GARİPÇE KÖYÜ SARIYER İSTANBUL

Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile birlikte adını sıkça duyduğumuz Garipçe Köyü, özel aracınızla Sarıyer’e 10 dakika uzaklıkta, Rumeli Feneri ile Rumeli Kavağı arasında yer alan şirin bir balıkçı köyü.

Üçüncü köprünün de hayata geçmesi ile birlikte sınırları biraz daha genişleyen İstanbul, Garipçe köyünü İstanbullulara daha yakın bir hale getirdi.

Kıyı köyü olduğu için halkın geçim kaynağı balıkçılık. Özellikle Sarıyer ve Tarabya balıkçılarının ürünlerinin bir kısmı bu güzel köyden gelmekte.

Üçüncü köprü ile birlikte aranan bir yer olmasının nedenlerinden bir başkası da gözden uzak ve doğa ile iç içe olması.

Boğaziçi'nin kumsala vuran dalgaları, doymak bilmeyen martıları, suda hafifçe süzülen balıkçı kayıkları ile huzur arayanlar için muhteşem bir seçenek Garipçe Köyü.

Köyün girişinde bulunun otoparka arabanızı park ettikten sonra on dakikalık bir yürüyüş ile bütün köyü baştan sona gezebilirsiniz.

Köyü gezdikten sonra da sahilde bulunan mekânlardan birini seçerek, günün saatine göre ister kahvaltınızı yapabilir ister öğle ya da akşam yemeğinizi yiyebilirsiniz.

Boğaziçi kıyısında bulunun ve bir elin parmaklarını geçmeyen mekânların neredeyse hepsinin kendine göre bir özelliği dikkat çekici bir yapısı var.

Ortak noktaları ise lüksten uzan ve samimi olmaları.

Az daha unutuyordum. Köyün tam karşısında, Anadolu yakasında Poyrazköy bulunmaktadır...

*****


İstanbul Sarıyer İlçesine bağlı Garipçe Köyünü ilk kez 24 Ağustos 2014 Pazar günü ziyaret etmiştim eşimle birlikte. Üçüncü Boğaziçi Köprüsü yapım aşamasında olup, köyden üçüncü köprünün her iki yakadaki yükselen kuleleri görülmekteydi.

Köprü ile birlikte Garipçe Köyünün popülaritesi artacak, köy canlanacak, arsa ve konutlardan rant elde edilecek düşüncesindeydi köy sakinleri. Özellikle, çöplük haline gelmiş olan kalenin aslına uygun olarak yenilenmesi ve turizme kazandırılması için Kültür ve Turizm Bakanlığınca çalışma başlatacağı söyleniyordu.

Garipçe Köyü sakinlerinin hayallerinden hiçbiri gerçekleşmemiş. Kale ile ilgili hiçbir çalışma yapılmamış. Köydeki bazı ahşap yapılar yıkılma ve yok olma aşamasında...

Bu kez Köyün her iki tarafındaki tepelerine çıkarak panorama fotoğraflar çektim. Çektiğim fotoğraflardan bir kısmını, eski çektiklerimle birlikte, bu yazı dizisinde kullanacağım. 

Daha önce yazdığım bilgilere eklenecek yeni bir şeyler olmadığından, eski yazılarımı aynen bırakıyorum...

24 Ağustos 2014 Pazar, Garipçe Sarıyer...

Sarıyer İlçesi'ne bağlı 8 köyden biri olan Garipçe, Sarıyer’e 8 km uzaklıkta. Garipçe Köyü’nü gezen bazı arkadaşlar da ‘’İnsanın kendini Cennetteymiş gibi sanmasına neden olan muhteşem bir manzarası var’’ demişlerdi.

Özel arabamızla Sarıyer’den, Sarıyer Rumelifeneri yoluna girdik. Koç Üniversitesi’nin önünden geçip, yeşillikler içindeki yolu izliyoruz. Rumeli Feneri yoluna doğru dönerek rampa çıkmaya başladığımız zaman, boğazın damı sayılabilecek bir yüksekliğe çıkıyoruz ki manzara muhteşemdi.

Biyolojik çeşitlilik bakımından önemli bir yere sahip Sarıyer sırtları ve Boğaziçi kıyıları… 




İstanbul ve çevresindeki orman alanları, dünyanın önemli kuş göçü yoğunlaşma alanlarından biri olup, yüz binlerce su kuşuna, yırtıcı ve ötücü kuş türüne göç döneminde ev sahipliği yapmaktadır.

Bu özellikleri nedeniyle İstanbul Boğazı, ülkemizde ve dünya üzerinde kuş göçünün en iyi izlenebildiği yerlerden biridir. Ayrıca Sarıyer’deki Türkmenbaşı Tabiat Parkı, barındırdıkları önemli bitki örtüsü ve yaban hayatı ile halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçaları olarak bu orman alanları içinde yer almaktadır.

Yolumuzun her iki yanında, gözlerinizin uzanabildiği bütün yamaçları sahilçamı, karaçam ve meşe ağaçları ile kaplı…

Bitki örtüsü ve çam kokusu bizi kendimizden geçirdi. Arabamızın camlarını açarak ciğerlerimizi çam kokularıyla doldurduk.

Yıllar önce, Marmaris’ten Datça’ya giderken de aynı duyguluları yaşamıştık.

Yol boyunca çam ağaçlarının arasından görebildiğimiz ölçüde, Boğaziçi’ne ve Anadolu yakasındaki Poyrazköy kıyılarına bakıyoruz. Poyrazköy’de birçok teknenin yan yana dizilip, kıçtankara bağlandıklarını görüyoruz.

Girdiğimiz bu ormanlık yolda ilerlerken başka bir dünyaya gelmiş duygusuna kapılıyor insan. Çiftlik Caddesi yolunu geçtikten biraz sonra da boğazın damından kıvrılarak sahile doğru inmeye başlıyoruz ve köye ulaşıyoruz. 

Köy meydanına indiğinizde sol tarafta köy kahvesini, sağ tarafta da lokantaları göreceksiniz. 


Yaz mevsiminde, sessiz, sakin denilen Garipçe ana baba günüdür. Mahşeri bir kalabalık karşılar sizi. Rastgele park edilen arabalardan ötürü ilerlemekte zorluk çeker, valenin bulunduğu paralı otoparklardan birininde park yeri bulabilirsiniz.

Köye adımlarımızı atabildik. Avuç içi gibi küçük bir koyun yamacına kurulmuş 105 haneli bir yerleşim yeri Garipçe. Koyun iki başında yüksek tepeler köyün bir bakışta tamamını görme imkânı ve panoramik fotoğraflar çekme olanağı veriyor.

Köy içinde dolaştıktan sonradır ki bir kalenin bulunduğunun farkına vardık. Kale ile ilgili herhangi bir levha ya da tanıtım yazısı yoktu.

Set tarzındaki merdivenlerden çıkarak çöplük haline getirilmiş bir alana çıktık. Kalenin üstüne çıkmışız. 




Garipçe Kalesi’nin, Boğazın Karadeniz yönüne tamamen hâkim bir tepede olduğunu görüyoruz. Kuzeyinde Rumelifeneri bulunuyor. Rumelifeneri’nin tam karşısında da Anadolufeneri yerini almış.

Eğimli bir koridorla kalenin içine giriliyor. Ne yazık  ki alt katlar pislik içinde ve karanlık. Yalnız girmeye cesaret ister. Görmesem aklımda kalırdı, gezdim ve fotoğraflarını çektim. 

Kale, Osmanlı Padişahı III. Mustafa tarafından, Macar asıllı Fransız mimar Baron François de Tott’a yaptırılmış. Antik Çağ'da Likyalıların Limanı adı verilen koyda kayalıklar üzerine inşa edilen kale Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bir süre kullanılmış.

Kalenin yıkılan ve dökülen bölümleri betonarme malzemeyle yenilenmiş. Mimari yapısı ile dikkat çeken ve muhteşem bir boğaz manzarasına sahip olan kalenin, Anadolu Yakası Poyrazköy Burnu’nda da bir ikizi varmış.

Bir kez daha vurgulamakta yarar var. Garipçe Kalesi şu anda, harabe bir yapı görünümünde ve çöplük halinde bulunuyor. 



Biraz üzülerek, biraz da tiksinerek gezdikten sonra tekrar kalenin üstüne çıkıyorum. Kalenin hemen dibine, doğru düzgün yaya yolu bile olmayan yerlere, evler yapılmış, şimdi bu evlerden bazıları, metruk bir halde, kaderlerine terk edilmiş.

Garipçe köyünün, Yeni Cami adında, 1941 yılında inşa edilmiş bir camisi de var. 1974 ve 2003 yıllarında olmak üzere, iki büyük onarım görmüş.

Kalenin üstünden, köyün panoramik görüntüsünün yanı sıra, köprü ayakları da rahatlıkla görülebiliyordu. Tam karşıda, Boğaziçi’nin Anadolu yakasında, Poyrazköy ve köprünün diğer ayağı görüş alanımıza girmişti.

İnternetten yaptığım araştırmalara göre; 3. köprü ile birlikte, Kültür ve Turizm Bakanlığı, kalenin turizme kazandırılması çalışmaları başlatmış. Kale ve kulenin 5225 sayılı Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu kapsamında 'Kültürel Amaçlı Özel Tesis' olarak yerli girişimcilere kullandırılması amaçlanmış.

Buna göre, Garipçe Kalesi ve Kulesi, müze, çok amaçlı salon, sergi salonları, sanat atölyeleri, sanat galerileri, kütüphane, arşiv ve dokümantasyon merkezi haline getirilecek. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder