İSTANBUL TARİHİ YARIMADA 1


Üç İmparatorluğa 1600 yıl süreyle başkentlik yapmış, içinden geçen denizle iki kıtayı birleştiren ve dünyada bir eşi daha bulunmayan, Konstantinopolis ve İstanbul adlarını içinde taşıyan bir şehirden söz etmek istiyorum. Tarihi Yarımadayı anlamaya ve anlatmaya çalışacağım.

Suriçi ya da Tarihi Yarımada, İstanbul şehrinin ilk kurulduğu ve geliştiği bölgeye verilen addır. İstanbul’un en eski bölümüdür. İstanbul’un; Kuzeyde Haliç, doğuda İstanbul Boğazı ve güneyde Marmara Denizi ile çevrili kısmı, eskiden” Suriçi” günümüzde ise “Tarihi Yarımada” olarak anılmaktadır.

Tek kara bağlantısı batıda olup, Bizans döneminde surlarla çevrilmiştir. Surlar ile sur yıkıntıları tarafından çepeçevre sarıldığından Suriçi diye anılır. Suriçi, Bizans İmparatoru Konstantin’in inşa ettirdiği asıl İstanbul’dur. Bölgenin Tarihi Yarımada olarak adlandırılmasının nedeni ise İstanbul’un en eski yerleşim yeri olmasının yanı sıra, içinde bulundurduğu sayısız tarihi eserdir.

Asya ve Avrupa arasında bir geçiş yolu olan bölge, Paleolitik, Neolitik ve Tunç çağlarından itibaren çeşitli yerleşimlere ev sahipliği yapmıştır. Tarihi Yarımada’nın tarihi ile ilgili ilk buluntular Neolitik çağa ait buluntulardır ve Yenikapı’da, Marmaray kazıları esnasında ortaya çıkarılmıştır. MÖ 6500 yıllarına denk gelen Neolitik dönem, ilk defa insanoğlunun tarımsal üretime başladığı, bitki ve hayvanların evcilleştirildiği bir dönemdir. Bu dönemde yazı, takvim, matematik, yapı sanatı ve kent kurma bilincinin gelişmiştir.

Sarayburnu’nda da Sultanahmet Meydanı’nın altında yapılan kazılarda ise MÖ 5000-3000 yıllarına tarihlenen buluntular ortaya çıkarılmıştır. Bu bulgular ışığında bölgenin yaklaşık 8500 yıldır yerleşim yeri olduğu söylenebilir. Tarihi Yarımada’daki ilk önemli uygarlık, Akdeniz’in doğusunda, Akdeniz ticaret ağının bir parçası olmak ve buğday ticaretinden yararlanmak isteyen Mağaralılardır.

Mağaralılar, bir koloni kurmak amacıyla MÖ 660-670 yıllarında Sarayburnu bölgesine yerleşmiştir. Bu bölgede, Mağaralılardan önce Traklar, Frigler ve Britanyalıların yaşadığı da bilinmektedir. Mağaralılar, Sparta geleneğine göre bu bölgede yaşayan halkı köleleştirerek, Byzantion şehrini kurmuşlardır. Bu kent deniz ticaretinden beslenmektedir ve bu kentin limanı, Sarayburnu’ndan Haliç’e dönünce ilk koy, Prosphorion Limanı’dır.
Bizantion’dan yaklaşık 100 yıl kadar önce kurulan Roma ise fetihlerle büyümüş ve Akdeniz’deki en önemli güç haline gelmişti. Akdeniz üzerindeki canlı ticaret ağı, Roma İmparatorluğu’nun hem siyasi ve hem de ekonomik gücünün güvencesiydi. İmparatorluk yaşlandıkça, etkisi ve gücü azalmaya başladı. İmparatorluk, MS 395 yılında Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrıldı. Kuzeyden gelen baskılara dayanamayan Batı Roma İmparatorluğu, MS 476 yılında tarih sahnesinden çekilirken, yerini ticari hayatın tüm canlılığı ile sürdüğü Doğu Roma İmparatorluğu’na, yani Bizans’a bıraktı.

Doğu Roma (Nea Roma), Batı Roma’nın yıkılmasından sonra bin yıl kadar daha tarih sahnesinde kaldı. Bunun en önemli nedenlerinden biri, Yeni Roma’nın siyasal bir başkent olmasının yanı sıra, büyük bir liman ve bir imalat merkezi olması ve kenti çevreleyen güçlü surlardı. Surlar, uzun dönem şehri işgallerden korumuştu. Ancak bölgedeki aktif ticaret hayatının Venedikliler ile Cenovalıların elinde olması, Nea Roma’nın sonunu hazırladı. Kent, 1204 yılındaki Latin İstilası ’na kadar, Avrupa uygarlığının başkenti olmasına rağmen, istila sonrası eski gücünü yitirdi ve 1453’te, Fatih Sultan Mehmed’in ordularına teslim oldu.

15.910.168 m² yüzölçümü ile Tarihî Yarımada 12 Temmuz 1995 tarihli 6848 numaralı bir kararla I. derece arkeolojik, kentsel-arkeolojik, kentsel-tarihi SİT alanı ilan edilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder