ANADOLUFENERİ BEYKOZ İSTANBUL



İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasındaki ranta kurban gitmemiş son yerleşim noktasıdır Anadolufeneri Beykoz'un en çok tanınan köyüdür. Bazıları modern yapılar olan villa tipi evlerle çevrili dar bir yolun sonunda, ilginç mimarisi ile köyün camisi ve karşısında köye adını veren tarihi deniz feneri…

Anadolufeneri bahçesine demirden bir merdivenle çıkılıyor. İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’le birleştiği kuzey ucundaki Yon (Hrom) Burnu üzerinde bulunan deniz feneri, Boğaziçi’nin karşı kıyısındaki Rumelifeneri’nden 2 deniz mili ya da 3704 metre uzaktadır.

Kırım savaşı sırasında, Fransız ve İngilizlerin İstanbul Boğazlarının denetimini ellerinde tutabilmek için, 1834 yılında Anadolufeneri’ nin yapımına karar verilmiştir. 15 Mayıs 1856 yılında da, yine Fransızlar tarafından, karşı sahildeki Rumelifeneri de yapılarak denetim işletilmeye başlamıştı.

Her iki Fener için de, 1933 yılında, Fransızlara verilen 100 yıllık işletme imtiyazı iptal edilmiş ve tamamen Türkiye Cumhuriyeti yönetimine geçmiştir.



25 Nisan 2017, Anadolufeneri İstanbul…

İstanbul Beykoz’un bir mahallesi konumunda olan Anadolufeneri Köyü’nü 2014 yılında görmüştüm. Üç yılda çok şeyler değişti Boğaziçi’nde. Üçüncü Boğaziçi Köprüsü tamamlandı ve araç geçişine açıldı. Güncelleme yapmam gerekiyordu. Rotamı Göktürk-Kavacık aktarma terminali-Beykoz-Anadolufeneri olacak şekilde belirledim. Kavacık aktarma terminalinden kalkan 15D hat numaralı belediye otobüsü Beykoz üzerinden köye ulaşıyordu.

Deniz seviyesinden başlayarak 270 metreye kadar yükselen Beykoz’un engebeli arazisini geçmemiz gerekiyordu. Otobüsümüz Poyraz Sapağından sonra Anadolufeneri yoluna girmeyip, Karakulak Caddesi’ne girerek Kaynarca üzerinden rotasını belirledi. İyi ki böyle bir rota belirlemişti. Böylelikle Anadolu yakasındaki Kuzey Ormanlarını görme ve tanıma fırsatını yakalamış oldum.

Yolun iki tarafı başta kestane ağacı olmak üzere; meşe, gürgen, ıhlamur, kayın, kızılağaç, fındık ve çam ağaçlarından oluşan doğal orman örtüsüyle kaplıydı…

Yavuz Sultan Selim Köprüsü bağlantı yollarındaki viyadükler altından geçerek, İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasındaki son yerleşim noktası Anadolufeneri Köyü’ne ulaştık. Bazıları modern yapılar olan villa tipi evlerle çevrili dar bir yolun sonunda bizi ilginç mimarisi ile köyün camisi ve hemen sağında köye adını veren tarihi deniz feneri karşıladı.




Caminin karşısındaki Anadolu Feneri bahçesine demirden bir merdivenle çıkılıyor. Ancak bu kez çıkamıyorum. Günlerden 25 Nisan 2017 Salı, salı günleri fener ziyarete kapalıymış. Bereket üç yıl önce eşim Serap Akıncı ve aile dostumuz Hülya Güneş ile geldiğimizde gezmiş ve fotoğraflarını çekmiştim. 

İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’le birleştiği kuzey ucundaki Yon (Hrom) Burnu üzerinde bulunan deniz feneri, Boğaziçi’nin karşı kıyısındaki Rumelifeneri’nden 2 deniz mili ya da 3704 metre uzaktadır.

Kırım savaşı sırasında, Fransız ve İngiliz gemilerinin Boğazların denetimini ellerinde tutabilmek için Anadolufeneri ‘nin 1834 yılında yapılmasına karar verilmişti. 15 Mayıs 1856 yılında Fransızlar tarafından, karşı sahildeki Rumelifeneri ile beraber kule kısmı yapılarak, denetim işletilmeye başlanmıştı.

Her iki Fener de 1933 yılında, Fransızlara verilen 100 yıllık işletme imtiyazı iptal edilmiş ve tamamen Türkiye Cumhuriyeti yönetimine geçmiştir.

Beyaz taştan yapılmış fenerin boyu 20 metredir. Yalnızca Beykoz’a dönük yüzünün dar kısmı karanlıkta kalır. Fenerler, kuruldukları yıllarda fitilli gazyağı lambası ile çalışırken, daha sonraları gazlı sistem ile çalıştırılmıştır. Şu anda 1 000 watlık elektrik ampulü kullanılmaktadır.  Işığın kaynağını kuvvetlendirmek için, odak uzaklığı 50 cm olan 4 adet catadioptric panel kullanılmaktadır. Paneller bilye üzerinde dönebilmektedir.

Panellerin döndürülmesi için kurmalı devir makinesi kullanılırken, 2005 yılında elektrikli tahrik sistemine geçilmiştir. Elektrik kesintilerine önlem olarak, bütangaz ile destekli, kurmalı sistem yedekte tutulmaktadır. İlk günkü gibi korunan ve açık havalarda 16 deniz mili açıklığı görebilen fener, İstanbul’un Karadeniz’e açılan kapılarından birinde Karadeniz’den gelip Boğaz’a girecek gemilere rehberlik etmektedir.


Anadolufeneri orijinal halini koruyan nadir fenerlerden biridir.  Fenerin kristalini döndüren motor ve ampul sonradan eklenmiş. Denizden 75 metre yükseklikteki fener, saniyede bir beyaz ışık veriyormuş. Birkaç yıl önce Anadolu Deniz fenerinin bahçesi düzenlenerek halkın ziyaretine açılmış. Konuklarının oturup, İstanbul Boğazı ile Karadeniz’in kucaklaştığı noktadan manzarayı, gemileri, balıkçı teknelerini, eğer o gün şanslıysanız, yunusların dansını seyir imkânı sunuyor.

Deniz feneri ile ilgili bu bilgileri anımsadıktan sonra köyün camisine yöneldim. Köyün camisi 1800’lü yıllarda yapılmış. Şu anda kapalı. İstanbul’un en güzel camilerinin başında geldiğini söylemişti üç yıl önceki ziyaretimizde caminin bitişiğinde boncuklu elişi ürünler satan beyefendi.

Caminin seyir balkonu muhteşem bir manzara ve görsel bir şölen sunuyor bize. Anadolufeneri Köyüne gelen herkesin ilk ziyaret ettiği ilk yerlerden biriymiş caminin seyir balkonu. Yüksek bir tepenin üzerine kurulu köyün denize en sıfır noktasındaki bu caminin seyir terası, köyün balıkçı barınaklarının bulunduğu koya tepeden kuşbakışı bir konumla bakıyor.  Mevsimine göre, izleyenlere eşsiz bir manzara sunuyor. Yazın denize girenler ve teknelerine yeni sezon hazırlığı yapan balıkçılar kışın ise hırçın denizin dalgaları izlemeye doyulmayan bir manzara oluşturuyor.


Bir hayli panoramik fotoğraf çektikten sonra seyir terasından ayrılarak köyü dolaşıyorum. Ara sokaklarına giriyorum, kuzeyinden Karadeniz fotoğrafları çekmek istiyorum. İzlenimlerime gelince… Şirin, güzel, sakin, kendi halinde hemen herkesin birbiriyle akraba olduğu, içinde dolaşırken İstanbul’da olduğunuzu bir anda unutuverdiğiniz küçük bir balıkçı köyü.

Sokaklarında çocukların özgürce oynayabildiği, hala güzel komşuluk ilişkilerinin kaybolmadığı bu köyde herkes birbirini tanıyor. İnsanların birbirleriyle karşılaştığı zaman selamlaştığı, hal hatır sorduğu, yardımlaştığı, bir görenin bir daha görmek istediği bir köy Anadolufeneri. Köye gelen ziyaretçilerin yemek yiyebilecekleri çeşitli balık lokantaları var. Köyün girişinde ise büyük piknik alanı olarak da hizmet veren piknik bahçeleri bulunuyor. Buralarda her çeşit yemeği, odun ateşiyle yanan semaverlerde demlenmiş çayı güler yüzlü bir hizmet eşliğinde yeme içme olanağı var.

Köyü gezdikten sonra sahile inmek istiyorum. Caminin seyir terasından bakarken bir balıkçı görmüştüm. Sahile inebilecek bir yol ararken Captain’s Restoran’ın yanından sahile inen merdivenler görüyorum. Bir süre sonra merdivenler bitse de bir patika oluşturulmuş. Kaymamaya ve düşmemeye dikkat ederek sonunda sahile iniyorum. Ancak balıkçıya ulaşma ve sohbet etme olanağı yok.

Sahilden bakıldığında cami ve deniz feneri bitişikmiş gibi görünüyor. Yeterli fotoğraf çektikten sonra, bu kez, Yalı Yolu’nu kullanarak köye çıkıyorum. Geri dönüş otobüsümün gelmesine zaman olduğunu görünce, çantamdaki kaşar peynirli sandviçimi ve kolayı çıkararak, açlığımı gidermeye çalışıyorum. Çalışıyorum çünkü mevsim gereği bütün balıkçı lokantaları kapalı…

Bir sonraki yazı dizisinde buluşmak üzere…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder