri, İsviçre Alplerinde doğar. Lihtenştayn ve Fransa sınırlarından Almanya ve Hollanda topraklarından geçtikten sonra Rotterdam’ Kuzey Denizi’ ne dökülür. 1230 km uzunluğuyla Batı Avrupa’ nın en önemli nehirlerinden biridir. Nehrin 883 kilometresi gemi ulaşımına elverişli olup, bu nehrin kolları ile birlikte kapladığı alan 185.000 km²dir.

Kozmopolit bir yapıya sahip olan Köln’de turistlerin en çok ilgisini çeken şey Ren Nehri ile Köln Katedrali’dir. Köln, Orta Çağ’da hızla büyüyerek Avrupa’nın en büyük merkezlerinden biri haline gelmişti. 12. yüzyıldan itibaren Köln, Hristiyan dünyasında Kudüs, İstanbul ve Roma’nın ardından kutsal kent olarak ilan edildi. 


Kölner Dom olarak da adlandırılan Köln Katedrali, Gotik tarzda ve çift kulelidir. UNESCO Kültür Mirası listesinde yer alan Köln Katedrali 7 000 m2 lik bir alan üzerine kurulmuş olup, kulelerinin yüksekliği 157 metreyi bulmaktadır.

2005 yılında düzenlenen Dünya Katolik Gençleri Günü dolayısıyla . Benedict Köln´e gelip, milyonlarca insana Köln´ün Hristiyan Âlemi için hala kutsal bir şehir olduğunu, bunda da yüzyıllardan bu yana kemikleri bu katedralde olan Üç Kutsal Kral´ın etkisinin olduğunu anlattı.

Rehberimizin anlattığı bu yararlı ve ilginç bilgileri dinlerken, zaman ve yol hızla akmış, Köln’e giriş yapmıştık. Köln Garı’nın hemen yanındaki alt geçitten geçip, katedralin önündeki meydanın az ilerisinde yer alan caddede otobüsümüz bizi indirdi. Elindeki kırmızı şemsiyesiyle önümüze düşen rehberimizin peşine düşerek, katedrale doğru yürümeye başladık.

Burada bizleri hoş bir sürpriz bekliyordu… Hemen karşı kaldırımda Şekerbank ve Ziraat Bankası’nın şubeleri vardı. Yanlarında ise guguklu saatlerin de satıldığı hediyelik eşya dükkânları bulunuyordu. 

Rehberimiz bizi uyardı. Her ne kadar Türk bankaları olsalar da Alman bankaları gibi çalışmaktadırlar. Türkiye’de olduğu gibi yararlanamazsınız. Dedi… 

Nihayet Köln Katedrali’nin önündeki meydana ulaşmıştık. Katedral, ülkenin en çok turist çeken yapısı ve giriş ücretsiz. Katedrali gezdikten sonra, ayrılan serbest zamanda eski şehrin merkezine doğru ilerleyerek fotoğraflar çekmeye başlıyorum.

Katedrali ayrı bir yazı dizisi yapmak istiyor ve kısa kesiyorum. Bir sonraki yazı dizisinde, Köln Katedrali’nde buluşmak üzere…



MAVİ SERAMİKLER KENTİ DELFT AMSTERDAM

 


“Delft Mavisi” adı verilen seramikleriyle ünlü Delft, Hollanda’nın tarihi ve huzurlu kentlerinden biri olarak tanımlanıyor.

Amsterdam'ın yaklaşık 70 km güneybatısında bulunan Delft'te yerleşim 11. yüzyılda Delft Kanalı etrafında başlamış. Dar sokakları, kanalları ve tarihi yapılarıyla turistler için ulaşılması gereken popüler bir kent.

Eğitim ve öğretim aylarında, Delft Teknoloji Üniversitesi öğrencileriyle cıvıldayan Delft, kanallarıyla Venedik’i andıran huzur verici bir atmosfere sahip.1842 yılında kurulmuş olan Üniversite, Hollanda’nın en eski ve en büyük teknoloji üniversitesi olarak biliniyor.

Gezilecek yerler arasında şunlar bulunuyor:

1) Delft Meydanı (Markt): Kentin merkezinde yer alan bu meydan, tarihi binalar ve kafe/restoranlarla çevrili. Burada keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz.

2)Nieuwe Kerk (Yeni Kilise): 15. yüzyılda inşa edilen bu gotik kilise, Delft’in sembollerinden biridir. Kilisenin kulesine çıkarak şehri kuşbakışı görebilirsiniz.

3)Oude Kerk (Eski Kilise): Delft’in en eski kilisesi olan Oude Kerk, 13. yüzyılda inşa edilmiştir. İçinde sanat eserleri ve tarihi mezar taşları bulunuyor.

4)Prinsenhof Müzesi: Bu müze, Hollanda’nın bağımsızlık mücadelesinin önemli figürlerinden biri olan Prens Willem Van Oranje’nin yaşadığı yerdir. Tarih ve sanat severler için ideal bir ziyaret noktasıdır.

5)Delft Mavisi Seramik Atölyeleri: Atölyeleri ziyaret ederek bu geleneksel el sanatını yakından görebilirsiniz.

6)Beestenmarkt Meydanı: Restoranlar ve kafelerle çevrili bu meydan, canlı bir atmosfere sahiptir. Akşam yemeği için ideal bir yerdir.

7)Delft Kanalları ve Köprüleri: Delft’in kanalları, romantik yürüyüşler ve fotoğraf çekimleri için harika bir seçenektir.

Unutmadan, Delft Teknoloji Üniversitesi’nin kampüsünü de gezebilirsiniz. Keyifli bir ziyaret dilerim.


    21 Ekim 2014 Salı, Delft…

Büyük Hollanda turumuz devam ediyor. Amsterdam’ın cennet köylerinden biri olan Volendam’dan 80 kilometre güneybatısında olan Delft kentine gitmek üzere tur otobüsümüzdeki yerimizi alıyoruz.

Delft’in yaklaşık 20 km güneydoğusunda da Hollanda’nın en büyük liman kenti olan Rotterdam bulunuyor. Delft ’ten sonraki rotamız Rotterdam olacak.

Her zaman olduğu gibi rehberimiz Can İriliş önce yoklama yapıyor, sonra da açıklamalarını sürdürüyor. Delft daha çok günübirlikçi turistlerin uğrak yeri olan ve onun dışında üniversite öğrencilerine ev sahipliği yapan büyüleyici, düzenli ve huzur verici bir yerdir. Diyor ve ekliyor.

Ayrıca belirtmek isterim ki, benim en sevdiğim yaşanılası yerlerden biridir bu kent. Sevimli dar sokakları ve cetvelle çizilmiş gibi sıralanan kanalları ile biraz Brugge kentini anımsatıyor.

Sonraki günlerde, Paris’ten Brüksel’e giderken uğrayacağımız Brugge kenti, kuzeyin Venedik kenti olarak bilinir. Aynı tanımlamayı biraz da Delft için yapabiliriz. Bir başka deyişle, Delft kentinde biraz da Venedik havası vardır. Diyen rehberimiz devam ediyor.

Unutmadan söylemeliyim, bir de dillere destan mavisi vardır. ‘’Delft Mavisi’’ diye adlandırdıkları ve seramiklerinde kullandıkları tatlı bir mavidir bu. Öyle ki, şehir merkezinin hemen girişinde, Delft Mavisi rengindeki camdan yapılmış kocaman bir kalp maketi bu tatlı mavinin mükemmel bir uygulamasıdır.

Rehberimize göre, Delft seramiklerini de unutmamamız gerekiyor. Özellikle 17. ve 18. yüzyılda çok revaçtaymış Delft seramikleri. Seramikçiler, iyi kalitedeki karoları kullanarak, Delft mavisi boya ile desenlerin gölgelerini çiziyorlar. Delft mavisinin tonlarıyla da belirginleştirerek bu seramikleri oluşturuyorlar. Karoların boyanması bittiğinde 1000 derecede fırınlanıyormuş.

Bu işlemdeki kalaylı sır, beyaz şeffaf ve camsı bir şekle dönüşüyor ve mavi boya çökerek kalaylı sırın içine işliyormuş. Mavi rengin yanı sıra turuncu, sarı ve yeşil renklerin de kullanıldığı Delft seramiklerine de rastlamak mümkünmüş. Delft seramikleri el yapımı olduğundan oldukça pahalıdır diyor rehberimiz.

Özellikle İstanbul’daki Metro ve Marmaray İstasyonlarındaki İznik Vakfı çinilerini görmüş biri olarak, Delft seramikleri ilgimi çekiyor. Delft ’e gidince görmek istiyorum.

Rehberimizin tanıtıcı sohbetlerinden, zamanın akışının farkına varmamıştık. Volendam’dan ayrılalı yaklaşık 2 saat olmuş, sisler içinden Delft’in göğe yükselen ünlü saat kulesi de kendini göstermişti. Sağımızda ve solumuzda kanallar yer alıyordu.

Küçük tonajlı gemilerin işleyebileceği büyüklükte bir kanal üzerindeki köprüden geçtikten bir süre sonra, tur otobüsümüz saat kulesinin üzerinde bulunduğu kilisenin yanında duruyor.

Restorasyona girdiği anlaşılan kilisenin avlusu tahta perdelerle çevrilmiş. Perdeler üzerinde de, sonradan öğrendiğime göre, Hollanda’nın ilk kurucu lideri olan Oranje Prensi William’ın portreleri işlenmişti.

İleride sol tarafta da rehberimizin anlattığı gibi, kentin girişindeki Delft mavisi camdan yapılmış büyük boyuttaki kalp heykeli duruyordu.

Delft’in sembolü sayılabilecek bu heykelin yanında hem eşimin, hem de benim fotoğraflarım çekiliyor. O anı ölümsüzleştiriyoruz. Belediye Sarayının bulunduğu meydana girmeden konuklarını karşılayan bu muhteşem Delft mavisi camdan yapılmış maket kalp vakfının tanıtımı için de oldukça yararlı olmuştur diye düşünüyorum.

Fotoğraflar çekildikten sonra, hemen ileride ve sağdaki Delft Meydanına giriyoruz. Oldukça büyük olan meydanın karşı tarafında, bizim saray olarak tanımladığımız, Belediye Binası yer alıyor.

Meydana girişin sağ tarafında da, bir türlü fotoğraf karelerine sığdıramadığım bir kilise ile göğe yükselen bir saat kulesi yer alıyordu.

Belediye Sarayı, Rönesans Mimarisinin bir uygulaması olarak biliniyor. Diğerlerine göre farklı bir mimarisi olması yönünden gerçekten ilgi çekici bulunuyor. Belediye Sarayı olarak kullanılmadan önce, Prens William of Orange burada kalıyormuş

Bağımsız Hollanda’nın kuruluşunda, birinci derecede etkili olan, Orange Prensi William’dır. Diyor rehberimiz. 16. yüzyılda, savaş ve miras yoluyla, Alçak Ülkeler diye bilinen Hollanda toprakları Kutsal Roma İmparatoru V. Karl’ın eline geçti. Oysa Hollandalılar bağımsızlık istiyorlardı.

1548 yılında V. Karl Hollanda’nın Onyedi Vilayetleri’ne özerklik verdi. Ancak V. Karl’ın oğlu II. Felipe babasının tersine Hollanda’ya taviz vermeme taraflısıydı. Çok dindar bir Katolik olan II. Felipe Hollanda’da yayılmaya başlayan Protestanlıktan memnun değildi. Protestanlık Papalığı tehdit ediyordu.


Hristiyanlığın en büyük üç ana mezhebinden biriydi Protestanlık. 16. yüzyılda Martin Luther ve Jean Calvin’in öncülüğünde, Katolik Kilisesine ve Papa’nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketinin sonucunda doğmuştu. Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî başkanları yoktu.

Bu durumdan hoşlanmayan Felipe, Hollanda’yı ağır yasalarla yola getirmeye çalıştı, ağır vergiler koydu. Bu sert yönetim koşulları Hollanda’da ayaklanmalara yol açtı. Liderliğini de Oranje Prensi William yaptı.

Ayaklanmalar 1568-1648 yıllar arasında devam etti. ''Seksen Yıl Savaşları'' adıyla anılan bu ayaklanmalar sırasında, 1579 yılında 7 Protestan ağırlıklı Hollandalı eyalet bir araya gelerek Utrecht Birliği’ni kurdular. Bu eyaletlerin arasındaki Oranje Prensliğinin Prensi olan I. Willem Hollandalı isyancıların başına geçti.

Günümüzdeki Hollanda kraliyet ailesi olan Oranje-Nassau Hanedanı böylece I. Willem tarafından kurulmuş oldu.

Utrecht Birliği zamanla Yedi Birleşik Alçak Ülkeler Cumhuriyetine dönüştü. Bu cumhuriyet günümüzdeki Hollanda’nın çekirdeğini oluşturdu. Rehberimizin bize anlattıkları bu bilgiler oldukça yararlı oldu ve Belediye Binası oldukça anlam kazandı.

Eskiden Prens William’ın konutu olan Belediye Sarayı’nın tam karşısında yeni kilise olarak adlandırılan küçük bir kilise var. Yeni kilise dendiğine bakmayın. Yapım yılı 1496 olan kilisede, Utrecht’ deki kiliseden sonra, Hollanda’nın ikinci en yüksek saat kulesi bulunuyor.

Giriş ücretinin 3 € olduğu bu yüksek saat kulesine çıkıp, şehri tepeden izlemek mümkün. Öyle ki, açık havalarda, kilisenin kulesinden Amsterdam, Leiden, Rotterdam ve Hague şehirlerini izlemek bile gerçekleşebiliyormuş.

Yeni kiliseden alacağınız giriş bileti ile eski kiliseyi de gezebiliyorsunuz. Eski kilisenin yapım yılı 1246. Bu nedenle meydandaki kilise, yeni kilise adını almış. Eski kilisenin iç süslemeleri bir harika diyor rehberimiz.

Hem havanın yağmurlu ve kapalı olmasından, hem de kısıtlı zamanımızdan ötürü kiliseleri gezemedik, kuleye de çıkamadık.

Rehberimiz tarafından da anlatıldığı gibi, ‘’Delft Mavisi’’ diye adlandırdıkları seramiklerinde kullandıkları tatlı bir mavileri var. Bu nedenle, el yapımı seramikleri hediyeliklerin en iyisi olarak tanımlanıyor. Rehberimiz bunlardan almamızı öneriyor. Meydanda Delft’in ünlü seramiklerini satan birkaç dükkân var.

Eşim, seramik dükkânları ve eczanelerde araştırma yaparken, ben de Delft’in ara sokaklarına daldım. Önce, henüz kapanmamış bir süper market bulup 2 litrelik sulardan aldım. Daha sonra da bu şehrin harika kanallara sahip olduğunu fark edip arka sokaklarında kaybolmayı tercih ettim. Hollanda’nın kendine özgü yapılanması burada da kendini gösteriyordu. Delft de bir kanallar kentiydi. Delft, sessiz sakin bir kent ama arka tarafları Brugge gibi.

Zamanın ilerlediğini fark edince, tekrar ana meydanına dönüp, açık olan bir mağazaya girip porselenlerine baktım. Arkasında el yapımı olduğu yazılı lale şeklinde çok hoş kupa bardaklar 1,5 € idi. Ancak, İstanbul’daki evimizde yeterli sayıda kupa olduğunu hatırlayınca, almadım.

Bize ayrılan serbest zaman süresi de dolmuş olduğundan, tur otobüsündeki yerlerimizi alarak Rotterdam’a doğru yola çıktık.