İSTANBUL GOLDEN HORN HALİÇ 2


Mitolojiler bir yana, Haliç Antik çağlardan beri hep Altın Boynuz-Golden Horn olarak adlandırılmıştır. İstanbul Kentinin kuruluşundan bu yana da bu büyük koy Haliç, kentle birlikte düşünülmüştür. İlk yerleşimlerin yoğunluğu Haliç’in iki yakasında, Tarihi yarımada ve Öteki Yaka olarak bilinen Pera’ da gerçekleşmiştir. İstanbul Kenti Haliç’le gelişmiş ve Haliç ile var olmuştur. Haliç limanı İstanbul’a hayat vermiş ve kenti; ticaretin merkezi, imparatorluklar kenti ve dünya medeniyetlerin başkenti yapmıştır. M.Ö. 5. Yüzyılda İstanbul, kendi parasını Akdeniz dünyasına kabul ettirecek kadar büyüyüp güçlendiğinden, ilk mega kent unvanını kazanmıştır. Asıl nüfusun yer aldığı Haliç ve çevresinde dönen ticaret, kültürel ve demografik gelişmeleri de beraberinde getirmiştir.


Akdeniz şehir devletlerinden Cenovalılar, Pisalılar, Cenevizliler ve Venedikliler Haliç’te koloniler kurmuşlardır. Hazarlı, Rus, Bulgar, Suriyeli, Müslüman, Habeşli, Etiyopyalı halklarından tüccarlar Haliç’in korunaklı ve güvenli limanlarından yararlanmışlardır. Maceraperestler, din adamları, denizciler, misyonerler, kâhinler, sanatkârlar ve sanatçılar Haliç’teki bu limanlara gelmişlerdir. Gelirlerken de beraberlerinde kendi kültürlerini de taşımışlardır. Bundan ötürüdür ki İstanbul bir Dünya Kenti olmuş ve öyle kalacaktır. İstanbul kenti için Haliç’in önemi çok büyük ve tartışmasızdır. Öyle ki Haliç’i alamayan İstanbul’u da alamazdı. Haliç’in, İstanbul için askeri yönden de büyük önemi vardı.

Birincisi Latinler, ikincisi Fatih Sultan Mehmet tarafından olmak üzere, İstanbul iki kez fethedildi. Fetihlerin İkisi de Haliç’ten gerçekleşmişti. Latinler 1204 yılında Haliç’in kıyı semti Fener’in sur kapılarından girerek şehri fethederken, daha sonra Fatih Sultan Mehmet’in ordu komutanlarından Cebe Ali Bey de Haliç’in sur kapısından ikinci fethi gerçekleştirecektir. İstanbul’un fethi ile beraber Haliç’te yeni değişimler meydana gelmiştir. Tam bir mozaik oluşturacak şekilde; Rum’u, Venediklisi, Cenevizlisi, Sefaret Yahudileri, Araplar, Fransa’dan kovulan Cizvit papazları, Levantenler, İngiliz denizciler, Arnavutlar ve niceleri Haliç kıyılarında yerleşmişlerdir.

Haliç’in kuzey sahilinde yer alan Tarihi Galata, kuruluşundan itibaren hep canlı ve önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Ceneviz surları ve Galata Kulesi, Haliç’in öteki yakası anlamında kullanılan Pera’ ya dar gelmiş ve İstiklal Caddesi ile Beyoğlu semti ortaya çıkmıştır. Ayasofya, Topkapı sarayı ve Sultanahmet Camisi’nin yer aldığı Tarihi Yarımada’ya rakip olmaya çalışmıştır. Günümüzün İstiklal Caddesi ya da o dönemde Levantenlerin Grand Rue De Pera’sı görülmemiş bir ihtişamla 19. yüzyılda iyiden iyiye kendini gösterecektir. Elçilik binaları ve kiliseler ile arkalarındaki büyük malikâneleri ile yerleşim başlamıştır. Günümüzdeki lüks apartmanlar, alışveriş merkezleri, eğlence yerleri ve sanat merkezleri ile İstiklal caddesi dolmuş ve İstanbul’un en popüler mekânlarından biri olmuştur.

Levantenlerin Pera olarak adlandırdıkları Galata semtinin bu genişlemiş halini halk Beyoğlu olarak anacaktır. 19.  yüzyılda Beyoğlu caddelerinin taş döşemelerinin altında ilk kanalizasyonlar yapılacak, elektrik, su ve havagazı şebekeleri döşenecek ve ulaşım için atlı tramvaylar konulacaktır. Fakat en önemlisi dünyanın en eski üçüncü metrosu olan Tünel bu dönemde Galata semtinde açılacaktır. 1863’te Londra’da hizmete giren yeraltı toplu taşıma sistemlerinden sonra inşa edilen dünyanın en eski 2. yeraltı toplu taşıma sistemidir. 17 Ocak 1875’te açılmıştır. Toplam uzunluğu 573 metre olan Tünel’in inşaatına 1871’de başlanmış ve inşaat 1874’te tamamlanmıştır.


Galata yerleşkesi bir yandan da dünyanın ilk bankerleri ve borsası ile de bir finans merkezi olarak yer alacaktır. Ticaretin merkezi olması için tüm alt yapı tamamlanmıştır. Diğer yandan, tarihi boyunca, Galata Limanı Avrupa’nın en işlek limanlarından biri olmuş ve uluslararası ticaret canlılığını burada bulmuştur. Grand Rue De Pera ya da Cadde-i Kebir olarak bilinen İstiklal Caddesi beklenenin üstünde gelişmiş ve ilgi görmüştür. Kapalıçarşı’nın yanı sıra ikinci bir alışveriş merkezi olmuş ve öyle kalmıştır.

Her iki yaka, Pera ve Tarihi Yarımada, Konstantinopolis’ i bir dünya kenti yapmıştır. Galata Semti ve Beyoğlu; Akdeniz ülkelerinden gelerek, Dünya Kenti İstanbul’a yerleşmiş ailelerin, yani Levantenlerin, Haliç üzerinde tercih ettikleri yerdir. Haliç’in Kasımpaşa’sı ve Hasköy’ü bin yıllardır Tersane bölgesidir. Bu tersanelerde; gemiler, kadırgalar ve tekneler üretilmiş ve yenilenmişlerdir. Hasköy ve Balat, İspanya’dan kovulan ya da zulümden kaçan Yahudilere de kucak açmıştır.

Şimdilerde ise M. Rahmi Koç Müzesi tersanelerin yerini alarak önemli bir sosyal ve sanatsal katkı sağlamaktadır İstanbul’a. Camiler ve çarşılar semti Eminönü; o dönemlerde, en güvenilir gümrük yerlerinden biriydi. Cenevizli, Fransız, İngiliz, Suriyeli ve Rus tüccarların, mallarını zarar görmeden sakladıkları bir limandı Eminönü. Gündüzleri milyonlarca malı, insanı ve tüccarı barındıran, geceleri ise yalnız kalan, Haliç’in Marmara ile birleştiği Eminönü.




Asya’dan ve Uzakdoğu’dan gelen bin bir türlü baharat çeşitlerinin sergilendiği Mısır Çarşı’yla, beş yüz yıllık hanları, hamamları ve kapalı çarşısıyla Ayasofya’ya doğru uzanır. Tarihi dokusuyla Süleymaniye Külliyesi ve Topkapı Sarayı ile Eminönü, Haliç’in önemli bir parçasıdır. Doğu Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’na Başkentlik yapmış olan İstanbul, Haliç ile birlikte gelişmiş ve dünyadaki yerini almıştır. Piyer Loti tepesini ziyaretimle birlikte adeta âşık olduğum Altın Boynuz Haliç’i biraz olsun anlatabildiysem ne mutlu bana…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder