HAYALLERİMİN KENTİ VENEDİK 1989

 


İtalya’nın Kuzey doğusunda, Adriyatik kıyısında, yarım ay şeklindeki bir ”Lagün” üzerine kurulmuş olan Venedik; 118 adacık, 180 kanal ve adacıkları birbirine bağlayan 400 köprüden oluşuyor.

Yarım ay şeklindeki lagünün, yapısından , dünyada bir eşi daha bulunmayan bir coğrafyası var. Yaşarken görülmesi gereken yerlerden biri.

Tümüyle antik yapılardan oluşan ve 1000 yıldır değişmeyen mimarisiyle gizemli bir kent Venedik…  

Venedik’e, ana karadan 4 kilometre uzunluğundaki bir köprüden geçen tren ve otomobille ulaşılabiliyor. Lido di Jesolo’da konaklayanlar için ise Vaporettolarla ile güneyden San Marco Meydanına en yakın iskeleye ulaşmak da mümkün.

Lido di Jesolo ile Venedik arasında küçük, turistik vapurlar ulaşımı sağlıyor. Biz de Lido di Jesolo’dan kalkan bir vaporetto  ile San Marco Meydanı’na en yakın iskeleye ulaşmıştık.


Bizi San Marco Meydanı'na götürecek olan sahil yolu oldukça kalabalık, telaşlı ve hareketli gruplar tarafından doldurulmuştu. Yine de sıralanmış vaporetto duraklarından inen yüzlerce turist aynı anda  San Marco’ya yöneldi.

Seyyar satıcılar, sokak ressamları, sokak  karikatüristleri,  sokak çalgıcıları ve akla gelebilen her şeyi pazarlayanlar yolun iki tarafına sıralanmıştı. Mahşeri kalabalığın yürüdüğü yolun iki tarafında küçük alış veriş dükkanları vardı.

Bu dükkanlarda aradığınız her şeyi bulabilmek mümkün. Oldukça pahalı olan el işi takıların  yanı sıra, Venedik’i anımsatacak hatıra eşyaları, magnetler ve hepsinden önemlisi de maskeler satılıyordu.

Rehberimizin verdiği bilgilere göre,  maskeleriyle ünlü Venedik Karnavalı, 26 Şubat-8 Mart tarihleri arasında gerçekleşiyordu. Venedik’in dünyaca ünlü ve en popüler etkinliği olan karnaval, ilk kez 1268 yılında kutlanmaya başlamıştı.

Dükkanlarda bol miktarda maske satılmasının nedeni, dünyaca ünlü Venedik Karnavalıymış. Karnaval geleneğinin temelinde, geçmişte, sosyal sınıflar arasında düzenlenen kuralların karnaval süresince ortadan kalkması yatıyordu.

Maskeler arkasında olan insanların hangi sınıf ve hangi statüde olduğunu anlama olanağı olmadığı için kişiler, kimliklerini gizleyerek, gündelik yaşamın boğucu etkisinden kurtulmanın yolunu bulmuşlardı.

Karnavala gösterilen ilgi ve Venedik’e çektiği ziyaretçi sayısı nedeniyle, 18. Yüzyıldan sonra resmiyet kazandırılmış  ve   yerel yöneticilerce, belirli bir program çerçevesinde, festivalin gerçekleşmesi sağlanmıştı.

Karnaval zamanı olmadığı için biz, başta Marco Meydanı olmak üzere, bu gizemli ve 1000 yıllık antik kenti, bütün sokak, cadde, antik yapıları ve kanalları ile tanımak istiyoruz.

Vaporettodan indikten sonra, San Marco’ya ulaşabilmek için, bu kanalları birleştiren iki köprüden geçmek zorunda kaldık. Son köprüden geçerken, oldukça dar olan bir kanala  baktığımızda,  binaları birleştiren üstü kapalı bir köprü ilgimizi çekti.


Kentin hayat damarları su kanalları olup; adacıklar ve Venedik’teki bölgeler, köprüler ve gondollarla birleştirilmiş. kanalların iki yakasındaki binalar da öyle…

Rehberimizden edindiğimiz bilgiye göre; San Marco Meydanındaki Dükler Sarayını, o dönemdeki hapishaneye bağlayan köprü olup, Ponte dei Sostri olarak tanınıyormuş.

Mahkumların hapishaneye geçerken kullandıkları bu köprüden son kez Venedik ve güzelliklerini görebildikleri için; ‘’ah vah’’ edip, ‘’İç çektikleri’’ için, halk arasında ‘’Ahlar Vahlar Köprüsü’’, ‘’Hasret Köprüsü’’ adlandırılmaları yapılmış.

San Marco Meydanı

Venedik kentinin tüm gizemini içinde barındıran mucizeler meydanı San Marco’ya giriyoruz. Sanki gerçek üstü bir meydandayız, tarih kokan bir havası var. Birden bire, 1000 yıl öncesinden çıkıp, gelmiş gibi karşımızda duruyor.

1000 yıldır  değişmeden günümüze ulaşan San Marco Meydanı, Venedik’in en güzel anıt binalarından biri olan Dükler Sarayı, Sansovino kütüphanesi ve Çan Kulesi ile çevrilidir. Bu geniş alan, süslemeleriyle, meydan ve Venedik’e uhrevi  bir hava katan San Marco Kilisesiyle son bulur.

San Marco Meydanı Venedik'in kalbidir. Napolyon'a göre ise, dünyadaki en güzel misafir odasıdır. Bundan ötürüdür ki misafirleri hiç eksik olmaz.

Kilisenin tam karşısında, 99 metre yüksekliğindeki Çan Kulesiyle meydan tamamlanır.







Meydandaki tarihi ve gizemli havaya güvercinler ve turist ordusu eşlik ediyordu. Özellikle güvercinler ordusu ön plana çıkmıştı. Elinizde yiyecek bir şeyler gördükleri anda; kollarınızda, tepenizde,   omuzlarınızda, ellerinizde, velhasıl her yerinizde yerlerini alıp ve gagalamaya başladılar.

Bir söylenceye göre, Venedik’e ilk güvercinler, Kıbrıslı tüccarlar tarafından getirilmiş. Venedik Dükünün karısına hediye olarak getirilen güvercinler, güvercinler ordusuna dönüşmüş.

Günümüzde, turistler tarafından ilginç bulunup, güvercinlerle fotoğraflar da çekildiğinden, yerel yöneticiler tarafından da ayrıcalıklı bir duruma gelmişler. Binalarla birlikte, güvercinler de korumaya alınmış sanki. Aynı durum, İstanbul’da, Eminönü’nde, Valide Sultan Camii önündeki güvercinler için de geçerliydi.

Başlangıçta pazar yeri olarak tasarlanıp kullanılan San Marco, 1536 yılından sonra  özel bir statüye kavuşturulmuş. Venedik Cumhuriyetinin yönetim yeri haline gelmiş ve pazar kurulması yasaklanmış.

Meydanın deniz tarafındaki girişinin her iki tarafında birer tane sütün yer alır. Birinin üzerinde, Venedik'in ilk koruyucusu seçilen Bizans Kraliçesi Theodore'nin heykeli bulunur. Diğerinde ise sonradan, kentin yeni koruyucusu olarak seçilen San Marco’yu sembolik olarak temsil eden ve Venedik’in de sembolü olan bronz bir aslan heykeli bulunmaktadır.

Dükler Sarayı                                 

Venedik’in en güzel anıt binalarından biri olan Dükler sarayı, 1309-1324 tarihleri arasında Filippo Calendario tarafından tasarlanmış,  Rönesans döneminde tamamlanmıştır. Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olarak bilinmektedir. Eski Venedik Cumhuriyetinin seçimle işbaşına gelen yöneticilerinin, resmi konutları ve yönetim yeri olarak kullanılmış. Yapının bir bölümü hapishane olarak ayrılmış. Önemli tutsaklar burada konuk edilmişler.

Hemen arkasındaki hapishane ile bağlantısı ”Hasret Köprüsü” ile sağlanmış. Yanları ve üstü kapalı olan bu köprü, Beyaz kireç taşından yapılmış.

Sansovino Kütüphanesi

San Marco Meydanında, Dükler Sarayı karşısında  gösterişli bir binadır. Mimar Palladio’nun esri olduğu söylenmektedir. Kardinal Besserione tarafından oluşturulan bir kütüphane olup, oldukça zengin ve nadide eserleri   barındırdığı söylenmektedir. Hazreti İsa’nın 12 havarisinden biri olan ve dört İncil’den birini yazdığı söylenen San Marco ile ilgili oldukça fazla kitabın yanı sıra, Haçlı Seferleri, bu seferlere verilen destek ve ipek yolu ile ilgili olan çok sayıda kitap bulunduğu bilinmektedir.

San Marco Kilisesi (Bazilikası)

Katedrali olarak da tanımlanan San Marco Kilisesi, Venedik’in Koruyucusu seçilen San Marco’ya adanmış olmasının yanı sıra, Venedik Cumhuriyetinin gücünü ve görkemini de temsil edecek biçimde tasarlanmıştır. Söylenceye göre, Dört İncil’den birini yazan San Marco, gördüğü bir rüyada, ”Venedik’te  Huzur Bulacaksın” söylemiyle karşılaşır. Ölümünden sonra Venedik’e gömülmesini vasiyet eder. Ancak, Mısır’da ölür ve İskenderiye’de gömülür. San Marco’nun Venedik’e ait olduğunu düşünen iki Venedikli tüccar, San Marco’nun rüyasını ve vasiyetini gerçekleştirmeye karar verirler.

San Marco’ya ait olduğu sanılan bazı eşyalarla, kemiklerini İskenderiye'den kaçırarak Venedik’e getirirler.

Aziz mertebesindeki San Marco Venedik’in koruyucusu seçilir ve kilisenin yapımına başlanır. 832 yılında başlayan yapımın dekorasyonu 883 yılında biter.  Kilisenin dekorasyonu dillere destandır. İç dekorasyonda  kullanılan mozaiklerin kapladığı alan insanları hayrete düşürüyor. Tavandaki mozaiklerin alanının 4 000 m2 den fazla olduğu söyleniyor.

Altın sarısı rengindeki bu mozaiklerden ötürü, San Marco Kilisesi ”Altın Kilise” olarak biliniyor.976 yılındaki bir ayaklanmada, Dükler Sarayı yanar ve alevler, bitişikteki San Marco Kilisesine de oldukça  zarar verir. Kilisenin yenilenmesi, 1 000 yılına doğru, Pitro Orseole tarafından gerçekleştirilir. Ancak, daha sonraki yıllarda, Dük Dominico Contarini kiliseyi beğenmez ve yıktırır. 1063 yılında, o   dönemin ünlü mimarlarının yetenekli öğrencilerine yaptırılan proje uygulanır.110 yıl sonra, 1073 yılında kilise tamamlanır. Bir dönem, Bizans Mimarisinde uygulanan Yunan Haçı biçimindeki tasarım burada da kendini göstermiştir. (+) biçimindeki Yunan Haçı tasarımı, birbirine dik koridorlardan oluşan dört eşit kol, orta açıklıkta birleşir. Her kol ve orta açıklık birer kubbe ile örtülmüştür.

Kubbeler, pandantifler yardımıyla, ayaklara ve sütunlara otururlar. Kilisenin içindeki kubbelerin içleri, pandantifler, kemerler ve tonozlar, dışta ise, ön cephede yer alan kemer alınlıkları, altın sarısındaki mozaik tekniği ile resimlenmiştir. Bu uygulama, kiliseye masalımsı bir hava kazandırmıştır. San Marco Meydanının gizemi de kilisenin altın sarısı renginden kaynaklanmaktadır.

Kubbeler, pandantifler yardımıyla, ayaklara ve sütunlara otururlar. Kilisenin içindeki kubbelerin içleri, pandantifler, kemerler ve tonozlar, dışta ise, ön cephede yer alan kemer alınlıkları, altın sarısındaki mozaik tekniği ile resimlenmiştir. Bu uygulama, kiliseye masalımsı bir hava kazandırmıştır. San Marco Meydanının gizemi de kilisenin altın sarısı renginden kaynaklanmaktadır.

Müslümanlara karşı düzenlenen Haçlı seferlerinin maddi ve  manevi yönden en büyük destekçisi olan Venedik Cumhuriyeti şövalyeleri girdiği bir çok ülkede değerli olan ne varsa yağmalamışlardı.

Bu tür yağmalardan Bizans'ın başkenti olan İstanbul da nasibini almıştı. 1204 yılında yağmalanan İstanbul’da, ele geçirilen bronz at heykelleri  San Marco Kilisesinin terasında karşımıza çıkmaktı kopyaları olarak. M.Ö 4.yüzyılda, Yunanistan’da yapıldığı sanılmaktadır. Kilisedeki Mahşerin Dört Atlısı, antik çağdan günümüze sağlam olarak ulaşan ender heykellerdir.

Çok büyük boyutlardaki, tek yaldızlı bronz grubu olarak kabul edilen atlar, kilisenin içinde, San Marco Müzesinde korunmaktadır.

İncil’de sözü geçen Mahşerin Dört Atlısından beyaz olan birincisi ”Kral olan İsa’yı temsil eder. Taç takar, yay taşır. savaşır ve yener.” İkinci at kırmızı olup, ”savaşları temsil eder.” Savaşların habercisidir. Üçüncü at siyah olup, ”kıtlık, açlık, yoksulluk ”ile ölüme yakınlığı simgeler. Yeşil olan dördüncü at ”Ölümün soğuk yüzü ve çürümeyi” temsil eder. Ölüm, öldürülme ve vakitsiz ölümlerin olacağını anlatır İncil’deki Vahiy 6. bölümde.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder