GOTİK MİMARİ ŞAHESERİ KÖLN KATEDRALİ

 

Hristiyan dünyasında 12. yüzyıldan itibaren kutsal kabul edilen kentler Kudüs, İstanbul ve Roma idi. 1880 yılında Köln kenti de Kutsal Kentler arasına katıldı.

Vatikan’da yer alan Aziz Petrus Bazilikasından sonra, Avrupa´nın ve Dünya´nın en büyük katedrallerinden biri olan Köln Katedrali kente kutsallık kazandırmıştı.

Hristiyanlığın Katolik mezhebi için açılmış en önemli ibadethanelerinden biridir. 1248 yılında temeli atılan katedral, tam 632 yıl sonra, 1880 yılında tamamlanabilmişti.

Kölner Dom olarak da adlandırılan Köln Katedrali, Gotik tarzda ve çift kulelidir. Bu sanat, aynı zamanda Avrupa tarihinde oldukça ünlü olan Rönesans dönemini başlatan akım olup, ilk olarak mimaride kendini göstermiştir.

UNESCO Kültür Mirası listesinde yer alan Köln Katedrali 7 000 m2 lik bir alan üzerine kurulmuş olup, kulelerinin yüksekliği 157 metreyi bulmaktadır.

Oya gibi işlenmiş giriş kapısında, Gotik Sanatı ve heykeltıraşlığının bütün hünerleri kendini göstermektedir. Katedral giriş kapısı sanki Orta çağın özeti gibidir.

Orta Çağ döneminde kilisenin hem siyaset hem de toplum üzerindeki gücünü temsil eden, aklın ve bilimin saf dışı bırakılmasını sağlayan Skolâstiğin taşa oyulmuş hikâyesi vardı kapılarında.

Taşa oyulmuş bu hikâyede dünya ikiye ayrılmış adeta. Bütün yönler Kudüs’ü gösterirken, cengâverlerin göğsüne rüşvet olarak cennet müjdesi ya da kandırmaya yönelik bir Latin haçı işlenmişti. Hapsedildikleri taşın içinden İsa ve Meryem seyrediyordu olup biteni.

Gotik sanatının özellikleri incelenecek olunursa, bu sanat tarzıyla gerçekleştirilen mimari yapıların en önemli özelliği, bu yapıların sivri olmasıdır.

Özellikle Roma mimarisinde, kubbelerde sivri ve birbirlerini kesen kemerler oldukça fazla kullanılmıştır. Böylelikle çatının yükü duvarlardan alınarak, fil ayaklarına ve kemerlere aktarılmıştır.

Gotik sanatı, kendisini daha çok dini yapılarda kendini göstermeyi başarmıştır. Gotik tarzda yapılan bu tür yapılara en önemli örnekler ise, Paris’teki Notre Dame ile Milano ve Köln Katedralleridir.

Gotik sanatı daha çok mimaride kullanılmakla birlikte zamanla resim, gündelik eşya, süs ve heykelcilikte de kendini göstermiştir. Gotik tarzındaki heykeller, daha çok kiliselerin duvarlarında kendilerinde yer edinmişlerdir. Sanatçılar gotik tarzıyla heykeller yaparken, inanç sahibi kişilere görsel bir hediye sunmayı ön planda tutmuşlardır.


22 Ekim 2014 Çarşamba, Köln…

1882 yılında, Barselona'da yapımına başlanan Gaudi’nin eşsiz ve bir türlü bitmeyen şaheseri, Gotik Mimarinin eşsiz bir uygulaması olan Sagrada Familia adlı eserinden sonra, bir başka şaheser daha karşımıza çıkacaktı bugün. Bu kez, rehberimizin deyişi ile, 632 yılda bitirilmiş olan Gotik Mimarinin şaheserlerinden Köln Katedrali’ni görecektik. Heyecanlanmıştım…

12. yüzyıldan itibaren Hristiyan dünyasında kutsal kabul edilen kentler Kudüs, İstanbul ve Roma’nın ardından Köln kenti de Kutsal Kentler arasına katılmıştı. Kente kutsallık kazandıran ise Köln Katedrali’ydi.

Bilindiği gibi Katedraller; piskoposlukların merkezi olup, kilise hiyerarşisi içinde idari bir organdır. Ayrıca, Piskoposun devamlı olarak bulunduğu mekândır.

Yukarıdan bakan ya da izleyen anlamında kullanılan piskopos sözcüğü Yunancada episkopos sözcüğünden gelmektedir. Piskopos, bazı Hristiyan kiliselerinde, birkaç cemaatten oluşan bir bölgenin başpapazı olup, fetva verme yetkisini sahip üst kademeden din adamıdır.

Roma başpiskoposu Papa olarak adlandırılır ve Katolik Kilisesi’ndeki en yüksek makamın sahibidir.

Vatikan’da yer alan Aziz Petrus Bazilikasından sonra, Avrupa´nın ve Dünya´nın en büyük katedrallerinden biri de Köln Katedrali´dir.

Hristiyanlığın Katolik mezhebi için açılmış en önemli ibadethanelerinden biridir. 1248 yılında temeli atılan katedral, tam 632 yıl sonra, 1880 yılında tamamlanabilmiştir.


Kölner Dom olarak da adlandırılan Köln Katedrali, Gotik tarzda ve çift kulelidir. Gotik kavramı sanatla ilgili bir kavram olmakla beraber, sanat anlayışı ve yazı şekli olarak da kullanılmaktadır. Bu sanat, aynı zamanda Avrupa tarihinde oldukça ünlü olan Rönesans dönemini başlatan akım olup, ilk olarak mimaride kendini göstermiştir. Bu yeni mimari anlayışı, aynı anda, bütün Avrupa’da benimsenmiş ve hızla yayılmıştır.

Gotik sanatı, uygulandığı ülkelerde, ülkelerin zevk ve isteklerine göre değişikliklere uğramıştır. Öyle ki bu sanat İspanya’da özellikle Endülüs’te, Arap motifleriyle birleşmiş ve yeni bir tarz olan mudejar üslubu doğmuştur.

İngiltere’de Gotik sanatındaki değişmeler ise, sütunların çoğalması ve kubbe altı sütunlarında ortaya çıkan dikey üslup olarak kendini göstermiştir.

Gotik sanatının özellikleri incelenecek olunursa, bu sanat tarzıyla gerçekleştirilen mimari yapıların en önemli özelliği, bu yapıların sivri olmasıdır.

Özellikle Roma mimarisinde, kubbelerde sivri ve birbirlerini kesen kemerler oldukça fazla kullanılmıştır. Böylelikle çatının yükü duvarlardan alınarak, fil ayaklarına ve kemerlere aktarılmıştır.

Gotik Mimari yapılarında çok fazla sayıda pencere kullanılabilme olanağı doğmuştur. Böylelikle duvarlara, vitray tekniğiyle çeşitli süslemeler yapılmıştır.

Vitray ve Cam, zamanla, gotik sanatının önemli karakteristik özelliklerinden biri olmayı başarmıştır. Çatılarda yer alan ve oku andıran kuleler de, bu sanattaki bir diğer önemli özelliği oluşturur.

Gotik sanatı, kendisini daha çok dini yapılarda kendini göstermeyi başarmıştır. Gotik tarzda yapılan bu tür yapılara en önemli örnekler ise, Paris’teki Notre Dame ile Milano ve Köln Katedralleridir.

Gotik sanatı daha çok mimaride kullanılmakla birlikte zamanla resim, gündelik eşya, süs ve heykelcilikte de kendini göstermiştir.

Gotik tarzındaki heykeller, daha çok kiliselerin duvarlarında kendilerinde yer edinmişlerdir. Sanatçılar gotik tarzıyla heykeller yaparken, inanç sahibi kişilere görsel bir hediye sunmayı ön planda tutmuşlardır.

UNESCO Kültür Mirası listesinde yer alan Köln Katedrali 7 000 m2 lik bir alan üzerine kurulmuş olup, kulelerinin yüksekliği 157 metreyi bulmaktadır. Oya gibi işlenmiş giriş kapısında, Gotik Sanatı ve heykeltıraşlığının bütün hünerleri kendini göstermektedir.

Katedral giriş kapısı sanki Ortaçağın özeti gibidir. Skolâstiğin taşa oyulmuş hikâyesi vardı kapılarında. Taşa oyulmuş bu hikâyede dünya ikiye ayrılmış adeta. Bütün yönler Kudüs’ü gösterirken, cengâverlerin göğsüne rüşvet olarak cennet müjdesi ya da kandırmaya yönelik bir Latin haçı işlenmişti. Hapsedildikleri taşın içinden İsa ve Meryem seyrediyordu olup biteni.

Işıkla, neşeyle, hayatla dolarak yeryüzüne yayılan, dünya gerçeğine yönelen Rönesans’ın ve Barok’ un aksine, Gotik sanatın bütün irkilticiliği ve karanlık yüzüyle burun buruna geliyor insan.

Katedral içerisine girildiğinde de heykeller, vitraylar, dehlizler, kemerler ve koridorlar insanı şaşkına çeviriyordu. Yapının içinde, çok değerli sanat eserlerinin yanı sıra 1350 metrekarelik vitraylar da göz dolduruyordu. Bu vitrayların çoğunda İncil’den alınma hikâyeler betimlenmişti.

Rehberimizin söylediğine göre 25 Ağustos 2007 tarihinde katedralin güney cephesine 113 metrekarelik bir vitray pencere yapılmış. Bu muhteşem eser Alman sanatçı Gerhart Richter tarafından tasarlanmış. Vitray, aynı büyüklükte 11 500 adet renkli parçalardan oluşmuş ve bilgisayar tarafından düzenlenmiş.

Katedraldeki vitray pencerelerinin birinden süzülen baygın mor ışık döşeme üzerine eğik açı ile düşerken zaman diye bir kavram kalmıyor duygusuna kapılıyorsunuz. Işıkla birlikte taş canlanıyor. İrkiltici ve kasvetli olan ortam ihtişamla birleşiyor.

Katedral dışına çıkıldığında ise taştan ve camdan ibaret bir kütle olan katedral, hiçbir denge kırılmasına uğramadan, incelerek ve sivrilerek göklere doğru uzanıyor. Sanki Tanrı’yı ve sonsuzluğu göklerde arıyor. Yerden kopuyor ve hayattan uzaklaşıyor. İnsanlara burada hiçliğini hissettiriyor. Eziliyor, acizliğinizi kavrıyor, yokluğunuzu fark ediyorsunuz.

Dünyanın en büyük katedrallerinden biri olan bu eseri korumak için Almanlar, devamlı olarak çalışan 70 kişilik bir ekip kurmuşlar. Bunlardan 36’sı heykeltıraş ve mermer ustası, 10’u vitray ustası, 6’sı idareci, diğerleri de çeşitli uzmanlardır.

Köln Katedrali’nin her gece ışıldaklarla aydınlatılmakta olduğunu öğreniyoruz. Geceleri ayrı bir ruhani hava katıyormuş Köln Kenti’ne…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TURİZMİN BAŞKENTİ ANTALYA

PARİS SEİNE NEHRİ

GÜNEŞİN ÜLKESİ LİKYA