BALAT İSTANBUL

Haliç kıyısında, Ayvansaray ile Fener arasında yer alan Balat'ın adı, Rumca saray anlamına gelen ''palation'' kelimesinden gelmekte olup, surlardaki Blaherna Sarayı'na yakınlığından ötürü semt bu adla tanınmıştır. 

İstanbul Suriçi’nde yer alan Ayvansaray’ı ilk kez 2009 yılında keşfetmiş ve tarihini öğrenmeye çalışmıştım. 

Anlamıştım ki Ayvansaray, Balat ve Fener üçlüsü bir bütün oluşturmaktadır. Birlikte incelenmediklerinde bilgiler yetersiz kalacaktı.

Üç imparatorluğa 1600 yıl başkentlik yapmış kimliğiyle İstanbul dünyanın en derin kültür kentlerinden biriydi. 

Klasik, Helenistik ve Erken Roma dönemlerinin izlerine pek rastlanmasa da Bizans, Doğu Roma ve Osmanlı dönemleri açısından çok güçlü kalıntılara sahipti. 

Bir o kadar önemli olan bir yerleşim yeri de Balat olmuştu. Balat, özellikle İstanbul Musevileri açısından tarihi önem taşımaktaydı.

İstanbul’un fethinden sonra kente getirilen Makedonya Musevileri ile İspanya’dan göç edenler bu semte yerleştirilmişlerdi. 

Balat, burada yaşamış küçük bir Ermeni cemaatinin varlığıyla birlikte Bizans döneminden beri Musevilerin yaşadığı semt olmuştur.

19. yüzyıla kadar, Balat’ın modern mimariye dudak ısırtan nizami, geometrik sokakları gemiciler, denizciler mekânıydı.

1894 yılındaki depremin ve semtin yapısını derinden etkileyen yangınların ardından, semtin nüfus yapısı da büyük değişikliğe uğramıştır.

19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren semtin en zengin kesimi buradan ayrılarak, bugün de Hahambaşılık ve önemli sinagogları da içeren Galata’ya taşınmıştı.

Yirminci yüzyılda, özellikle İsrail devletinin kurulmasından sonra, Balat nüfusunun yaklaşık dörtte biri Balat’tan ayrılmış, Balat’taki Musevi cemaati neredeyse bitme noktasına gelmişti.

Karadeniz Bölgesi ve özellikle Kastamonu’dan gelen yeni göç dalgası semtin çehresini büyük ölçüde değiştirmiş, 1984 yılında sahil bandının yıkılmasıyla semt tamamen kaderine terk edilmişti.

2005 yılında Fatih belediyesinin hazırladığı kentsel dönüşüm ve ''Tarihi SİT Alanı'' gerekçesiyle binaların, çok ağır yaptırımlar nedeniyle, basit onarım yapılmasına bile izin verilmemiş, adeta çökmesine yol hazırlanmıştı.


19 Ocak 2014 Pazar, Balat...


Göktürk'teki Musevi kökenli komşumuz Yakup Bey ile eşi Luiza Hanım, çocukluk ve gençlik dönemlerini Balat’ta geçirmişlerdi. 

Balat’ta birlikte büyümüşler, arkadaşlıklarını evlilikle taçlandırmışlardı. Birçok yönüyle bölgeyi tanımak için Yakup Bey ve eşi Luiza Hanım en iyi kaynaktı. 

Eşimin de bu üçlü bölgeyi ısrarla görmek istemesi üzerine Yakup Beyden bize rehberlik etmesini rica ettik. 19 Ocak 2014 Pazar günü saat 14.00 de Haliç kıyısındaki Balat Or-Ahayim Hastanesi’nin otoparkında buluştuk. 

Özel Balat Or-Ahayim Hastanesi ve yaygın olarak Balat Musevi Hastanesi, İstanbul’da eskiden Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı Fatih ilçesinin Balat semtinde Türk Yahudileri tarafından kurulan bir hastanedir diyor rehberimiz Yakup Bey.

Hastane. Balat semtinde yaşayan ve ekonomik nedenlerle yeterli sağlık hizmeti alamayan tüm kişilere hizmet etmek için, başlangıçta bir sağlık ocağı olarak, 1898 yılında Osmanlı padişahı II. Abdülhamit’in fermanıyla kurulmuş. 

116 yıllık bir geçmişi olduğundan söz eden Yakup Bey, Balat Or-Ahayim Hastanesinin temelinin 19.yüzyılın sonlarında dönemin Türk Yahudi cemaati liderleri tarafından atıldığını ekliyor bilgilerimize.

İki yılı süren inşaatın ardından 1898’de “Hayatın Işığı” anlamına gelen Or-Ahayim Balat Sağlık Ocağı adıyla hizmete açılmış. Sağlık ocağı olarak başlayan Balat Or-Ahayim Hastanesi, zaman içinde gelişerek İstanbul’un en köklü sağlık kurumlarının içinde yer almış.


Birlikte hastane çevresini dolaştıktan sonra bahçesine giriyor ve fotoğraflar çekiyoruz. Ardından, Ayvansaray bölgesindeki Panalyo Bihoherno Ayazmasına ulaşmak istiyoruz. Kutsal Su pınarları olarak tanımlanan Ayazmalar, aynı zamanda şifalı su kaynakları olup, Anadolu’nun birçok yöresinde bulunmaktadır.

Sokak’taki ayazma 450 – 457 yılları arasında İmparator Marcianos tarafından yaptırılmış. Panalyo Ayazması, Bizans döneminde, Tekfur Sarayı’nın ayazmasıydı. Geniş ve bakımlı bir bahçeye sahip olup, yalnız Hristiyanların değil birçok Türk’ün de şifa bulmak için ziyaret ettiği bir yer olarak biliniyor.


Ayazmadan ayrıldıktan sonra, rehberimiz Yakup Beyin arkasından Mahkeme Altı Caddesi ile Mahkeme Altı Parkı’na ulaşıyoruz. Surların üzerinde, Haliç'e hakim konumdaki parkta bir çayhane ile konukların soluklanabileceği banklar, çay ve meşrubat servisinin yapıldığı masa ve sandalyeler de bulunuyor. Çay içerek bir süre soluklandıktan sonra Balat sokaklarına giriyoruz..

Rehberimiz Yakup Bey de Balat anılarını anlatmayı sürdürürken, kulak misafiri olan bir beyefendi ki yaşının 70 ve doğma büyüme Balatlı olduğunu söyleyerek sohbetimize katılıyor.

Balat’ın bir açık hava müzesi olduğunu, parkeli sokakları ve yokuşlarını her gün binlerce turistin görmeye geldiğini anlatıyor. Genelde yaya olarak, fotoğraf çekmeye meraklı misafirler olarak tanımlıyor gelenleri. Yoğun bir gezgin potansiyeli nedeniyle, Balat’ta turistik amaçlı hizmet veren lüks, tarihi ve otantik restoran, çayhaneler açılmış cadde ve sokaklarında.


Ayvansaray-Balat-Fener üçlüsünün bulunduğu bölgedeki binalar bir ile dört katlıdır. Bunların yarıdan fazlası 1930 öncesi yıllarda inşa edilmiş olup semtin özgün karakterini oluşturuyorlar. 1930-1950 yılları arasında yapılan binalar ise bu mimari karakteri devam ettirmekle beraber dönemin özelliklerini de yansıtmaktadır. 1950 sonrası yap-satçıların inşa ettiği betonarme apartmanlar semtin kimliğine bir miktar gölge düşürmüş olsa da semt hala görülmeye değer tarihi bir müze gibidir.

Dogma büyüme Balatlı olan beyefendinin bu bilgilerinden sonra Ferruh Kâhya Sokağa geçiyoruz. Balat Camii olarak bilinen Ferruh Kethüda Camisi’ni geçiyor ve Çavuş Hamamı Sokağa giriyoruz.

Çavuş Hamamı Sokakta Balat Çavuş Hamamı bulunuyor. Fatih Sultan Mehmet dönemine ait olduğu sanılıyor. Süsleme sanatının hiçbir özelliği bulunmayan hamam, yüksek pencereli dikdörtgen yapılıdır. Zemini mermer döşeli içi olup, havuz şeklindeki kurnası ile hiçbir hamamda görülmeyen mimari özellikleri dikkat çeker. 1871 yılında düzenlenmiş nizamnameye göre birinci sınıf hamamlar arasında yer alır. İstanbul’un en eski hamamıdır.

Hamamı geçiyor ve Kamış Sokaktaki Balat Surp Hireşdagabet Ermeni Kilisesi’ne ulaşıyoruz. Kapısını yokluyor ziyaret edebilir miyiz diye bakıyoruz. Ziyarete açık olduğunu görüyoruz ve içeri giriyoruz.

Ayia Strati adlı bir Rum Kilisesi 17.Yüzyıl başlarında terk edilince, Patrik I.Zakarya döneminde gerçekleştirilen onarımdan sonra, 1627-1635 tarihlerinde bir Ermeni Kilisesi olarak hizmete açılmış. Önceleri ahşap olarak inşa edilmiş kilisenin günümüzdeki kâgir yapısının 1835 tarihli olduğunu öğreniyoruz.

Kilise, çevresinde bulunan ayazma ve birçok şapel ile bir külliye içinde yer almaktadır. Batıya açılan dört pencere ile aydınlatılan, yapıya göre daha geniş bir narteksin üzerinde koroya tahsis edilmiş bir galeri katı yer alıp, Naos üç neflidir. Daha yüksekte yer alan 5 pencere, yanlarında şapeller olan “tas” ve nefleri aydınlatılmaktadır.

Surp Hireşdagabet Ermeni Kilisesi’nin bir vakıf olup, bu vakfa ait Khoren Mektebi ve mezarlığının olduğunu öğreniyoruz. Khorenyan İlkokulu, 1831’de Surp Hireşdagabet Ermeni Kilisesi’nin yanındaki taş binada eğitim-öğretime açılmıştır. İlk yıllarda 80 olan öğrenci sayısı, 1920’lerde köylerden İstanbul’a gelen yetim kız çocuklarla birlikte 550’ye yükselir. 1925’te çıkan yangının ardından, okul, faaliyetine bir süre kilisenin bahçesindeki ruhban okulunun ahşap binasında devam eder. Yanan ve boşaltılan okul binası ise şahıslara kiralanır ve tütün fabrikası olarak kullanılmaya başlar.


1990’ların sonunda, bu bina sabun fabrikası olarak kullanılmış. ‘Küçük Khorenyan’ olarak anılan ruhban okulu ise, 1940’larda Balat ve çevresinde yaşayan Ermenilerin başka semtlere taşınması nedeniyle öğrenci kaybetmeye başlamış, 1976-77 eğitim-öğretim yılında öğrenci sayısının dörde düşmesi sonucunda faaliyetine son vermiştir. Okulun binası bir süre kimsesiz yaşlılar için barınak olarak kullanılmış, Nisan 1994’te çıkan yangınla yok olmuş.

Bir açık hava müzesi olan Balat ve çevresindeki birçok tarihi bina yıkılmış ya da yıkılmak üzeredir. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Fatih İlçesi, “Yenileme” adı altında imara açılmış, bu durum korkunç bir yıkıma yol açacak diyor Balatlılar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder