İSTANBUL KARİYE MÜZESİ
İstanbul’un içinde barındırdığı zenginlikler ve gizemler hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Bitmez de… Binlerce yıldır insanları bir mıknatıs gibi kendine çekmesi de bu yüzden olsa gerek. Bu zenginliklerden biri de Fatih semtinde bulunan, Edirnekapı surlarına çok yakın bir konumda olan Kariye Müzesidir.
Topkapı Sarayı Müzesi ve Ayasofya’dan sonra İstanbul’un en çok
ziyaret edilen müzesi Kariye ya da diğer adıyla Khora ’dır. Yapıldığında
şehrin dışında olduğu için taşra anlamına gelen Khora ismini alan manastır İsa
ve Meryem’e adanmış.
Mozaiklerle ilk tanışmam Ayasofya Müzesi’nde oldu. İmparator
kapısı üzerindeki VI. Leon Mozaiği ile başlayıp Apsis ve Deisis Mozaikleri ile
devam eden diğer mozaikler çok ilgimi çekmiş ve fotoğraflarını çekip,
açıklayıcı yazılarla paylaşmıştım. Zeugma Antik kentinden çıkarılan” Çingene
Kızı Mozaiği” nin resimlerini görsel basın ve belgesellerde görmüş ve
muhteşemliği karşısında kendimden geçmiştim. Antik Zeugma Kenti’ne gidememiştim
ama bir o kadar önemli olan Ravenna Kenti mozaikleri ayağımıza gelmişti.
16 Kasım 2013’ten 31 Ocak 2014 tarihine kadar İstanbul
Arkeoloji Müzelerinde sunumu yapılmış olan Ravenna Mozaikleri sergisi beni çok
mutlu etmişti. Ravenna Mozaikleri sergisini gezdikten sonra, Ayasofya
Mozaiklerini bir başka gözle tekrar incelemiş ve belgesel nitelikli bir yazı
haline getirmiştim. Araştırmalarım, daha önce gözden kaçırmış olduğum bir başka
mozaik ve fresko cenneti olan Kariye Müzesi’ne götürdü beni.
Fresk kelimesi İtalyanca “taze” anlamına gelen fresko kelimesinden
türemiştir. Islak alçı ya da kireç üzerine suyla karıştırılmış boya ile
yapılan duvar resim tekniği, sanat tarihinde fresk olarak adlandırılır. Bu
teknik anıtsal duvar resimleri için çok uygundur. Yüzey kurudukça kireç,
pigmentin (boyanın) sıvaya nüfuz etmesini sağlar.
Kariye iyi korunmuş mozaik ve freskleriyle dünya çapında
tanınan bir müze. Doğu Roma resim sanatı son döneminin önemli ve güzel
örneklerini sunuyor. Mozaiklerdeki derinlik fikri ve figürlerdeki hareketli
üslup; Orta Çağ'da Rönesans Dönemi'ni haber veren üstün bir sanatsal değer
taşıyor. Dış nartekste İsa’nın hayatı 13 sahne halinde, iç nartekste ise Meryem’in
hayatı 20 sahne halinde anlatılmış. Anastasis, Son Yargı ve Meryem’in Dirilişi
sahnelerini çok etkileyici buluyorum.
Kariye Müzesini, en kısa zamanda, bir kez daha ziyaret etmeye
karar veriyorum. İkinci ziyaretimi 6 Mart 2014 Perşembe günü gerçekleştiriyorum. İkinci
ziyaretimden önce mozaiklerin tarihsel gelişimlerini araştırıyor ve oldukça
ilginç bilgilere ulaşıyorum.
Mozaik, mimari süsleme bağlamında ilk kez Sümerler tarafından
M.Ö. 3000 yılından itibaren uygulanmış. Bugün ırak sınırları içerisinde yer
alan antik Uruk kentinin bina duvarlarında külah şeklinde kurutulmuş çamurların
duvarlara gömülmesiyle ilk mozaik uygulaması gerçekleşmiş. Diğer antik
mozaik örnekleri ise Mısır’da bulunmuş. Doğuda ve Akdeniz kıyılarında bulunan
eski mozaikler, çakıl taşlarının yerde ve kaldırım amaçlı kullanıldığını
göstermektedir.
Çakıl mozaiği ilk önce Mezopotamya, Frigya ve Persler ’de
kullanılmış Doğu kaynaklı bir teknik olduğu ortaya çıkıyor. M.Ö. 400 yıldan
itibaren mozaik doğal çakıl taşı olma bağımlılığından kurtulmuş kesme ve kırma
tekniklerinin gelişmesiyle mozaik renkli desen malzeme açısından
çeşitlenmiştir. Bu dönemde de mozaiğin yuvarlak ve derin kaplar üzerinde
de uygulanması mümkün olmuştur.
İkinci yüzyıldan itibaren mozaik İtalya’da karşımıza bir moda
olarak çıkıyor. Popüler desenler; denizde yunus, denizde yaşam ve su ile ilgili
mitolojik öyküler ve bunların yanı sıra spor, avcılık konuları da evleri,
hamamları, dükkânları süslüyor. Bu dönemde adeta halı, kilim gibi kullanılıyor.
Siyah- beyaz renkler kırık çakıl taşları ile elde ediliyor.
Mozaik denince akla Roma İmparatorluğu zamanında yaratılan
eserler gelir. Daha çok şehir kaldırımlarında, meydanlarda, ev avlularında
kullanılan, sırlı seramikten yapılmış bu mozaiklerin parçaları birkaç milimetre
kadar küçük olabilmektedir.
Gaziantep Arkeoloji Müzesinde bulunan ve Zeugma antik
şehrindeki villalardan çıkarılan mozaikler bu dönem eserlerinin en güzel
örnekleri arasındadır. Hatay’ın Antakya ilçesi de Roma dönemine ait seçkin bir
mozaik koleksiyonunu barındırır. Duvar ve tavan mozaikleri konusunda uzmanlaşan
Bizanslılar ise parçacık olarak İtalya’da üretilen ve kalın, renkli camdan
oluşan plakalar kullanmakla ünlüdürler. Bu dönemde, camlar, ışığı daha iyi
yönlendirebilmek için farklı açılarda ve sıvasız olarak yerleştirildi. Bazı
desenlerde, camların arkasına gümüş ya da altın yapraklar yapıştırıldı. Daha
çok dini görüntüler betimleyen Roma mozaiklerinin aksine Bizanslılar
aristokrasinin de mozaiklerini yarattılar.
İslam kültürü ise mozaik desenlerine getirdiği matematiksel
zenginlikle ünlüdür. Yer yer cam küpler ve taşlar kullanılmış olsa da İslami
eserlerde, genelde, desen için özellikle üretilmiş, daha sonra, kenarları elde
zımparalanarak boşluksuz yan yana oturacak şekle sokulmuş çini plakalar
kullanılmıştır.
Dünyaca ünlü mimar Antoni Gaudi, Barselona’da yapımını
üstlendiği Güell Parkındaki koltukları mozaikle kaplayarak, tekniğe yeni bir
uygulama kanalı açmıştır. Bu mozaikler, farklı amaçlarla yaratılmış
seramik ürünlerin yeniden düzenlenmesiyle meydana geldikleri için kolaj
tekniğinin ilk örneği olarak da gösterilebilir. Gaudi’nin uyguladığı seramik
kaplama tekniğinin özgün adı “trencadis” tir ve Katalanca bir sözcüktür.
Kullanılmayacağı, bir işe yaramayacağı varsayılan seramik ve cam parçalarıyla
bir binanın giydirilmesidir.
Aralarında Chagall ve Picasso’nun bulunduğu birçok modern
sanatçı da eserlerini mozaik şeklinde ortaya koymuş, mozaik eserlerin konularına
zenginlik katmışlardır. Günümüzde mozaikler mobilya dekorasyonundan yer
kaplamalarına, bina kaplamalarından oda bölmelerine kadar birçok farklı yerde
kullanılmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder