İSTANBUL UN TİCARİ KALBİ EMİNÖNÜ
Eminönü
ilk tanışmam 1961 yılının Eylül ayında olmuştu. İvriz İlköğretmen Okulundan
İstanbul Çapa İlköğretmen Okulu Müzik Semineri giriş sınavları için gelmiştim
hayallerimin şehri İstanbul’a. Konya Ereğlisi’nden gelen kara trenden
Haydarpaşa Garında inmiş, bu anıtsal tarihi binayı bir süre hayranlıkla
süzdükten sonra Marmara Denizi’ne bakan garın görkemli merdivenlerinde
bulmuştum kendimi.
Marmara Denizi ve
Tarihi Yarımada karşımda duruyordu. Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan
Manzaraları şiirindeki ‘’Bir adam’’ gibi ‘’Merdivenlerde duruyordum, bir şeyler
düşünerek…’’. Düşündüğüm şey, Çapa semtine ve Çapa İlköğretmen Okuluna nasıl
gideceğim konusuydu. Sonuçta, şehir hatları vapurlarından biriyle Eminönü’ne
ulaşmış, sonra da Çapa’ya gitmenin bir yolunu bulmuştum.
Aradan 59 yıl geçmiş. Sanki dün gibi. Eminönü Meydanı güvercinleriyle,
işportacılarıyla iç göç filmlerinin ve kan davalarından İstanbul’a kaçan
taşralıların öykülerini işleyen filmlerin ana mekânıydı bir zamanlar. Ben de Yeni Cami
önündeki güvercinleriyle ve Haliç kıyısında balık ekmek satanlarıyla tanımıştım Eminönü meydanını. Ne zaman Eminönü'ne yolum düşse, önce balık ekmekle turşu alır, sonra da 59
yıl önceki günlerimi anımsarım.
1961 yılında benim karşılaştığım gibi, günümüzde de taşradan İstanbul’a
ilk defa gelenler, kenti önce Harem iskelesi ya da Haydarpaşa İstasyonu’ndan görmektedir.
İkinci durak hemen her zaman Eminönü Meydanı’dır. Vapurdan inen her taşralı,
İstanbul’un en karmaşık, en eğlenceli ve en hayat dolu çehresiyle Eminönü’nde
karşılaşır ve büyülenir. Tahta Kalesi, Mısır Çarşısı ve meydandaki
satıcılarıyla İstanbul'un en kalabalık ve en hareketli semtlerinden biridir. Eminönü
meydanında ilk dikkatimi çeken, devasa boyutlarıyla ve merdivenlerindeki
güvercinleriyle, Yeni Cami olmuştu.
Galata
Kulesi'nden Eminönü'ne panoramik bir bakış yapılırsa; Galata Köprüsü'nün
Eminönü ayağında Valide Turhan Sultan Camisi, sağ tarafta bütün görkemiyle
Süleymaniye Camisi ve sol tarafta da antik sayılabilecek Sirkeci Garı yer alır.
Özellikle camiler İstanbul siluetini oluştururlar ki bu siluet aynı zamanda
İstanbul'un markasıdır.
Meydanı süsleyen
ve bu kadar çekici hale getiren de kuşkusuz Yeni Cami olarak bildiğimiz Valide
Hatice Turhan Sultan Camisi’dir. Valide Turhan Sultan Külliyesi olarak
adlandırılabilecek külliye içinde cami ile Mısır Çarşısı ve medrese bulunmaktaydı.
Külliye kısmen ortadan kalkmışsa da büyük çoğunluğu ile ayakta duruyor.
Yapılmak istenen caminin bulunduğu Bahçekapısı semti, o günlerde hayli yoğun,
sıkışık ve düzensiz bir Yahudi yerleşimine sahipti.
Günümüzdeki Yeni Caminin
yerinde bir kilise, bir sinagog, bir hayli dükkân ve ev bulunmaktaydı. Yeni
Cami’nin temeli 1597 yılında III. Murat’ın eşi Safiye Sultan adına, Mimar
Sinan'ın kalfalarından biri olan saray mimarı Davut Ağa tarafından atılır. Ne
var ki temeli atılan cami deniz kenarındaydı, temelde su çıkmıştı ve zeminin
sağlamlaştırılması gerekiyordu. Çıkan su tulumbalarla tahliye edildi, kazıklar
çaktırıldı. Çok büyük harcamalar sonrasında taş temel bu günkü seviyesine kadar
çıkarıldı ve temelin oturması için inşaata ara verildi.
Temelin oturması
çok uzun sürdü derken Davud Ağa ölünce yerine Dalgıç Mehmet Ağa tayin edildiyse
de 1603’te Safiye Sultan da rahmetli olunca inşaat yarıda kaldı. Temel
yükseltinin çevresinde zamanla yeniden yerleşimler arttı, bölge eski bir Yahudi
yerleşimi olduğu için Yahudi ağırlıklı bir nüfus Bahçekapı’sında yeniden
yoğunlaştı.
Evliya Çelebi’ye
göre “On Mısır hazinesi” geliri kadar harcama ile atılan temelin kalıntısı, o
günlerde “Zulmiyye” diye anılmaya başlamıştı. Aradan yarım asır geçmişti. 1660
yılında İstanbul, o güne kadar yaşadığı sayısız yangın afetlerinin en şiddetlisi
ile karşılaşmış ve mahvolmuştu. Yangın uzun süre söndürülemedi. Eminönü’nden
Tahtakale ve Mahmutpaşa'ya, onun ardından Süleymaniye, Ağakapısı’ndan Marmara
sahilindeki Kadırga’ya kadar, Kumkapı, Samatya, yani büyük kamu binaları hariç
bütün Suriçi yanıp kül oldu.
Yeni padişah IV.
Mehmet, yangın tarihinde 8 yaşındaydı ve 2 sene önce zorunlu olarak tahta
geçirilmişti. Annesi Hatice Turhan Sultan onun adına hüküm sürmekteydi. Yangın
yerini gezen Hatice Sultan, Bahçekapısı civarında küller arasındaki cami
temelini görünce çok üzülmüş ve yangın sonrası oluşan tepkileri de ortadan
kaldırmak için, kendi servetinden beş bin kese/ 40 bin altın vererek
çalışmaları başlattı. Temeli atıldıktan 66 yıl sonra 1663'te cami ibadete
açıldı.
Simgesi olduğu
Eminönü, İstanbul'un Tarihî Yarımada olarak bilinen kısmında yer alıyor.
Kuzeyden Haliç, güneyden Marmara Denizi, doğudan İstanbul Boğazı ile
çevrilidir. 7 Mart 2008 tarihine kadar ilçe belediyesi olan Eminönü bu tarihte
kabul edilen kanunla Fatih İlçesi'nin bir mahallesi konumuna gelmiş. Osmanlı
döneminde Deniz Gümrüğü ve Gümrük Eminliğinin burada bulunması sebebiyle
Eminönü adını almış. Fatih İlçesi’yle cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul'un
merkezi ilçesi olmuştur.
İlçe olduğu
dönemde yüzölçümü bakımından, Adalar'ın ardından İstanbul en küçük ilçesiydi.
Nüfusu 1955 yılına kadar artmaya devam eden Eminönü'nün önemli semtleri,
zamanla konut alanı olmaktan çıkıp, ticaret bölgesine dönüşünce, nüfus da
azalma sürecine girmiştir. 1990 yılında 83.444 olan nüfusu, son nüfus sayımında
55.548 olarak tespit edilmiştir. Yüzölçümü 5 km²’dir. Toplam 33 mahalleden oluşmaktadır.
İstanbul’un Haliç
girişinde, kentin kurulduğundan bugüne var olan limanın, Sirkeci’yle birlikte
önemli bir bölümünü Eminönü semti oluşturmaktadır. Kent yaşamının önemli bir
odağı olduğu kadar, dünyanın en önemli limanlarından birinin merkezi olan bu
semt, Unkapanı yolu üzerinde yer alan İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin Eminönü
Kampüsü'nden başlayıp İstanbul Ticaret Odası’nın binası ile devam eden ve
Sirkeci'ye kadar uzanan kıyı şeridi ve onun hemen arkasındaki çarşı bölgesini
kapsamaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder