Girilmesi
yasak olan yer anlamına gelen Harem’e, tarihi boyunca hekim dışında giren
olmadığı, kadınları tam olarak kimsenin göremediği anlatılıyor. 16. yüzyılda
kurularak genişleyen Harem Dairesinin pencereleri, büyülü ve görkemli bir
manzarası olan Haliç’e bakıyor.
Harem dört büyük avlu çevresinde
yapılanan yaklaşık 400 odadan meydana gelen bir hapishane görünümündedir. 1578
ile 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar devamlı eklemelerle genişletilmiş.
Gereksinmelere göre her defasında yeni odalar yapılmış. Haremin en önemli yeri
Hünkâr Sofrasıdır. 16. Yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.
Değişik dönemlerdeki sultanların
ilgi ve çabalarıyla yaptırılan ek yapılar ve eskilerin yenilenmeleriyle saray,
görkemli bir boyut ve işlev çeşitliliği kazanmış. Kazandığı görkem ve
işlevselliği ile de Osmanlı devlet Kurumsallaşmasının bir yansıması olmuş.
Osmanlı Saray Protokol ve Hiyerarşisinin zamanla kazandığı görkem ve çoklu
işlevsellik Topkapı sarayının mimarisine de yansımış.
Bu uygulama iç içe geçmiş kapı ve
meydanlara ulaştıkça daha iyi hissedilir. Değişik dönemlerdeki sultanların ilgi ve
çabalarıyla yaptırılan ek yapılar ve eski yapıların yenilenmeleriyle Harem,
görkemli bir boyut ve işlev çeşitliliği kazanmış. Topkapı Sarayı’nda,
Bab-üs Saade Kapısının bulunduğu duvar, özel ve idari bölümleri birbirinden
ayırmıştır.
Enderun Avlusu, Sofa-i Hümayun ve Lale Bahçesi, Mecidiye
Köşkü, Revan Köşkü, Bağdat Köşkü, Sünnet Odası özel alanları oluşturur. Divan
Meydanı ve Alay Meydanı da idari alanları oluşturmaktadır.
İdari ve Özel bölümler ayrışması Harem Dairesi için de
geçerlidir. Dar-üs
Saade
Ağaları/Kızlar Ağaları ve Harem Ağalarının görevli oldukları ve yaşadıkları ‘’Dış Harem Bölümü’’ ile Cariyelerin, Kadınefendi’lerin,
Valide Sultan’ın ve Padişahın bulunduğu ‘’İç Harem Bölümü’’ olacak şekilde
yapılandırılmıştır. İç Harem’de de Kadınlar Bölümü ve Padişah Bölümü olmak
üzere iki bölüme ayrılmış.
Dış
Harem bölümü
Dış Harem de bölümlere ayrılmıştır. Arabacılar Kapısı’ndan
girildiğinde karşımıza çıkan ilk bölüm, Dolaplı Kubbe olarak anılan yerdir ki
Harem hazinesidir. Dolaplı Kubbe ya da Harem hazinesi kare biçimli bir mekân
olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Sultan III. Murat tarafından 1587
yılında, Harem Dairesine giriş olarak yaptırılmıştır. Dolaplarında, Haremeyn
evkafına ait vakıf Kayıtları saklanırdı.
Vakıf kayıtlarını saklama görevini Dar-üs Saade Ağası olarak adlandırılan Kızlar Ağası
üstlenirdi. Haremeyn evkafı ve diğer vakıflardan gelen para, Padişah gelirleri,
Valide Sultan ve diğer sultanların gelirleri bu hazinede muhafaza edilirdi.
Dolaplı Kubbeden bir kapı ile Harem Ağaları Taşlığına geçilir. Harem’de
Dar-üs
Saade Ağasına
bağlı olarak Harem’e hizmet eden ve koruyan Harem Ağalarının yaşadığı koğuşlar
bu taşlık çevresinde yapılandırılmıştır. Bu nedenle, Harem Ağaları Koğuşu olarak
adlandırılmıştır.
1666 yılındaki Harem yangından sonra yenilenmiş
olan Harem Ağaları koğuşu bir koridorun ya da taşlığın iki tarafında üç kat boyunca
sıralanan odalardan oluşur. Taşlığa bakan alt kattaki odalar yönetici
ağalara, üst kattaki odalar ise acemilere ayrılmıştır.
Harem Ağaları Koğuşunun yanındaki Kızlar Ağası Dairesi
oturma ve yatak odalarının yanı sıra bir de hamamdan oluşur. Bu dairenin üst katında da Kızlar Ağasının
denetimindeki Şehzadeler Mektebi bulunur. Çini kaplamalı olan bütün duvarların
bazı yerlerinde üretimi Barok süslemeli olan Avrupa Çinileri de
kullanılmıştır.
Harem’de çok önemli bir yeri olan Kızlar Ağası ve Harem
Ağalarının kökenine baktığımızda, hadım edilmiş köleler olduğunu görüyoruz. Orta Çağ’da, Türk ve Müslüman Devletlerinde
kullanılmakta olan hadım görevliler, Çelebi Sultan Mehmet zamanından itibaren
Osmanlı Sarayında da kullanılmıştır. Sarayın kadınlara ait kısmına nezaret
ettikleri için Kızlar Ağası denilen Harem Ağaları, saray eğitimi görür ve
Osmanlı’nın gelenek ve göreneklerine göre yetiştirilirdi.
Harem dairesini korumakla görevli olan bu ağalar, işlerini
iyi yaptıklarında ve bağlılıklarını kanıtladıkları takdirde yükselirler ve
etkin devlet görevlerine getirilirlerdi. Harem Ağalarının başı olan Kızlar
ağası, protokolde, Sadrazam ve Şeyhülislam’dan sonra gelirdi.
İç Harem bölümü
Saray kadınlarının bulunduğu asıl Harem bölümünü, Harem
Ağaları bölümünden Hümayun Kapısı ayırır. Hümayun Kapısı, Cümle Kapısı ya da
Saltanat Kapısı olarak bilinir. Saltanat Kapısı, Harem’in üç ana bölümünün
bağlandığı nöbet yerine açılır. Nöbet yerinin yan duvarları, Harem’deki ünlü
servili çini panoyla kaplıdır.
Kubbeli ve kemerli açık bir sahanlık olan nöbet yerinin
solundaki kapı Cariye Koridoru ile Cariye ve Kadınefendiler Taşlığına, ortadaki
kapı Valide Taşlığına, sağdaki kapı ise Altın Yol ile Padişah Dairesine
bağlanır. Haremin en küçük avlusu olan bu taşlık, 16. yüzyıl ortalarında, harem Ağaları taşlığı ile yapılmıştır.
Revaklar arkasında; hamam, çamaşır yıkama çeşmesi,
çamaşırhane, mutfak ve cariyelerin kullandıkları hizmet mekânları ile
Kadınefendi daireleri vardır. Cariyeler; savaşlarda esir alınan ya da satın alınarak saraya
getirilen güzel ve zeki kızlardı. Saray disiplini ile eğitilen cariyeler,
Hanedanın devamı ve hizmetleri için son derece önemliydiler.
Kadınefendi, Valide Sultan ve Padişah Dairelerinin
altındaki büyük koğuşlarda yaşarlardı. Yeteneklerine ve güzelliklerine
göre, sarayda yükselerek, cariyeleri yöneten kalfa ve usta olurlardı. Padişahla
halvet olup, hanedana katılan cariyeler ise Gözde, Kadınefendi ve Valide Sultan
unvanları adı altında yükselerek, sarayda gerçek bir otoriteye
kavuşurlardı.
Padişah Haremi’nde 8 ile 10 arasında değişen Kadınefendi
bulunur, Padişaha çocuk veren kadın olarak tanımlanan Kadınefendiler, Valide
Sultan’dan sonraki hiyerarşik grubu oluştururlardı. Kadınefendiler
kendilerine ait dairelerinde, çocukları ve hizmetine bakan cariyeleriyle
birlikte yaşarlardı.
Kadınefendiler arasında, Veliaht Şehzadenin annesine
Başhaseki denirdi. Başhaseki ve sonraki üç Kadınefendi, Harem hiyerarşisinde
önemli bir yere sahipti. Oğlu Padişah olduğunda, büyük bir törenle
Harem'e gelen ve Valide Sultan unvanını alan Padişah anneleri, Harem’in ve
Osmanlı Hanedanının yöneticisiydi. Çeşitli dönemlerde Osmanlı siyasi hayatını
da yönlendirmişlerdir.
Valide Sultanlar, Padişahın, kadınları ve çocuklarıyla olan
ilişkilerini de düzenlerdi. Osmanlı hanedanının sembolü olarak, büyük bir
otorite ve ihtişama sahiptiler. Valide Sultan Dairesi, Padişah dairesi ile Harem’in en geniş ve en önemli bölümüdür. Dairenin alt
katında cariye koğuşları, üst katında ise Valide Sultan ve kalfalarına ait
birçok oda vardır.
Valide Sultan dairesi, Valide Hamamının da bulunduğu bir
koridorla Padişah dairelerine bağlanır 17. yüzyıl Osmanlı çini üretiminin en kaliteli
örnekleriyle kaplı olan duvarlar, 19. yüzyıl başında, Batı etkili panoramik
manzara resimleriyle süslenmiştir.
Osmanlı hanedanı fertlerinin karşı karşıya
gelebildikleri tek yer olan merkez avlusuna ‘’Valide Taşlığı’’
denmiştir. Harem yapılaşmasının başladığı 15. yüzyılda yaptırılan Valide
Taşlığı, büyülü bir görünümü olan Haliç manzarasına açık olarak yapılmıştır.
Ancak, 16. yüzyıl sonlarında, Haliç yönünde Valide Sultan Dairesi ve Hünkâr
Hamamlarının yapılmasıyla, taşlık avlu haline getirilmiştir.
Saltanat Kapısından girip, ilerlediğinizde Çeşmeli Sofa
karşınıza çıkar. Şehzade ve Kadınefendi’lerin, Padişah Dairesi’ne ve Hünkâr Sofası ’na girmek için bekledikleri mekândır. Duvarlarında, çeşitli
dönemlere ait Osmanlı çini kaplamalarının bulunduğu Sofa’daki çeşme Sultan IV. Mehmet döneminde yapılmıştır.
1579 yılında, Sultan III. Murat’ın emriyle, Mimar Sinan
tarafından inşa edilen yapı ‘’ III. Murat Has Odası’’ olmakla birlikte, tarih
boyunca Harem’de, padişahların resmi ve özel dairesi olarak
kullanılmıştır. Bu nedenle, ‘’Has Oda’’ olarak tanımlanmaktadır. Harem’in
olduğu kadar, Osmanlı Mimarisinin de en ihtişamlı mekânlarındandır.
Has Oda’nın iç mekânı, Osmanlı çini sanatının en yüksek
dönemi olan 16. yüzyıl İznik üretimi çinilerle kaplanmıştır. Mavi zemin üzerine
beyaz olarak yazılmış çini ‘’Ayet el Kürsi’’ kuşağı duvarları dolanır. Has
Oda’nın altında geniş bir kapalı havuz vardır. Pencerelerinden, büyülü ve
görkemli Haliç’i gören, Sultanların yemek yedikleri ve duvarlarında ahşap
kaplama üzerine lake tekniği ile çiçek ve meyve kompozisyonlarının işlendiği
odaya ‘’Yemiş Odası’’ denmiş. 1705 yılında Sultan III. Ahmet tarafından Has Oda
olarak yaptırılmış.
Osmanlı Hareminde; Veliaht ve diğer şehzadeler, erişkin
çağa gelinceye kadar, saray disiplini ve kurallarına göre
yetiştirilirdi. Valide Sultan'ın, Osmanlı saray yönetiminde rol almaya
başlamasıyla birlikte, ‘’Veliaht Dairesi’’ olarak bilinen Çifte
Kasırlarda, Lala olarak adlandırılan hocaların gözetiminde
yetiştirildiler.
Veliaht Dairesi, 17. yüzyılda, ayrı dönemlerde inşa edilen
iki Has Oda’dan oluşmaktadır. 17. yüzyıl İznik çiniciliğinin kaliteli
örneklerine sahip olan süslemesi, aslına uygun olarak yeniden
düzenlenmiştir. Odalar, Osmanlı saray mekânlarının klasik detaylarını tüm
zenginliği ile gösterir. Ahşap kubbedeki kumaş üzerine uygulanmış yaldızlı
kalem işi işlemesi orijinaldir.
Harem’in son bölümü olan taşlık, ‘’Gözdeler Taşlığı’’ ya da
‘’Mabeyn Taşlığı’’ olarak bilinmektedir. Osmanlı Hanedanının
devamını sağlamak amacıyla uygulanan Harem düzeninde ‘’İkballer’’ Padişahın gözdesi olan cariyelerdir. Çocuk sahibi olduklarında
Kadınefendi unvan ve yetkilerini alan gözdelerin kaldıkları daire ‘’Gözdeler
Dairesi’’ olarak bilinmektedir. Altın Yol üzerinde yan yana sıralanmış Gözde
odaları ile Başhaseki dairesi ve zemin kattaki aynalı odayı da içeren Mabeyn
bölümünden oluşur. Ahşap daire, rokoko üslubunda süslemelere sahiptir. Bu bölüm,
Sultan I. Abdülhamit’in, haremi ile yaşadığı mekândı.
Yorumlar
Yorum Gönder