ANTİK KAYAKÖY FETHİYE

 

Antik çağda Karmylassos, geç Yunan döneminde ise Makri (Levissi) olarak da bilinen, Muğla Fethiye yakınlarında tarihle iç içe, Türkiye'nin en ilgi çekici hayalet köylerinden biridir Kayaköy.

1923'te Yunanistan ile Türkiye arasındaki nüfus mübadelesine kadar Rumların yaşadığı gelişen bir topluluktu. Likya döneminde kurulmuş olup, kalıntıları ve tarihi katmanları bugün günümüzde bile görülebilmektedir.

Osmanlı döneminde, taş evleri, okulları ve kiliseleri ile gelişen bir Yunan kasabası haline geldi. Rum Ortodoks cemaatinin önemli bir parçasıydı ve Yunanistan ile güçlü kültürel bağları vardı.

1923'te Yunanistan ile Türkiye arasında yapılan nüfus mübadelesi anlaşmasından sonra, köydeki Rumlar ayrılmak zorunda kaldı. Yunanistan'dan gelen Türk aileler dağ yamacındaki köye uyum sağlayamadılar, çiftçilik yapabilecekleri yerlere gittiler.

Hayalet halindeki Kayaköy'de, Koruma altına alınmış yüzlerce taş evi, 14 Şapel, 2 Rum Ortodoks kilisesi ve Arnavut kaldırımlı dar sokakları ile adeta açık hava müzesidir.

Kayaköy, 1923 nüfusun zorunlu göçününün yanı sıra Yunanistan ile Türkiye arasındaki çalkantılı dönemi dokunaklı bir şekilde hatırlatan bir hayalet köydür

Köy, başta Louis de Bernières'in Kayaköy'ün kurgusal bir versiyonunda geçen Kanatsız Kuşlar adlı romanı başta olmak üzere, birçok edebiyat ve sanat eserine ilham kaynağı olmuştur.

Fethiye’nin büyüleyici hayalet köyünde, 1923 yılından önce, Anadolu Rumları yaşardı. Önü deniz arkası dağ anlamında, Makri olarak adlandırmışlardı köylerini.

Eğimi oldukça büyük bir dağ yamacında, biri diğerinin önünü kapatmayacak şekilde, özenle dizilmiş yüzlerce evden oluşuyor.

Siyasi ve zorunlu göç olan 1923 mübadelesinde, Makri'den Yunanistan’a göçen Rumlar, Atina’nın 25 km kuzeydoğusunda, Yeni Kayaköy olarak, Neo Makri sahil kasabasını kurmuşlar. Neo Makri'nin de önü deniz, arkası bir dağ yamacıdır.

Anadolu Rumları zanaatkâr olmanın yanı sıra iyi tarımcı da olduklarından, ekilir dikilir araziye ev kurmazlardı.

Evler çevredeki kayalık, taşlık alanlara kurulurdu. Kayaköy de bu anlayışa uygun kurulmuştu.

Oldukça eğimli bir yamaca konuşlanmış olan Makri-Kayaköy’ün geçmişi M.Ö. 3 binlere kadar gitmekte olup, Fethiye’nin ilk çekirdeğidir.

Antik dönemde Karmylassos olarak bilinen Kayaköy’ün geçmişi filolojik verilere göre, M.Ö. 3 binlere kadar gitmesine rağmen mevcut kalıntılarda M.Ö. 4. yüzyıldan daha eskiye giden buluntu henüz ele geçirilememiştir.

Kentin yamacında kurulmuş olan evler 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yapılmış olan o yıllardaki adı Levissi olan Rum yerleşimine aittir.

1923 yılındaki nüfus mübadelesi gereği boşaltılan bu taş evler; dikdörtgen biçimli konut basitliğindeki yapılardan, gelir düzeyinin yükselmesiyle, avlu ve ana mekândan oluşan daha gelişmiş bir yapıya doğru gelişme göstermişti.

Evlerin tamamı koruma altına alınmış olan köyde iki kilise, şapel olarak adlandırılan, 14 küçük kilise vardı.

Mübadele ile gelen ve çoğu çiftçi olan Türkler, arazi yapısına uyum sağlayamadılar. Tarım yapabilecekleri başka yerlere göçtüler. Ardından köyde gömü var söylentisiyle Kayaköy yağmalandı.

1957 yılında yaşanan 7,3'lük deprem evlere büyük zarar vermiş olup, defineciler tarafından evler iyiden iyiye yağmalanmıştı.

Yağmalanan ve bakımsız kalan Kayaköy, iyice suskunlaşmış ve bütünüyle terkedilerek Hayalet köye dönüşmüştü.

Gelin, bana katılın…

Tarihin derinliklerine bir yolculuk yapalım Kayaköy kalıntılarını gezerken…

11 Haziran 2019 Salı, Kayaköy…

Tarihi eski Rum Evlerini barındıran Antik Kayaköy adını ve 1923 mübadelesi ile bu köyden Atina yakınlarına iskân edilenleri 26 Mayıs 2017’de gerçekleştirdiğimiz Yunanistan Atina merkezli gezimizde duymuş ve hüzünlenmiştik.

Konaklama yerimiz Golden Coast Tatil Köyünün erken saatlerindeki yürüyüşlerimde, 3 km güneyindeki Nea Makri beldesine gitmiştim.

Yolda, tanıştığım bazı Rumlar, atalarının Fethiye Kayaköy’den geldiklerini söylediler. Üstelik Yeni Kayaköy’ü kurmuşlardı…

Yeni Kayaköy Nea Makri idi. Önünde deniz, arkasında dağlar…

Attiki Yarımadasının kuzey-doğusunda, Ege Denizi kıyısında, Rafina Limanının kuzeyinde çok güzel bir sahil kasabası olarak karşımıza çıktı Nea Makri…

Sonraki günlerde tanıştığımız, Nea Makri sakinlerinden Stefani, özel arabasıyla oldukça küçük bir ücret karşılığında, bize Attık Yarımadasını gezdirirken rehberimiz de oldu.


Konaklama yerinden Nea Makri ’ye gidip gelirken rastladığımız yöresel ürün satıcılarından da duymuştuk bu zorunlu göç halini. Eşimle söz vermiştik onlara Kayaköy’ü ziyaret edeceğimiz konusunda.

Ölüdeniz ile Fethiye arasında olduğunu öğrendiğimiz Kayaköy'ü ziyaretimiz 11 Haziran 2019 Salı gerçekleşecekti.

Ölüdeniz ile Fethiye arasındaki Hisarönü Köyü’nü geçip çamlar arasından 5 km daha ilerlerseniz bir “hayal-köy” göreceksiniz demişlerdi daha önce köyü ziyaret edenler.

Gerçekten de bir hayal köydü gördüklerimiz…


Eteklerindeki yerleşim yerinden tırmanmaya başladığımız Kayaköy'de bütün yapılar kayalar arasına yapılmıştı. Üstelik bütün evler kayalardan elde edilen taşlardan yapılmıştı. Adını hak ediyordu. Buranın adı Kayaköy ’dü.

Eski evler bütünüyle koruma altına alınmış. Eski adı Levissi olan köyde iki kilise, 14 şapel olarak adlandırılan küçük kilise vardı. Taksiyarhis ve Katopanayi kiliseleri harap durumda.

Mübadele’ den önce kız ve erkek ilkokulları, doktor ve eczaneleri, matbaası ve çok sayıda dükkânı ile çok canlı bir yerleşim yeriymiş. Gazete bile yayınlanırmış.

Mübadele ile gelen Müslümanların çoğu çeşitli nedenlerle, başka yerlere göçmüş. Buradan Yunanistan’a gidenler de Atina yakınlarında bir yere iskân edilmişler.

Bundan ötürü, Kayaköy ’ün sokaklarını dolaşırken evlerinin önünde sohbet eden Eftalya’nın, Maria’nın, Eleni’nin sesleri duyulmuyordu. Tarlasına giden Kostas’ın, Yorgo’nun ve Aleksis’in sesi de yoktu artık. Ne nalbant Lakis ne de marangoz Manolis’le karşılaştık sokaklarda.

Atina yakınlarında kurdukları Nea Makri’ de seslerini duymuştuk.

Kayaköy ‘ün eteklerinde çeşitli yeme içme tesisleri bulunuyor. Yemek yiyebilir, bir şeyler içebilirsiniz. Köylü kadınlar evlerinin önünde hamur tahtasının başında gözleme açıyorlar. Gözlemeler esmer undan, ıspanak, peynir, maydanoz ve çevreden topladıkları çeşitli otlarla yapılıyor, lezzetli ve doyurucu.

Ayrıca kendin pişir kendin ye tarzında restoranlarda, asma ağaçları altındaki cinbal kebap salonuna gittik. Tandır kebabı yedik, lezzetliydi. Memnun kalmıştık. Ancak hesap öderken pek etik davranmadılar. Giderseniz hesap kontrolü yapın derim.

Kayaköy ‘de dolaşırken yön levhalarıyla karşılaştık. Ölüdeniz ve Likya yollarını gösteren iki levha özellikle dikkatimizi çekti.

Google, Fethiye’den Antalya’ya kadar uzanan Likya Yolu’nun tamamında rotayı takip etmenizi sağlayan işaretlemeler ve tabelalar bulunduğunu anlatıyordu.

Günde ortalama 25 kilometre yürüyebilen deneyimli bir yürüyüşçünün, Likya yolunu 21 günde tamamlayabilirmiş.

Kayaköy'ü gezerken Atina'daki Neo Makri ve Attiki Yarımadası bilgilerimizi de anımsadıktan sonra rotamızı Fethiye Ölüdeniz'e çevirdik.

FETHİYE BELCEKIZ VE ÖLÜDENİZ

 

Ölüdeniz gibi, dünyada bir eşi daha olmayan kumsalı ile Fethiye, Türkiye'nin önemli turizm ve kültür merkezlerinden biridir. Ölüdeniz kumsalı 2006 yılında %82 oyla dünyanın en güzel kumsalı seçilmiştir.

Fethiye çok eski çağlardan beri önemli bir yerleşim merkezi olup, Antik dönemde Likyalılar bu kente sahip olunca Telmessos adını vermişler.

Likyalılardan sonra İskender ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun yönetimine giren Telmosses, uzak diyar anlamına gelen Makri adını almıştır.

1282 yılında Menteşe Beyliği, 1424 yılında ise Osmanlı topraklarına katılmıştır. Cumhuriyetin kurulmasıyla Muğla İline bağlanan ilçenin adı 1934 yılında; 1913 yılında Teberiye yakınlarında uçağı düşürülerek şehit olan ilk pilotlarımızdan Fethi Bey’in ismi anısına, Fethiye olarak değiştirilmiştir.

Kültür turizmine açık olan Fethiye çevresindeki antik kentler Telmessos, Kayaköy, Kaunos, Kadyanda, Tlos, Pınara, Letoon, Sidyma ve Ksantos'tur.

Antik kentlerdeki kazılarda elde edilen tarihi eserleriyle Fethiye Müzesi de kültür turizme hizmet etmektedir.

Tarihte Meğri-Makri adası, Fethiye Adası isimleriyle de anılan Şövalye Adası; Fethiye körfezini kapatan ince uzun, lades kemiği şeklinde bir ada olup limanı korunaklı bir yer haline getirir. Bölgeyi çevreleyen adalar zincirinde, üzerinde yerleşim yeri bulunan tek adadır.

Şövalye adasının batısında Kızılada, doğusunda Çalış Kumsalı, güneyinde Fethiye, kuzeyinde açık deniz vardır.

Belcekız ve Ölüdeniz, Türkiye'nin güneybatı kıyısında, her ikisi de nefes kesen doğal güzellikleri ve berrak turkuaz suları ile ünlü, birbirine bağlı ancak farklı iki noktadır.

Belcekız Beach

  • Belcekız Plajı, Muğla ilinin Fethiye ilçesinde Ölüdeniz Lagünü' nün hemen yanında yer alan geniş, kumlu bir plajdır. Akdeniz'in tadını çıkarmak isteyen turistler için popüler bir destinasyondur ve çevredeki dağların muhteşem manzarasını sunar.

  • Plaj, çakıllı kumu ve kristal berraklığındaki suları ile tanınır ve bu da onu yüzmek, güneşlenmek ve su sporları için ideal kılar.

  • Bölge aynı zamanda yamaç paraşütü için en iyi noktalardan biridir. Belcekız'ın üzerinde yükselen Babadağ Dağı, dünyanın en iyi yamaç paraşütü lokasyonlarından biridir. Maceracılar, eşsiz sahil şeridi ve deniz manzarası sunan Belcekız Plajı'na inmek için dağdan havalanır ve süzülürler.

Ölüdeniz

  • Belcekız Plajı'nın hemen yanında, sakin, durgun sularına atıfta bulunarak Türkçe'de "Ölü Deniz" anlamına gelen ünlü Ölüdeniz yer almaktadır. İsmine rağmen Ölüdeniz, hayat ve renk dolu canlı bir mekandır.

  • Ölüdeniz Mavi Lagünü, ulusal olarak korunan bir doğa koruma alanıdır. Sakin, sığ suları aileler ve dinlendirici bir yüzme arayanlar için idealdir. Lagün, gür yeşilliklerle çevrilidir ve ona sakin ve huzurlu bir ortam verir.

  • Ölüdeniz'deki Aktiviteler:

    • Yüzme ve Şnorkelle Dalış: Lagünün sakin suları, özellikle yeni başlayanlar veya çocuklar için yüzmek için mükemmeldir.

    • Yamaç Paraşütü: Daha önce de belirtildiği gibi Ölüdeniz, lagünün, plajın ve çevredeki doğal manzaranın muhteşem havadan manzarasını sunan Babadağ Dağı'ndan yamaç paraşütü olanaklarıyla dünya çapında ünlüdür.

    • Tekne Turları: Ölüdeniz'den birçok günlük tekne turu düzenlenmekte ve ziyaretçileri Kelebekler Vadisi ve Aziz Nikolaos Adası gibi yakındaki koylara ve adalara götürmektedir.

Her iki konum da muhteşem manzaralar, berrak su ve çok sayıda aktivite sunarak onları plaj severler, macera tutkunları ve doğada dinlenmek isteyenler için en iyi yerler haline getiriyor.

11 Haziran 2019 Salı, öğleden sonra…

Bugün, öğleden önce, Kayaköy’ü gezerken iki yön levhası ‘’Likya Yolu’’ ve ‘’Ölüdeniz’’ dikkatimi çekti. Taş evlerin ve yamaçtaki patikaların arasından yaklaşık 1 200 metre yürüyerek Ölüdeniz’e ulaşabileceğimizi öğrenmiştim Google babadan. Biz araba ile yaklaşık 10 km’lik yolu tercih ederek iki bölümden oluşan plaja ulaştık.

Halka açık ve dalgalı bölüm Belçekız, bir ören yeri gibi paralı olan Ölüdeniz...

Her ikisiyle de tanışmamız 1993 yıllarına kadar gider. Belcekız’daki ilk otoparka arabamızı bırakıp sahile yürüdük. Belcekız sahilindeydik.

Dalgalı Belcekız sahiline bir süre baktıktan sonra, zamanda geriye, Lidya ve Likyalıların tutuştukları savaşın efsanesine gittim.

Tutuştukları deniz savaşında Lidya Kralı'na yenik düşen Likya Kralı, yaralılarını ve geriye kalan yaşlı, çocuk, kadın, erkek ve gençlerini yelkenli gemisine doldurur ve dost bir kıyı kentine giderken Belcekız açıklarında şiddetli bir fırtınaya yakalanır.

Sığınacak bir liman ararlarken kralın oğlu, geminin yönünü Belcekız kıyılarına çevirtir. Çünkü hiç fırtına görmemiş doğal bir koy olan Ölüdeniz' den haberdardır.

Daha önceleri su almak için kıyıya çıktığında güzel mi güzel Belcekız’ı görmüş, görür görmez de âşık olmuştur. Belcekız da bu aşka karşılık vermiş, sıkça buluşmalarına vesile olmuştur.

Ne var ki güvenli bir sığınak olan lagün denizi açık denizden görülmektedir. Gemi kıyıya yaklaştıkça sığınacak bir liman göremeyen Kral, kavminin son kalanlarını da felakete götüren bu emri kim verdiyse kellesinin uçurulması emreder. Emir yerine getirilir.

Bir süre sonra gemi kıyıya yaklaşmış ve lagün denizinin kanalına girilmiştir. Ölüdeniz bütün asudeliği ile onları beklemektedir. Kral ve kavminin son kalanları kurtulur ama kralın oğlu ölmüştür. Bu nedenle o günden bu güne bu lagün denizine ’’Ölüdeniz’’ denilmektedir.

Şiddetli fırtınada kayaların üzerinde sevdiğini bekleyen Belcekız da sevgilisinin ölüm haberi üzerine kendini kayalardan atıp ölür.

Belcekız ve Ölüdeniz iki aşığın bu hüzünlü hikâyesini anlatır konuklarına.

Belcekız efsanesinin hüznünden kurtulup sahile göz gezdiriyorum. Babadağ’dan yamaç paraşütü keyfini sürmek isteyenler, yarım saat uçtuktan sonra burada yere ayak basıyorlar.

Video çekeyim derken beni sıyırarak indi paraşütlerden biri. Babadağ’dan atlayan yamaç paraşütçünün zamanı dolmuş, yere ayak basarken az daha beni devirecekti.

Benim gibi diğer konuklarda sürekli fotoğraf çekiyor ya da anı video ile ölümsüzleştirmek istiyorlardı. Çarşı Caddesini gezdikten sonra sahile dönüyorum.

Belcekız sahili açık denize bakıyor, dalgalı ve derin. Yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken asıl Ölüdeniz…

Ölüdeniz, Kum Burnu olarak bilinen milli parkın içinde olup, girişi ücretlidir. Kişi başına 7 TL ödeyerek girdik eşimle.

Denizi bir lagün gölü olup, sakin ve sığdır. Dalgaların ve akıntıların taşıdığı kum ve çakıl gibi katı maddeler durgun alanlarda birikerek bir set oluştururlar. Lagün gölleri ortaya çıkar. En ünlülerinden biri Venedik’tir. Venedik bir lagün gölü üzerine kurulmuştur.

Turizm edebiyatında "Tanrı'nın dünyaya bahşettiği cennet" olarak adlandırılan Ölüdeniz (Blue Lagoon), dünya çağında üne sahip bir turizm merkezidir.


Ölüdeniz; sahile kadar inen çam ormanları, ılık denizi, kilometrelerce devam eden müthiş kumsalı ile bir dünya harikasıdır. Fethiye’den 14 km. uzaklıkta olan bölge ’’Belcekız Koyu’’ olarak da adlandırılmaktadır.

Ölüdeniz Tabiat Parkı’nda bir süre dolaştıktan sonra sahildeki Ölüdeniz Cafe Beach Restoran’ın bulunduğu yerdeki sahile gidiyoruz. Eşimle kıyıdaki şezlonglardan birine giderken ben de gelen konuklarına yardımcı olan iki görevli arkadaş, Önder Havvare ve Uğur Görür ile tanışıyorum.

İkisi de üniversite mezunu, eğitim gördükleri dallarda iş bulamadıkları için burada görev almışlar. Kırmızı bir de papağanları var. Benim omuzlarıma da koyarak fotoğraflarımı çektiler.

Önder ve Uğur’un verdiği bilgilere göre Ölüdeniz’ de kano, sörf, su kayağı, dalış, paraşüt gibi pek çok su sporlarının yanında plaj voleybolu da oynayabilirsiniz.

Ölüdeniz, yamaç paraşütü yapmak için dünyadaki en ideal yerlerden biridir. Bu sporu yapmak için deneyimli olmanıza gerek yoktur. Bütün yapmanız gereken, acentelerin birinden size uçarken eşlik edecek bir pilot seçmektir.

Eğer uçma lisansınız yoksa ilk uçuşunuzu lisanslı ve deneyimli bir pilotla gerçekleştireceksiniz. Sizin bütün yapmanız gereken yaklaşık 30 - 45 dakika süren uçuş boyunca Ölüdeniz' in güzelliklerinin tadını çıkarmak ve 1400 - 1700 metre yükseklikten fotoğraflar çekmektir.

Ölüdeniz Kumburnu’nda 950 hektarlık alan, Kıdrak Tabiat Parkı ilan edilip, koruma altına alınmıştır. Ölüdeniz Lagünü ve Kıdrak Plajını kapsayan bu alan aynı zamanda SIT bölgesi ve özel çevre koruma alanı içinde kalmaktadır.

Kaynaklar:

1.AKINCI 944 - Ölüdeniz (mehmetakinci.com.tr)

2.Ölüdeniz, Fethiye - Vikipedi (wikipedia.org)


BOZBURUNDA SAKLI CENNET SELİMİYE

Selimiye, Muğla ilinin Marmaris ilçesine bağlı Bozburun Yarımadası'ndaki mahallelerden biri olup, eski bir balıkçı köyü olarak bilinir.

Antik adı Losta olan Selimiye, Marmaris ilçe merkezine 35 km uzaklıkta olup, adını Osmanlı padişahı I. Selim’den almaktadır.

Bozburun Yarımadası'nın parlayan yıldızı Selimiye, doğası ve sakinliğiyle ünlenmiş bir tatil yöresidir. Dinginliği ve Masmavi denizi ile yemyeşil tabiatı için de görülmesi gereken tarihi yerlerden biridir.

Doğaya, denize ve huzura doyabileceğiniz, tüm senenin yorgunluğunuzu atabileceğiniz Selimiye’de zaman yavaşlar. Çağlar boyunca korunaklı limanları sayesinde denizcilerin bir sığınağı ve çeşitli medeniyetlerin yuvası olmuştur.

Özellikle tekne turlarının uğradığı sahilinde, dağ ve denizden oluşan harika bir manzaraya karşı yürüyüş yapabilirsiniz.

Antik bir köy ruhunu hissedebileceğiniz bu şirin bir köyde restoranlar, kafeler, butik oteller ve mağazalar her türlü ihtiyacınızı karşılayacaktır. Tarihi dokusu ve kendine has yerleri ile ziyaretçilerini zamanda yüzlerce yıl geriye götürecektir.

Ege ve Doğu Akdeniz arasında gerçekleşen yoğun ticaret ilişkisinin kontrolünü üstlenen Selimiye Kalesi deniz ticaretinin güvenliği için inşa edilmiştir.

Selimiye Koyu’nun güneybatısında yer alan kalede antik dönemde denizcilere yol gösterdiği düşünülen deniz feneri kalıntısı, manastır, küçük bir tiyatro ve gözetleme kulesi kazı çalışmalarında gün ışığına çıkarılmıştır. 


21 Eylül 2022 Çarşamba, Turunç…

Dün, Bozburun Yarımadası'nın Turizm açısından önemli gördüğümüz Selimiye Beldesine gittik.

Eşimin kullandığı arabada, ben navigasyonda gördüğüm keskin ve eğimi oldukça büyük U dönüşler için uyarılarda bulunurken, bazen yaklaşık 500 metre yükselen virajlarla bazen de 600 metre inen virajlarla heyecanlandık, hop oturup hop kaldık. Selimiye Koyu görününce rahatladık.

Yaptığımız 27 kilometrelik oldukça maceralı bir yolculuktan sonra, Marmaris Bozburun yolunun sağındaki bir levhada ''Selimiye Köyüne Hoşgeldiniz'' yazıyordu.

Hisarönü Körfezi’nin içinde bir balıkçı köyü olan Selimiye'nin Antik çağdaki adı ''Hydas'' olup, bu küçük köy badem ağaçları ve çam balı ile de meşhurmuş.

Sağında ve solunda, badem ve çam ağaçlarının yanı sıra, adeta ağaçların arasına gizlenmiş yazlık villalar ve küçük otellerinde bulunduğu, kilit parke taşı ile döşenmiş köy yoluna girdik.

Merkezde park yeri bulamayız diye, Selimhan Oteli geçince aracımızı, diğer araçların geçişini engellemeyecek şekilde park ettik.

Bir yeri tanımanın en iyi yolu yürüyerek gezmektir diye düşünmüşümdür hep. Merkeze doğru yürümeye başladık, yaklaşık 100 metre sonra Selimiye Koyu sahiline ulaştık. İleride solda köy camisi görünüyordu.

Bir süre sonra geldiğimiz çatalın sol tarafı köyün içine, sağ tarafı da sahile gidiyordu. Sahil yolunu seçtik.

Selimiye Koyu'nun kendine has berrak ve turkuaz suyuna hayran kaldık. Sahilde dikkatimiz çeken, beş yıldızlı oteller yerine, butik oteller ve apart otellerin çokluğuydu.

Beton istilasına uğramamış nadir yerlerden biri. Köye karayolunun 1992 yılında gelmesinin yanı sıra eğimleri oldukça fazla keskin virajların da olması bunda etkili olmuş.

1900’lü yılların başından itibaren Rum ailelerin deniz kenarında, Türklerin ise daha yukarılarda yaşadığı köye Marmaris’ten ulaşım, ancak Datça üzerinden deniz yoluyla mümkünmüş.

Çevresini, sanki kucaklarmış gibi saran dağlar yüzünden, Selimiye önündeki denizin daha çok göle benzer hali var.

Bu kadar korunaklı ve kapalı bir deniz elbette ki her daim durgun, dalgasız ve sakin...

Selimiye’nin coğrafyası, kendine özgü yapısıyla Güney Ege’nin yeni favorisi...

Köyün yerlileri kendilerine yetecek kadar balıkçılık, hayvancılık ve bahçe tarımı yaparak tam bir Akdeniz hayatı yaşıyorlar.

Selimiye’de günün her saati siesta, her sene emeklilik mevsimi.

Kışın bin kişinin yaşadığı köyün nüfusu yaz aylarında dört katına çıkıyormuş.

Selimiye’nin coğrafyası ve kendine özgü yapısıyla Güney Ege’nin yeni favorisi...

Kaynaklar:

1. AKINCI 944 - Muğla Bozburun Yarımadası (mehmetakinci.com.tr)

2.Selimiye, Marmaris - Vikipedi (wikipedia.org)

3Sizi Özledik... (marmaris.bel.tr)