KAPALI ÇARŞI İSTANBUL



İstanbul’un Fatih tarafından alınmasıyla birlikte, yeni baştan tanımlanmakta olan İmparatorluk, birçok yeni kurumu da öne çıkarmak zorundaydı. Çünkü Doğu Roma ve Bizans İmparatorluklarından sonra Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik yapacak olan İstanbul yeni bir kimliğin yaratılmasında öncü rolü oynayacaktı.

Özellikle ekonomik yönden yapılması gereken işlerin başında, “ürün” ve ‘’ekonomi çarklarının hızlı dönmesi’’ düşüncesinin en geniş anlamıyla tanımlanması gerekiyordu. Diğer taraftan, herhangi bir şeyi “korumak” ve geliştirmek için, onun üstünü “örtmek ve korumak” gerekmiştir. İşte Kapalıçarşı’nın “üstünün örtülmesi” hiç kuşkusuz böyle büyük bir projenin hayata geçirilmesi amacıyla yapılmıştı. Kapalıçarşı, belki de Osmanlı İmparatorluğu’nun geliştirdiği en önemli ve karmaşık projelerden birisidir.

İmparatorluğun ürün kimliğinin ve ekonomisinin canlı kalmasını sağlayan dev bir mekanizma olarak tanımlanmış, düzenlenmiş, inşa edilmiş, gelişmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Bu uzun süre içinde birçok önemli sorunla karşılaşmış, depremler yaşamış, yanmış, yıkılmış, ama her seferinde hızla onarılarak yeniden geliştirilmiştir.

Günlük müşteri trafiği 250.000 ile 400.000 arasında değişmekte olan Kapalıçarşı, İstanbul kentinin merkezinde yer alan dünyanın en büyük ve en eski kapalı çarşılarından biridir. Gün içerisindeki en yoğun zamanlarında içinde yarım milyona yakın ziyaretçi barındırdığı söylenir.

 
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra şehrin içinde çarşılar, dükkânlar, hanlar, hamamlar, evler ve camiler yapılmasını emretmişti. Fatih’in isteği üzerine Kapalıçarşı’nın temeli 1461 yılında atılmıştır. Kapalı Çarşı’nın mücevher ve değerli eşya satılan bölümleri Fatih Mehmet Sultan tarafından yaptırılmıştır. Asıl büyük çarşı ise Kanuni Sultan Süleyman döneminde ahşap olarak yapılmış. Bu günkü görünümü ve büyüklüğüne 250 yılda ulaşabilmiş.

Dev boyutlardaki bir labirenti andıran Kapalı Çarşı 30 000 metrekarelik bir alanı aşan bir yapıya sahiptir. 22 adet giriş kapısının bulunduğu çarşıda 64 cadde ve sokak, 16 han bulunmaktadır.

Ben bu hanlardan, Kapalı Çarşı’nın kuzey-doğusundaki Mercan Kapısı’nın yanında yer alan ‘’Zincirli Hanı’’ gezip, görmek ve fotoğraflamak istedim. İki katlı olan hanın tek avlusu dikdörtgen bir plana sahip olup, doğu-batı eksenine sahiptir. Hanın dış ve avlu cepheleri bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla olacak şekilde düzenlenmiş duvar örgüsüne sahiptir. Batı yönünde yer alan hanın girişi basık kemerlidir. Avlu cephelerinde revaklar, dikdörtgen görünüşlü ve pahlı birer kat silmesi ile birbirinden ayrılmıştır.

Üst kat revak ayaklarının düşeyliği saçak silmesinde palastır olarak devam etmektedir. Üst kat hücrelerinin revaklara açılan basık kemerli birer kapısı, bir tepe ve ikişer alt penceresi bulunmaktadır. Üst kat revak duvarlarında taş çörtenler gözlenmektedir. Cephelerini içbükey görünüşlü bir saçak silmesi dolanmaktadır. Hanın zemin ve birinci katındaki hücre tipindeki odaların da basık kemerli iki alt penceresi bulunmaktadır.

Zincirli Han’dan tekrar Kapalı Çarşı’ya dönersek, 45.000 m² kapalı alan üzerine kurulmuş 3600 dükkân olduğunu öğreniyorum. Kendine ait güvenlik teşkilatı olan çarşıda bütün bankaların şubeleri bulunuyor. Çarşıda ayrıca postane, sağlık ocağı, polis karakolu ve internet partalı bulunmaktadır. Âdeta bir yer altı şehrini andıran Kapalı Çarşı içinde son zamanlara kadar 5 cami, 1 okul, 7 çeşme, 10 kuyu, 1 sebil, 1 şadırvan, 24 kapı, 17 han vardı. 15. Yüzyıl’dan kalan kalın duvarlı, bir seri kubbe ile örtülüdür. Sonraki yüzyıllarda eski iki yapının etrafında gelişen sokakların üzerleri örtülerek ve ekler yapılarak bir alışveriş merkezi haline gelmiştir.

Bilgilendirme levhalarında da görüldüğü gibi, her sokağında belirli meslekler yer alırmış. Kalpakçılar kendi adlarıyla, terlikçiler kendi adlarıyla, dericiler kendi adlarıyla anılan sokak ya da caddelerde bulunurlarmış. Günümüzde birçok sokaktaki dükkânlar fonksiyon değişikliğine uğramıştır. Yorgancılar, terlikçiler, fesçiler gibi meslek grupları sadece sokak ismi olarak kalmıştır.

Çarşının ana caddesi sayılan sokakta çoğunlukla mücevher dükkânları, buraya açılan yan bir sokakta altıncılar bulunur. Bu sokaklarda bulunanların da el işi imalatının sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşı idi. Her türlü değerli kumaş, mücevherat, silah, antika eşya, konusunda nesillerce uzmanlaşmış aileler tarafından, tam bir güven içinde satışa sunulurdu.

Eskiden esnafa olan güven duygusu halkın birikmiş parasının, bir banka gibi onlara verilmesine ve işletilmesine neden olurdu. Oldukça küçük olan bu dükkânlar değişik fiyat ve pazarlıkla satış yaparlar. Kapalıçarşı renk ve atraksiyon olarak her ne kadar eski canlılığını koruyor ise de 1970’li yıllardan itibaren İstanbul’u ziyarete gelen turist gurupları için alışveriş olanakları, çarşının ana girişindeki modern ve büyük kuruluşlar tarafından sağlanmaktadır.

Kapalı Çarşı günün her saatinde hareketli ve kalabalıktır. Esnaf, ziyaretçileri ısrarlı olarak kendi mağazasına çağırır. Çarşı girişinde gelişen konforlu, büyük mağazalar Türkiye’de elde imal edilen ve ihracatı yapılan hemen bütün eşyayı satışa sunmaktadır. El halıları ve mücevherat geleneksel Türk sanatının en güzel örnekleridir. Bunlar kalite ve orijin belgeleri ile satılır ve dünyanın her tarafına garantili gönderme yapılır. Halı ve mücevheratın yanında meşhur Türk işi gümüşten yapılmış eserler, bakır, bronz hediyelik ve dekoratif eşya, seramik, oniks ve deriden mamul, üstün kaliteli, Türkiye hatıraları zengin bir koleksiyon oluştururlar.

Batılı yazarlar, seyahatname ve anılarında Kapalıçarşı’ya geniş yer ayırmışlardır. Kapalıçarşı İstanbul’u süsleyen bir cennettir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder