KANLICA BEYKOZ İSTANBUL

 

İstanbul’un Beykoz İlçesi’nin yalılarıyla ünlü semtlerinden biri olan Kanlıca, Anadoluhisarı ile Çubuklu arasında bulunuyor.  

Emirgan’ın karşısında, Anadoluhisarı ile Çubuklu arasında boğaza doğru büyükçe bir çıkıntı meydana getiriyor. Çıkıntının solunda Bahai Körfezi, sağında Kanlıca Körfezi ve arka yamaçlarda da Çubuklu Korusu boy gösteriyor. 

Boğaziçi'nin bu güzel sahil semti sakinliği, yeşilin her tonunu barındıran koruları, korularındaki asırlık ağaçları, çiçekleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, görkemli yalıları ve yoğurdu ile ünlüdür. Bu arada, baharda kendini gösteren Erguvanlarını da unutmamak gerekir.

Kanlıca Yoğurdunun ünü, buradaki ineklerin sütünü oluşturan özel bir ottan kaynaklanır. İneklerin yediği bu ot, sütlerinin rengini pembemsi yapar ve yoğurdu da oldukça lezzetli kılar. Gerçek Kanlıca yoğurdu manda, inek ve koyun sütlerinden yapılır.

Vapur iskelesi civarındaki çay bahçeleri ve kafelerde bu eşsiz yoğurdu tatmak büyük bir zevktir.

Kanlıca İskelesi’nde yer alan İskender Paşa Camii, Kanca’nın tarihsel değerlerinden biri olup, Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden biri olan İskender Paşa tarafından, 1550 yılında Mimar Sinan'a yaptırılmıştır.

Kanlıca sırtlarında yer alan Mihrabad Korusu, muhteşem bir Boğaz manzarasına sahiptir. Aynı zamanda Türkiye’nin önemli yazarlarından Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” mısrasının geçtiği mekan olarak da bilinir.

Güzel ve sevimli bir meydana açılan Kanlıca Vapur İskelesi, çay bahçeleri, kafe ve restoranlarla çevrilidir. Boğaz manzarası eşliğinde keyifli bir mola vermek için idealdir.

Kanlıca Yalıları tarihsel bir kimlik ve öneme sahip olup, Boğaziçi mimarisinin en seçkin örneklerini oluşturmaktadır. Yıllar boyunca İstanbul Boğazı ile özdeşleşmiştir. Bu yalılar Boğaz Turu yapanlara göz ziyafeti çekmenin yanı sıra zamanda en az 200 yıl geriye bir yolculuk yapmalarını da sağlar. 

20 Nisan 2012 Cuma, Kanlıca...

Bu kez, İstanbul’un Anadolu yakasında yer alan bir cennet köşesine, tarihsel bir kimlik ve öneme sahip yalıları ve korularıyla ünlü Kanlıca Semti’ne eşimle birlikte gitmek üzere harekete geçiyorum.

Göktürk 'ten Emirgan vapur iskelesine gidiyoruz. Emirgan İskelesinden bindiğimiz İDO’ ya ait deniz otobüsü, Çınaraltı ve Sakıp Sabancı Müzesi önünden geçerek önce İstinye’ye uğradı. Geçmiş dönemlerde koyda bulunan yüzer-batar İstinye Tersanesi 90'lı yılların başlarında kaldırılmış.

Koydaki aşırı kirlilikle başa çıkmak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ  devreye girmiş ve özel araçlarla koyda deniz tabanında biriken ve kalınlığı 5-6 metreyi bulan balçık katmanını temizlemişler.

İstinye Koyunun muhteşem görüntüsünü bırakarak Anadolu yakasına, Kanlıca kıyılarına doğru yaklaşıyoruz. Kanlıca kıyılarına yaklaştıkça, kıyılara yerleşmiş olan tarihi yalıların göz alıcı güzellikleri karşısında hayran kalmamak elde değil.

İstanbul’un Beykoz İlçesi’nin ünlü bir semti olan Kanlıca, Anadoluhisarı ile Çubuklu arasında bulunuyor.

Emirgan’ın karşısında, Anadoluhisarı ile Çubuklu arasında boğaza doğru büyükçe bir çıkıntı meydana getiriyor. Çıkıntının solunda Bahai Körfezi, sağında Kanlıca Körfezi ve arka yamaçlarda da Çubuklu Korusu boy gösteriyor.

Eşime, Çubuklu Korusundaki Hıdiv Kasrı ile kasrı yaptıran son bağımsız Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’dan söz ediyorum.


Derken Kanlıca İskelesi’ne yanaşmaya başlıyor deniz otobüsümüz. İskelenin sağında Kanlıca Yoğurdu satan Glaros Cafe, İsmailağa Cafe  ile arkasında İskender Paşa Camii yer alıyor.


Cami Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim dönemlerinin devletin ileri gelenlerinden, “Magosa Fatihi” olarak tanınan Gazi İskender Paşa  tarafından  1570 yılında Mimar Sinan'a yaptırılmıştır.  

İstanbul Boğazı’nda bir tura katılanlara ilk tanıtıcı uyarılardan biri şöyledir. ‘’Emirgan’ın çayı içilmemiş, Kanlıca’nın yoğurdu, Sarıyer’in mısırı ve böreği, İstiklal Caddesindeki Saray Muhallebicisi muhallebisi yenmemiş ise’’ İstanbul ile ilgili bazı şeyler eksik kalmıştır.''

Kanlıca’nın en önemli simgelerinden biri ‘’Kanlıca Yoğurdu’’ dur. Hafif pembemsi olan Kanlıca yoğurdu sahildeki Çınaraltında, Glaros ya da İsmailağa Kafede üzerine pudra şekeri konularak yenilir. Ben daha önceki bir ziyaretimde, Glaros Cafede yemiştim. Yoğurdun özelliği yoğurt yapımında kullanılan süt tozu ve üzerine konulan pudra şekeridir.

Deniz otobüsünden Kanlıca İskelesi’ne iniyoruz. Çınar altında oturmak yerine, kıyıdaki Cafe İsmailağa'ya giriyor, Kafenin İstanbul Boğazı ile Fatih Sultan Mehmet Köprüsüne hâkim olan  pencere kenarında bir yere oturuyoruz.


Ayaklarımızı Boğaza daldırmış gibi hissettiğimiz bu yerde Kanlıca Yoğurdu istiyoruz. Hafif pembemsi olan Kanlıca Yoğurdu pudra şekeri ile birlikte yenilince, gerçekten de çok hoş bir aroma ortaya çıkıyor.

Yoğurtlarımızı yedikten sonra Eşimi dünyada bir eşi daha bulunmayan Boğaz manzarası ile baş başa bırakarak dışarı çıkıyorum. İskender Paşa Camisi gezmek, içini ve çevresini fotoğraflamak istiyorum.

Kanlıca İskelesi’nde yer alan İskender Paşa Camii, Kanlıca’nın tarihsel değerlerinden biri olup, Mimar Sinan tarafından yapılmış. 1550 yılında ibadete açılan bu camiyi yaptıran İskender Paşa, nın Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden biri olduğu biliniyor.

Bilindiği gibi Yalılar, İstanbul Boğazının  iki yakasına dağılmış, denize sıfır, genelde iki, bazen de üç katlı olabilen konutlara verilen genel adlardır. Osmanlı döneminde Boğaz kıyılara inşa edilmeye başlanan yalılar, Boğaziçi mimarisinin en seçkin örneklerini oluşturmaktadır.

Yıllar boyunca İstanbul Boğazı ile özdeşleşmiş olan yalılardan günümüze ulaşanların sayısı yaklaşık 360 civarındadır.

Kanlıca yalıları tarihsel bir kimlik ve öneme sahiptir. Boğaziçi Turu yapanlara göz ziyafeti çekerler.

Yalılar için en uygun mekânlardan biri de Kanlıca idi. IV. Murat  devrinin Şeyhülislamı Bahai Efendi’nin yaptırdığı bir yalı dikkati çekmiş ve diğer Osmanlı Sarayı yetkilileri de yalılar yaptırmışlardır. Bu nedenle Kanlıca Koyu, Bahai Körfezi olarak anılmıştır.

Mehtabı ile de ünlü olan Kanlıca’ da, eski yıllarda boğaz eğlencelerinin düzenlendiğini biliyoruz. 200 civarındaki kayıkla Bülbül Deresi ağzından Kanlıca Koyu’na düzenlenen mehtap gezileri saz meclisleriyle taçlandırılırdı. Yılda birkaç kez düzenlenen bu çok özel gecelerin seçimi de çok ince astronomik ve kozmik olaylara göre yapılırdı.

Evrendeki her kozmik olay insanoğlunu derinden etkilemiştir.  Özellikle dünyamıza özel iki olgu ‘’Grup Vakti’’ olarak bilinen Güneşin Batışı ile ‘’Mehtabın Doğuşu’’ olarak bilinen Dolunayın Gökyüzünde Yükselişi, bizleri romantik ve metafizik boyutlara götürmüştür.

‘’Grup Vakti’’, özellikle sonbahar aylarında, güneşin bulutlarla kucaklaşarak gerçekleşmesi halinde, bir de deniz kenarında ve sevgilinizle birlikte iseniz, tüm yaşamınızın en anlamlı ve romantik olayı olabilir.

Şairler ve romancılar bu iki doğa olayından ilham almışlar ve edebiyatımızın zenginleşmesini sağlamışlardır. Bu tür mehtaplı gecelerden ilham alan Şair Yahya Kemal Beyatlı ‘’Geçmiş Yaz’’ adını verdiği şiirinde, Boğaziçi'nin bu ünlü körfezinden, Kanlıca Körfezinden söz ederek, şarkılara konu olan şiirler yazar.

Şairin şiirlerinde sözünü ettiği Kanlıca, mehtabı ve mehtap âlemleriyle ünlüdür. İki yüz, üç yüz kayıkla, Kanlıca Körfezinden Boğaza açılarak yapılan mehtap gezileri birçok romanın sayfaları arasına girmiş ve birçok şiirin mısralarına yerleşmiştir.

Körfezin etrafında bulunan koru bülbül yatağı olduğundan, buradan denize dökülen dereye de, ‘’Bülbülderesi’’  adı verilmiştir. Kanlıca’nın en önemli yalılarından biri Saffet Paşa Yalısı’dır. Kanlıca Koyunun sol tarafında yer almaktadır.

Tanzimat döneminin en önemli paşalarından olan Ali Paşa'nın Kanlıcadaki yalısını da unutmamak gerekir. Bu yalıda çok önemli siyasi görüşmelerin yapıldığı ve anlaşmaların yapıldığı söylenceler arasındadır.

Üç Osmanlı Padişahının Hekimliğini yapmış olan Hekimbaşı Salih Efendi tarafından yaptırılan ve kendi adıyla anılan Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı İstanbul Boğazındaki güzellik abidelerinden biridir.

Boğaz turuna katılanlar tarafından en çok fotoğrafı çekilen yalılardan biridir. 1978 yılında aslına uygun olarak yenilenmiştir. Abdülmecit’in de hekimbaşılığını yapan Salih Efendi, iki oda ve bir sofa olarak aldığı yapıyı genişletmiştir. 1699 yılında yaptırılan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı da dikkat çeken yalılardan biridir.


Başlangıçta, deniz kenarında 80 metrelik bir cepheye sahip olduğu söylenir. Boğazın iki yakasında eşsiz mücevherler gibi sıralanmış olan yalılar her geçen gün azalmakta ve yerlerini betonarme yapılar almaktadır. Elde kalanlardan bazıları da harap ve bitik bir haldedir. Bunlardan biri de Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’dır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder