İSTANBUL GÜLHANE PARKI



Değişik dönemlerdeki sultanların ilgi ve çabalarıyla yaptırılan eklentiler ve eskilerin yenilenmeleriyle Topkapı Sarayı görkemli bir boyut ve işlev çeşitliliği kazanmış. Sarayın eklentilerinden biri de Gülhane Parkı olmuştur. Diğer taraftan, 3 Kasım 1839 günü Saray eklentileri içerisinde yer alan Gülhane bahçesinde okunan bir Hatt-ı Şerif “padişah yazısı” ile Tanzimat-ı Hayriye “hayırlı düzenlemeler” ilan edildi. Osmanlı tarihinin en önemli belgelerinden biri olan bu metin, okunduğu yerden ötürü Gülhane Fermanı ve içeriğinden ötürü Tanzimat Fermanı adıyla da anılır.

Bu ferman sayesinde padişahların yetkileri meclislere ya da bürokrasideki kişilere devredilmiştir. Buradaki amaç, iktidarı saraydan alıp bürokrasiye vermek ve devlet yönetiminde merkezîleşmeyi sağlamaktı. Tanzimat Fermanı’nın okunmasından I. Meşrutiyet’in ilanına kadar geçen dönem, Osmanlı tarihinde Tanzimat Dönemi olarak anılır. Bu nedenlerden ötürü Gülhane Parkı’nın tarihi bir önemi vardır.

Alemdar Caddesi’nden girildiğinde solda, Alay Köşkü önünde fıskiyeli havuz yapılmıştır. Bitki döküm çalışmalarında 1796 adet ağaç, ağaççık ve çalı tespit edilmiş olup, bunların 449 adedi anıt aday ağaç olarak Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca tescil edilmiştir. Bitki dikim çalışmalarında fidan, lale soğanı ve mevsimlik çiçek dikilerek parkın çim ekimi de tamamlanmıştır. Ayrıca 25 Mayıs 2008’de Gülhane Parkı içindeki Has Ahırlar Binası’nda, İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi hizmete girmiştir.
Gülhane Parkı’nı ilk kez 1961-63 yılları arasında İstanbul Çapa İlköğretmen Okulu’nda okurken gezmiştim. Sonraki yıllarda, kızım 1999 yılında İstanbul’da işe başlayınca yanında kalmış ve özellikle Tarihi Yarımada’yı tanımaya çalışırken Gülhane Parkı’nı ikinci kez gezmiştim. O yıllarda parkın ortasından geçen ağaçlı yolun sağında ve solunda çeşitli gazinolar bulunmaktaydı. Ayrıca dinlenme yerleri, yazın kukla-karagöz temsilleri veren bir tiyatro, çocuk bahçesi, küçük bir hayvanat bahçesi, kahvehaneler, Tanzimat Müzesi, botanik bahçesi, Âşık Veysel’in heykeli ve akvaryum olan sarnıç yer almaktaydı.

Gülhane Parkı’nı baştan başa geçerek Sarayburnu’na çıkmıştım. 1999 yılında Sarayburnu bakir bir bölge olup, İstanbul Boğazı ile Boğaziçi Köprüsü’ne hâkim konumda bulunan çayhaneler bulunurdu. O çayhanelerden birinde gevrek bir simit eşliğinde çay içtiğimi anımsıyorum.

Gülhane Parkı; Topkapı Sarayı, Alay Köşkü ve Sarayburnu arasında yer almaktadır. İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet Sarayburnu’nu surlarla çevirerek Çinili Köşk’ü yaptırmıştır.  Şu anda Türk çini ve seramik örneklerinin sergilendiği Çinili Köşk Müzesi, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’da yaptırdığı sivil mimari örneklerinin en eskisidir. Yapıdaki Selçuklu etkisi göze çarpmaktadır. Kapısı üzerindeki çini kitabede inşa tarihinin Miladi 1472 olduğu yazılıdır ancak mimarı bilinmemektedir. Sadrazam Sinan Paşa da III. Murat için buraya ünlü İncili Köşk’ü yaptırmıştır. İncili Köşk II. Abdülhamit döneminde, demiryolu yapımında yıkılan en güzel köşklerden biridir. Kubbesinden sarkan bir inci demetinden ötürü ‘’İncili Köşk’’ olarak anılıyordu.

Bahçeler Cennetin Simgesidir anlayışının geçerli olduğu Osmanlı İstanbul’unda güzel bahçe sahibi olmak, bu bahçede konukları ağırlamak, hatta büyük boyutlu bahçeleri kamusal alan olarak halka bahçe yapıp vakfetmek geleneği bulunmaktadır. Bu işin öncülüğünü birçok konuda olduğu gibi saray yapmıştır. Topkapı Bahçesi (Gülhane, Has Bahçe), Yıldız Bahçesi, Ihlamur Kasrı Bahçesi, Kandilli Bahçe gibi padişahların has bahçeleri, vezirler ve diğer devlet ileri gelenleri tarafından taklit edilerek şehir içerisinde birçok başka örneklerle yaygınlaştırılmıştır. Padişahlara ait saray, kasır ve köşklerin de ‘’Hasbahçe’’ olarak anılan görkemli birer bahçesi bulunurdu. Hasbahçe içindeki binalarda, ilim ve sanat öğretilmekteydi.

Topkapı Sarayı’nda Sofa-i Hümayun olarak bilinmekte olan dördüncü avlusunda, köşkler ve ana yerleşim binaları tepenin üstünde, bahçeler ise eteklerde yer alırdı. Yeşillikler arasındaki bütün köşklerle bağ kurulmuş ve kıyı saraylarıyla denize kadar bu İlişki uzatılmıştır. Bahçedeki eğim ise setlere bölünerek çözülmüştür. Saraylar topluluğunu çevreleyen Hasbahçe bugün Gülhane Parkı olarak adlandırılmaktadır.  Düzenlenmesi Fatih zamanında başlayan Hasbahçe için çiçek türlerinin en iyileri seçilmiştir. Edirne’den gül, Halep’ten zambak, Maraş’tan sümbül soğanı, Kırım’dan lâle soğanları getirtilmiş.

Gülhane Parkı Sarayın eklentilerinden biri olması nedeniyle, İstanbul’un en eski parklarından biridir. İçinde Topkapı Sarayı’nın gül bahçeleri de bulunduğundan, Gül evi anlamına gelen Gülhane adını almıştır. Gülhane Parkı 1913 yılında Sultan V. Mehmet tarafından halka açılması için İstanbul Belediye Başkanlığı’na verilmiştir. Osmanlı döneminde Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olan mekân Belediye Başkanı Cemil Paşa döneminde parka dönüştürülmüştür. Gülhane Parkı, 1950 yıllarında ‘Bahar ve Çiçek Şenlikleri’ ile İstanbulluların en önemli eğlenme ve dinlenme mekânı olmuştu. Şenlik günlerinde Gülhane Parkı’na, Avrupa ülkelerinden getirtilerek kurulan lunapark, kentin her semtinden gelen, her yaştan İstanbullunun ilgisini çekerdi. Her nedense, “Bahar ve Çiçek Şenlikleri”nden bir süre sonra vazgeçilmiştir.

Çağdaş toplumlarda kent parkları, kent yönetimi plan ve programlarında oldukça önemle üzerinde durulan bir konu haline gelmiştir. Kent parkları artık bir kent kültürüdür. Kentsel park alanının yer seçiminden, kurgusuna hatta tanıtım stratejisine kadar belli bir sistem belirlenmeli ve bu sistem sıkı sıkıya takip edilmelidir. Kent parkları sadece dinlen eğlen amaçlı değil, daha hareketli, sürprizlerle dolu kent içi etkinlik alanları olarak kullanılmaktadır. Bu düşünceden hareketle, İstanbul Büyükşehir belediyesi 2001 yılı Temmuz ayında yeniden düzenleme çalışmaları başlatmıştır. 26.02.2003 tarihinde tamamlanarak 30.05.2003 tarihinde halkın hizmetine açılmıştır. 

Düzenleme çalışmalarıyla; parkın iki kapısını birbirine bağlayan ana yol trafiğe kapatılarak yayalaştırılmış ve bir gezi yolu haline getirilmiştir. Yaya yolları, parkın fiziki yapısı değiştirilmeden, mevcut hatlar korunarak kaplama malzemeleri ve bordürleri yenilenerek düzenlenmiştir. Parkta bulunan; Hayvanat Bahçesi, Park ve Bahçeler Yemekhanesi, Gülhane Şefliği, Tanzimat Müzesi, mevcut yapılarda konumlanmış idari fonksiyonları içeren birimler ve bunlara bağlı uyuşmayan yapılar kaldırılmıştır.


Gülhane Parkı’nı gezerken Nazım Hikmet’in ‘’ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda’’ dizelerini de anımsadım ve anımsatmak istedim.

CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.

Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.

Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında.

Nazım Hikmet’in bu şiiri için anlatılan ve gerçekliği bilinmeyen ilginç bir hikâye vardır. Nazım Hikmet hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştır, bu nedenle kaçak olarak yaşamaktadır. Nazım Hikmet sevgilisi Piraye ile Gülhane Parkında buluşacaktır. Sevgilisi Piraye’yi beklerken Gülhane Parkına polisler gelir. Yakalanmak istemeyen Nazım, ceviz ağacına tırmanır. Ceviz ağacının altından polisler geçer, sevgilisi geçer, Nazım hepsini izler, sesini çıkarmaz ve yakalanmaz. Bu olay üzerine ‘’Ceviz Ağacı’’ şiirini yazar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder