GERÇEK BİR DEMOKRASİ ÜLKESİ LÜKSEMBURG

 


Gerçek bir Demokrasi ile birlikte anayasal Krallık sisteminin de geçerli olduğu, dünyada bugüne değin varlığını sürdürmüş Lüksemburg Büyük Dukalığı’nın başkentidir Lüksemburg.

Avrupa Parlamentosu Sekretaryası, Avrupa Sayıştayı, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Yatırım Fonu, Adalet Divanı ve benzeri AB Bürokrasisini de içinde barındırmaktadır Lüksemburg.

Gerçek bir Demokrasinin vazgeçilmezleri olan Hak arama ve örgütlenme özgürlüğü, Bilme, Öğrenme hakkı, Çalışma ve İşsiz kalmama hakkı, Sağlık ve yeterli eğitim hakkı, Toplum güvencesi ve Yüksek Gelir hakkı sağlanmış bu ülkede.

Dünyanın en küçük devletlerinden biri olan Lüksemburg; Fransa, Belçika ve Almanya ile kuşatılmış olup, nüfusu yaklaşık 600 000 civarındadır.

Lüksemburg Büyük Dukalığı idari yönden 3 eyalete bölünmüştür. Eyaletler 12 kantona, kantonlar da 16 komüne ayrılmıştır. Komünlerden 12 tanesi şehir statüsüne sahiptir.

Çok düzenli bir şehir olan Lüksemburg, Eski Şehir ve Yeni Şehir olarak ikiye ayrılmış. Eski Şehir, gezginlerini yüzlerce yıl geriye götürerek, zamanda yolculuk yapmalarını sağlar.

Eski Şehir bölgesini UNESCO korumaya almış, bütün yapılar orijinal ya da orijinaline yakın halde korunuyor.

Gelişmiş bir ekonomiye sahip bu ülkede yaşayanların temel sloganı ‘’olduğumuz gibi kalmak istiyoruz.’’ Kısa cümlesidir.

Kişi başına düşen milli gelir ortalamasının yaklaşık 110 000 dolar olduğu bu ülkede, ülkeyi yönetenlerin sarayları sıradan bir iş yeridir. 

Genellikle kendi konutlarında kalan krallar yalnız yabancı devlet adamlarını ağırlamak için mütevazı saraylarını kullanmaktadırlar.

Diğer Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi Lüksemburg’da da Devlet, cami ve kiliselere maddi destek vermez. Dini organizasyonları da genellikle, tarihi ya da kültürel gerekçelerle finanse eder. Bu açıdan sadece tarihi değere sahip binaların bakım ve tamirat işleri devlet tarafından sübvanse edilir.

Kiliselere kayıtlı her vatandaşın ödemek zorunda olduğu ve devlet eliyle toplanan kilise vergisi, kiliselere yılda milyarlarca Euro gelir sağlamaktadır. Bir başka deyişle, inanç sahipleri gittikleri ibadethanelerin giderlerini karşılamaktadırlar. Darısı bizim ülkemizin başına…


22 Ekim 2014 Çarşamba, Lüksemburg…

Benelüx & Paris Sonbahar Dönemi turunun 3. gün son durağı Lüksemburg oldu.

Amsterdam’dan sabah saat 08.45’te hareket ettik. Almanya sınırları içindeki Köln Kenti’ni de gezdikten sonra, saat 16.30 da Lüksemburg, resmî adıyla Lüksemburg Büyük Dukalığı’na giriş yaptık.

Batı Avrupa’da, denize kıyısı olmayan küçük bir devlet olup, toprakları Belçika, Fransa ve Almanya ile çevrelenmiştir. Başkenti, ülkeyle aynı adı taşıyan Lüksemburg’dur.

Tur otobüsümüz Petrus Vadisine komşu olan Ulusal Birlik Anıtı’nın hemen yanında durdu. Rehberimizden edindiğimiz bilgilere göre, bulunduğumuz bölgenin adı Place de la Constitution, yani Anayasa Meydanıydı.

Özgürlük Meydanı olarak da bilinen bu bölgede Avrupa Birliği Parkı ve parkın karşısındaki derin uçurum, ki Petrüs Vadisi olarak bilinmektedir, bulunmaktadır.

Petrüs Vadisi ve Adolphe Köprüsü manzarasına sahip olan Anayasa meydanın ortasında 12 metre yüksekliğinde, üzerinde altın sarısı bir kadın heykeli bulunan piramit şeklindeki anıt, “Monument du Souvenir Gelle Fra”yer alıyor. I. Dünya Savaşında Lüksemburg için ölen askerlerin anısına yapılmış.

Anıt çevresinde bizi toplayan rehberimiz açıklama yapıyor. Lüksemburg meşruti monarşi ile yönetiliyor. Dünyada dukalık olan tek ülkedir. Bilindiği gibi, Dukalıklar yani düklerin yönettiği devletler, genellikle imparatorluk ya da krallıklara bağlı yarı bağımsız eyaletlerdir. Bununla birlikte, Lüksemburg Büyük Dukalığı gibi, bağımsız devlet olan dukalıklar da vardır.

Lüksemburg Büyük Dukalığı idari 3 eyalete bölünmüştür. Eyaletler 12 kantona, kantonlar da 16 komüne ayrılmıştır. Komünlerden 12 tanesi şehir statüsüne sahiptir. Başkenti ve en büyük şehri Lüksemburg Şehri’dir.

Avrupa Parlamentosu Sekreteryası, Avrupa Sayıştayı, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Yatırım Fonu, Adalet Divanı ve benzeri AB Bürokrasisi de Lüksemburg’u mesken tutunca ülke önü alınamaz bir şekilde zenginleşmiş.

Rehberimiz bu bilgileri hatırlattıktan sonra, meydanın kuzey-batı tarafında, meydandan biraz daha aşağıda büyük bir Lüksemburg bayrağının dalgalandığı ve Adolf Köprüsünün göründüğü yere doğru yürüdü bizi peşine takarak.

Bilgilendirmeyi sürdüren rehberimiz; Lüksemburg kenti, Avrupa’daki diğer kentlerinden çok farklı bir  coğrafi konuma sahiptir. Kent, nehir yerine, çok derin bir vadi ile ikiye bölünmüştür. “Petrusse” ve “Alzette” Nehirleri bu vadinin tabanında yer alır. Bu nedenle kent, “Üst Şehir” ve “Alt Şehir” olarak ikiye ayrılmıştır.

Üst Şehrin farklı bölgeleri birbirine köprü ve köprüyollarla bağlanmıştır. Petrüs ya da Petrusse Vadisinin içindeki Alt Şehre merdivenler, dik yollar ya da asansörle inilmektedir.


Yemyeşil Petrus Vadisindeki tarihi evlerin, kiliselerin, kalelerin yer aldığı Eski Alt Şehrin muhteşem görünümü, aydınlık bir havada, Üst Şehrin farklı noktalarından, vadinin üzerindeki köprülerden seyredilme olanağı vardır.

Bu arada, Lüksemburg bayrağının dalgalandığı yere gelmiş ve Petrus vadisi ile Adolf köprüsünü de görmüştük.

Hava kararmak üzere ve zaman kısıtlı olduğundan, Petrus Vadisini gezmeyeceğimizi söyleyen rehberimiz beni izleyin, dedi. Yürüyüş mesafesinde bulunan ve kuleleri görülen Gotik Katedral ya da şehir katedraline doğru yürümeye başladı.

Peşine takılan bizler, bir taraftan hızlıca yürümeye çalışırken, diğer taraftan da açıklamalarını dinliyoruz. “Cathedrale Notre Dame” olarak bilinen Şehir Katedrali, Paris’teki Notre Dame Katedrali’nden sonra bilinen en büyük katedraldir. Cizvit Kolej Kilisesi olarak 1613 yılında yapımına başlanan kilise 1870 yılında katedrale dönüştürülmüştür.



Mimarı Cizvit asıllı Belçikalı Jean du Blocq. Mimarisi gotik stilinin muhteşem bir örneği olup, pencerelerde görülmeye değer güzellikte vitraylar var. 1773 yılında Cizvitlerin talimatıyla belirli bir cemaate bağlı kilise konumuna gelmiş olup, 1870’de cemaat açısından aynı kalarak katedralliğe yükseltilmiş.

Katedrale girip fotoğraflarını çektikten sonra kent içindeki gezimizi sürdürüyoruz.

Katedral ile Dükler Sarayı arasındaki bölgede etrafı hükümet binaları ile çevrili “Place Clariefontaine” yer alıyor. Bu meydanın ortasındaki küçük heykelin “Grand Düşes Charlotte” olduğunu söylüyor rehberimiz.

Eşimle birbirimizin anı fotoğraflarını çekiyoruz. Böylelikle, anı ölümsüzleştirmiş oluyoruz.

Beş dakikalık bir serbest zamandan sonra Dükler Sarayı’na doğru hareket ediyoruz. Dar bir sokaktan geçerek, birkaç dakikada Grand Palas Duka/Dükler Sarayının bulunduğu caddeye ulaşıyoruz. Caddenin başında yönetim merkezi binaları bulunuyor.

Büyük dük ve düşes 4-5 km. uzaklıktaki bir şatoda ikamet etmekte, diyor rehberimiz. Genellikle önündeki nöbetçi kulübeleri dahi boş olan sarayda, ancak bir görüşme yapılacağı ya da randevu olduğu zaman konuklarını ağırlamak için gelirler.




Bugün yabancı konuklar olmalı ki binaların önünde bir polis otosu ile 8-10 civarında polis gördük. Özel bir koruma önlemi yoktu. Bütün turist gruplarıyla Lüksemburglular rahatlıkla caddede dolaştılar ve fotoğraf çektiler.

Caddede biraz ilerleyince, Lüksemburg Grand-Dükü Henry ve eşi Grand-Düşes Maria Teresa’nın sarayına vardık. Saray denildiğine bakmayın. Saraydan çok, bir meydana bakan büyükçe bir devlet dairesini andırıyor. Nitekim Bir zamanlar belediye binası olarak da kullanılmış. 16. yüzyılda inşa edilmiş oldukça tipik ve tarihi bir yapı. Dukalığın yönetim merkezi de saraya bitişik olarak sonradan eklenmiş.

Sarayın tam karşısında Lüksemburg’un en güzel çikolata ürünlerini bulabileceğiniz birkaç mekândan birisi olarak kabul edilen Chocolate House yer alıyor. Rehberli gezi tamamlandıktan sonra eşimle birlikte buraya geldik.


Çikolatalardan her türlü hediyelikler yapılmış. Çikolata ayakkabının yanı sıra çikolata şekerlemeler, raflarda değişik aromalı/hoş kokulu çikolata blokları vardı. Çikolata blokları ellere yapışmasın diye, tahta çubukların ucuna bloklar halinde sarılmıştı.

Büyük boy bir fincana konulan sıcak süte daldırılan bu çikolata blokları ağzınızı sulandıracak ve bizi mutlu edecek cinstendi. Bu mutluluğu tatma şansını yakaladık.

Bir süre sonra tekrar rehberli gezimiz başladı. Rehberimiz bizi Cure Caddesine soktu. Caddede yaklaşık 100 metre yürüdükten sonra, Lüksemburg’un en hareketli ve popüler Armes Meydanı karşımıza çıktı.

Place d’ Armes” kentin ana meydanını oluşturuyor. Bu meydanın etrafı otel, restoran, kafe haline çevrilmiş tarihi binalarla doludur. Sürekli kalabalık olan meydanın ortasındaki küçük üstü kapalı platformda yaz akşamları konserler verilmektedir.

Meydanda; Lüksemburg’un iki tanınmış şairinin, Michel Lentz ve “Edmond de la Fontaine, heykelinin bulunduğu bir çeşme bulunmaktadır. Meydandaki tarihi bina “Cercle Municipal-City Palace”günümüzde kültürel faaliyetler için kullanılmaktadır.

Bu binanın yan tarafından meydana bağlanan, eski başpiskopos konutunun yer aldığı dar sokak “Rue du Cure” üzerinden bir pasajla şehrin diğer önemli meydanı olan “Place Guillaume II” ulaştık.

Turizm Bürosu’nun bulunduğu bu meydanın ortasında gördüğümüz bronz heykel Alçak Ülkeler ve Lüksemburg Büyük Dukalığı Kralı ve Büyük Dukalığının kurucusu II. William ya da Fransızcadaki adıyla II. Guilllaume anısına yapılmış. Bu nedenle, Place Guillaume II Meydanı William Meydanı olarak biliniyor birçok tur açıklamalarında.

Lüksemburg'da 1830-1838 yılları arasında inşa edilen Neo- klasik Belediye Binası/Hotel de Ville meydandaki en önemli yapıdır. Binanın önündeki merdivenlerin iki tarafında, 1931 yılında eklenen, iki aslan heykeli bulunmaktadır.

William Meydanı ve çevresiyle ilgili açıklamalarından sonra serbest zaman veren rehberimiz bizden ayrıldı. Karnımız aç, bir şeyler yememiz gerekiyor. Anayasa Meydanına giden sokaklardan birinde İstanbul Kebap adlı bir Türk restoranı görüyoruz.

Grup arkadaşlarımızın bazıları da buraya gelmiş. Katı yiyeceklerden bıktığımız için çorba söylüyoruz. Her türlü sebzenin bulunduğu çorbalarımızı içmek iyi geliyor. Karnımız doyduktan sonra, tur otobüsündeki yerlerimizi almak için yeterli zamanımızın olduğunu görüyoruz ve kent içinde bir tur daha yapıyoruz. Sonra da gecelemek üzere İbis Otele gidiyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder