İtalya’nın
Kuzey doğusunda, Adriyatik kıyısında, yarım ay şeklindeki bir
”Lagün” üzerine kurulmuş olan Venedik; 118 adacık, 180 kanal
ve adacıkları birbirine bağlayan 400 köprüden oluşuyor.
Yarım
ay şeklindeki lagünün, yapısından , dünyada bir eşi daha
bulunmayan bir coğrafyası var. Yaşarken görülmesi gereken
yerlerden biri.
Tümüyle
antik yapılardan oluşan ve 1000 yıldır değişmeyen mimarisiyle
gizemli bir kent Venedik…
Venedik’e,
ana karadan 4 kilometre uzunluğundaki bir köprüden geçen tren ve
otomobille ulaşılabiliyor. Lido di Jesolo’da konaklayanlar için
ise Vaporettolarla ile güneyden San Marco Meydanına en yakın
iskeleye ulaşmak da mümkün.
Lido
di Jesolo ile Venedik arasında küçük, turistik vapurlar ulaşımı
sağlıyor. Biz de Lido di Jesolo’dan kalkan bir vaporetto ile
San Marco Meydanı’na en yakın iskeleye ulaşmıştık.
Bizi San Marco
Meydanı'na götürecek olan sahil yolu oldukça kalabalık, telaşlı
ve hareketli gruplar tarafından doldurulmuştu. Yine de sıralanmış
vaporetto duraklarından inen yüzlerce turist aynı anda San
Marco’ya yöneldi.
Seyyar satıcılar, sokak ressamları, sokak karikatüristleri, sokak çalgıcıları ve akla gelebilen her şeyi pazarlayanlar yolun iki tarafına sıralanmıştı. Mahşeri kalabalığın yürüdüğü yolun iki tarafında küçük alış veriş dükkanları vardı.
Bu dükkanlarda aradığınız her şeyi bulabilmek mümkün. Oldukça pahalı olan el işi takıların yanı sıra, Venedik’i anımsatacak hatıra eşyaları, magnetler ve hepsinden önemlisi de maskeler satılıyordu.
Rehberimizin
verdiği bilgilere göre, maskeleriyle ünlü Venedik
Karnavalı, 26 Şubat-8 Mart tarihleri arasında gerçekleşiyordu.
Venedik’in dünyaca ünlü ve en popüler etkinliği olan karnaval,
ilk kez 1268 yılında kutlanmaya başlamıştı.
Dükkanlarda
bol miktarda maske satılmasının nedeni, dünyaca ünlü Venedik
Karnavalıymış. Karnaval geleneğinin temelinde, geçmişte, sosyal
sınıflar arasında düzenlenen kuralların karnaval süresince
ortadan kalkması yatıyordu.
Maskeler
arkasında olan insanların hangi sınıf ve hangi statüde olduğunu
anlama olanağı olmadığı için kişiler, kimliklerini gizleyerek,
gündelik yaşamın boğucu etkisinden kurtulmanın yolunu
bulmuşlardı.
Karnavala
gösterilen ilgi ve Venedik’e çektiği ziyaretçi sayısı
nedeniyle, 18. Yüzyıldan sonra resmiyet kazandırılmış ve
yerel yöneticilerce, belirli bir program çerçevesinde,
festivalin gerçekleşmesi sağlanmıştı.
Karnaval
zamanı olmadığı için biz, başta Marco Meydanı olmak üzere, bu
gizemli ve 1000 yıllık antik kenti, bütün sokak, cadde, antik
yapıları ve kanalları ile tanımak istiyoruz.
Vaporettodan
indikten sonra, San Marco’ya ulaşabilmek için, bu kanalları
birleştiren iki köprüden geçmek zorunda kaldık. Son köprüden
geçerken, oldukça dar olan bir kanala baktığımızda,
binaları birleştiren üstü kapalı bir köprü ilgimizi çekti.
Kentin
hayat damarları su kanalları olup; adacıklar ve Venedik’teki
bölgeler, köprüler ve gondollarla birleştirilmiş. kanalların
iki yakasındaki binalar da öyle…
Rehberimizden
edindiğimiz bilgiye göre; San Marco Meydanındaki Dükler Sarayını,
o dönemdeki hapishaneye bağlayan köprü olup, Ponte dei Sostri
olarak tanınıyormuş.
Mahkumların
hapishaneye geçerken kullandıkları bu köprüden son kez Venedik
ve güzelliklerini görebildikleri için; ‘’ah vah’’ edip,
‘’İç çektikleri’’ için, halk arasında ‘’Ahlar Vahlar
Köprüsü’’, ‘’Hasret Köprüsü’’ adlandırılmaları
yapılmış.
San
Marco Meydanı
Venedik
kentinin tüm gizemini içinde barındıran mucizeler meydanı San
Marco’ya giriyoruz. Sanki gerçek üstü bir meydandayız, tarih
kokan bir havası var. Birden bire, 1000 yıl öncesinden çıkıp,
gelmiş gibi karşımızda duruyor.
1000
yıldır değişmeden günümüze ulaşan San Marco Meydanı,
Venedik’in en güzel anıt binalarından biri olan Dükler Sarayı, Sansovino kütüphanesi ve Çan Kulesi ile çevrilidir. Bu geniş alan,
süslemeleriyle, meydan ve Venedik’e uhrevi bir hava katan San
Marco Kilisesiyle son bulur.
San Marco Meydanı Venedik'in kalbidir. Napolyon'a göre ise, dünyadaki en güzel misafir odasıdır. Bundan ötürüdür ki misafirleri hiç eksik olmaz.
Kilisenin
tam karşısında, 99 metre yüksekliğindeki Çan Kulesiyle meydan
tamamlanır.
Meydandaki
tarihi ve gizemli havaya güvercinler ve turist ordusu eşlik
ediyordu. Özellikle güvercinler ordusu ön plana çıkmıştı.
Elinizde yiyecek bir şeyler gördükleri anda; kollarınızda,
tepenizde, omuzlarınızda, ellerinizde, velhasıl her
yerinizde yerlerini alıp ve gagalamaya başladılar.
Bir
söylenceye göre, Venedik’e ilk güvercinler, Kıbrıslı
tüccarlar tarafından getirilmiş. Venedik Dükünün karısına
hediye olarak getirilen güvercinler, güvercinler ordusuna dönüşmüş.
Günümüzde,
turistler tarafından ilginç bulunup, güvercinlerle fotoğraflar da
çekildiğinden, yerel yöneticiler tarafından da ayrıcalıklı bir
duruma gelmişler. Binalarla birlikte, güvercinler de korumaya
alınmış sanki. Aynı durum, İstanbul’da, Eminönü’nde,
Valide Sultan Camii önündeki güvercinler için de geçerliydi.
Başlangıçta
pazar yeri olarak tasarlanıp kullanılan San Marco, 1536 yılından
sonra özel bir statüye kavuşturulmuş. Venedik
Cumhuriyetinin yönetim yeri haline gelmiş ve pazar kurulması
yasaklanmış.
Meydanın
deniz tarafındaki girişinin her iki tarafında birer tane sütün
yer alır. Birinin üzerinde, Venedik'in ilk koruyucusu seçilen
Bizans Kraliçesi Theodore'nin heykeli bulunur. Diğerinde ise
sonradan, kentin yeni koruyucusu olarak seçilen San Marco’yu
sembolik olarak temsil eden ve Venedik’in de sembolü olan bronz
bir aslan heykeli bulunmaktadır.
Dükler
Sarayı
Venedik’in
en güzel anıt binalarından biri olan Dükler sarayı, 1309-1324
tarihleri arasında Filippo Calendario tarafından tasarlanmış,
Rönesans döneminde tamamlanmıştır. Gotik mimarinin en güzel
örneklerinden biri olarak bilinmektedir. Eski Venedik Cumhuriyetinin
seçimle işbaşına gelen yöneticilerinin, resmi konutları ve
yönetim yeri olarak kullanılmış. Yapının bir bölümü
hapishane olarak ayrılmış. Önemli tutsaklar burada konuk
edilmişler.
Hemen
arkasındaki hapishane ile bağlantısı ”Hasret Köprüsü” ile
sağlanmış. Yanları ve üstü kapalı olan bu köprü, Beyaz kireç
taşından yapılmış.
Sansovino Kütüphanesi
San
Marco Meydanında, Dükler Sarayı karşısında gösterişli
bir binadır. Mimar Palladio’nun esri olduğu söylenmektedir.
Kardinal Besserione tarafından oluşturulan bir kütüphane olup,
oldukça zengin ve nadide eserleri barındırdığı
söylenmektedir. Hazreti İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve
dört İncil’den birini yazdığı söylenen San Marco ile ilgili
oldukça fazla kitabın yanı sıra, Haçlı Seferleri, bu seferlere
verilen destek ve ipek yolu ile ilgili olan çok sayıda kitap
bulunduğu bilinmektedir.
San
Marco Kilisesi (Bazilikası)
Katedrali
olarak da tanımlanan San Marco Kilisesi, Venedik’in Koruyucusu
seçilen San Marco’ya adanmış olmasının yanı sıra, Venedik
Cumhuriyetinin gücünü ve görkemini de temsil edecek biçimde
tasarlanmıştır. Söylenceye göre, Dört İncil’den birini
yazan San Marco, gördüğü bir rüyada, ”Venedik’te Huzur
Bulacaksın” söylemiyle karşılaşır. Ölümünden sonra
Venedik’e gömülmesini vasiyet eder. Ancak, Mısır’da ölür ve
İskenderiye’de gömülür. San Marco’nun Venedik’e ait
olduğunu düşünen iki Venedikli tüccar, San Marco’nun rüyasını
ve vasiyetini gerçekleştirmeye karar verirler.
San
Marco’ya ait olduğu sanılan bazı eşyalarla, kemiklerini
İskenderiye'den kaçırarak Venedik’e getirirler.
Aziz
mertebesindeki San Marco Venedik’in koruyucusu seçilir ve
kilisenin yapımına başlanır. 832 yılında başlayan yapımın
dekorasyonu 883 yılında biter. Kilisenin dekorasyonu dillere
destandır. İç dekorasyonda kullanılan mozaiklerin kapladığı
alan insanları hayrete düşürüyor. Tavandaki mozaiklerin alanının
4 000 m2 den fazla olduğu söyleniyor.
Altın
sarısı rengindeki bu mozaiklerden ötürü, San Marco Kilisesi
”Altın Kilise” olarak biliniyor.976 yılındaki bir ayaklanmada,
Dükler Sarayı yanar ve alevler, bitişikteki San Marco Kilisesine
de oldukça zarar verir. Kilisenin yenilenmesi, 1 000 yılına
doğru, Pitro Orseole tarafından gerçekleştirilir. Ancak,
daha sonraki yıllarda, Dük Dominico Contarini kiliseyi beğenmez ve
yıktırır. 1063 yılında, o dönemin ünlü
mimarlarının yetenekli öğrencilerine yaptırılan proje
uygulanır.110 yıl sonra, 1073 yılında kilise tamamlanır. Bir
dönem, Bizans Mimarisinde uygulanan Yunan Haçı biçimindeki
tasarım burada da kendini göstermiştir. (+) biçimindeki Yunan
Haçı tasarımı, birbirine dik koridorlardan oluşan dört eşit
kol, orta açıklıkta birleşir. Her kol ve orta açıklık birer
kubbe ile örtülmüştür.
Kubbeler, pandantifler yardımıyla, ayaklara ve sütunlara otururlar.
Kilisenin içindeki kubbelerin içleri, pandantifler, kemerler ve
tonozlar, dışta ise, ön cephede yer alan kemer alınlıkları,
altın sarısındaki mozaik tekniği ile resimlenmiştir. Bu
uygulama, kiliseye masalımsı bir hava kazandırmıştır. San Marco
Meydanının gizemi de kilisenin altın sarısı renginden
kaynaklanmaktadır.
Kubbeler, pandantifler yardımıyla, ayaklara ve sütunlara otururlar.
Kilisenin içindeki kubbelerin içleri, pandantifler, kemerler ve
tonozlar, dışta ise, ön cephede yer alan kemer alınlıkları,
altın sarısındaki mozaik tekniği ile resimlenmiştir. Bu
uygulama, kiliseye masalımsı bir hava kazandırmıştır. San Marco
Meydanının gizemi de kilisenin altın sarısı renginden
kaynaklanmaktadır.
Müslümanlara
karşı düzenlenen Haçlı seferlerinin maddi ve manevi yönden
en büyük destekçisi olan Venedik Cumhuriyeti şövalyeleri girdiği
bir çok ülkede değerli olan ne varsa yağmalamışlardı.
Bu
tür yağmalardan Bizans'ın başkenti olan İstanbul da nasibini
almıştı. 1204 yılında yağmalanan İstanbul’da, ele
geçirilen bronz at heykelleri San Marco Kilisesinin terasında
karşımıza çıkmaktı kopyaları olarak. M.Ö 4.yüzyılda,
Yunanistan’da yapıldığı sanılmaktadır. Kilisedeki Mahşerin
Dört Atlısı, antik çağdan günümüze sağlam olarak ulaşan
ender heykellerdir.
Çok
büyük boyutlardaki, tek yaldızlı bronz grubu olarak kabul edilen
atlar, kilisenin içinde, San Marco Müzesinde korunmaktadır.
İncil’de
sözü geçen Mahşerin Dört Atlısından beyaz olan birincisi ”Kral
olan İsa’yı temsil eder. Taç takar, yay taşır. savaşır ve
yener.” İkinci at kırmızı olup, ”savaşları temsil eder.”
Savaşların habercisidir. Üçüncü at siyah olup, ”kıtlık,
açlık, yoksulluk ”ile ölüme yakınlığı simgeler. Yeşil olan
dördüncü at ”Ölümün soğuk yüzü ve çürümeyi” temsil
eder. Ölüm, öldürülme ve vakitsiz ölümlerin olacağını
anlatır İncil’deki Vahiy 6. bölümde.