PARK GÜELL BARSELONA

 

Barselona'daki Güell Park doğayı, sanatı ve mimariyi birleştiren büyüleyici bir şaheserdir. Ünlü mimar Antoni Gaudí tarafından tasarlanan bu park, onun eşsiz vizyonunun ve yaratıcılığının bir kanıtıdır.

Gelin Güell Park'ın büyüleyici dünyasına hep birlikte girelim.

Park, 1900 ile 1914 yılları arasında zengin bir sanayici olan Kont Eusebi Güell tarafından asaletlerinin sembolü olarak yaptırılmıştır. 1923 yılında halka açılmıştır.

Başarılı bir sanayici olan Kont Güell kalıcı bir miras istiyordu. Seyahatleri sırasında, özellikle İngiltere'de, gördüğü şehir parklarından ilham alarak 1900 yılında zamana dayanabilecek bir park yaratmak için Gaudí'ye başvurdu.

Başlangıçta bahçeli evlerin bulunduğu bir konut projesi olarak tasarlanan proje, zamanla halka açık bir parka dönüşmüştür.

Güell Park, “Hansel ve Gretel” 'deki masal evlerini anımsatan tuhaf ve fantastik unsurlarla karakterize edilirken, girişteki iki anıtsal yapı masallardaki büyülü zencefilli evleri çağrıştırıyor.

1852 doğumlu Antoni Gaudí, ilhamını doğadan alan ileri görüşlü bir mimardı. Çevreyle olan derin bağlantısı tasarımlarını etkiledi.

Gaudí, kronik sağlık sorunlarına rağmen doğal dünyayı titizlikle gözlemledi. Ağaçların şekillerinden böceklerin karmaşık desenlerine kadar doğadaki mükemmel uyuma hayran kaldı.

Gaudí'nin ünlü sözü, "Atölyemin hemen dışındaki ağaç benim akıl hocamdır", onun doğaya olan saygısını yansıtıyor. Yapısal bütünlüklerini anlamak için ağaçlar, dallar ve hatta çam kozalakları üzerinde çalıştı. Güell Park, yenilikçi mimari çözümleri keşfettiği deney laboratuvarlarından biri olarak hizmet verdi.

Güell Park, Gaudí'nin organik formlar, canlı renkler ve eğlenceli ayrıntılarla karakterize edilen kendine özgü tarzını sergiliyor. Parkın bankları kırık ve rengarenk seramik parçalarıyla süslenerek büyüleyici bir manzara yaratılıyor.

Gaudí, tasarımlarında yapısal unsurlara referans olarak ağaç dalları ve çam kozalakları gibi doğal malzemeleri Güell Park'ta da ustaca kullanmıştır.

Doğada düz çizgilerin ve dik açıların olmayışı Gaudí'yi derinden etkilemiştir. Bu organik şekilleri Güell Park'ın mimarisine dahil etti.

Gaudí katı yapılar empoze etmek yerine doğayla uyum sağlamayı seçti. Daha az su ve bakım gerektiren yerel Akdeniz bitkilerini harmanladı.

Parkta ikonik semender mozaiği, renkli seramik banklar ve dalgalı yollar dahil olmak üzere çarpıcı taş yapılar bulunmaktadır.

Güell Park, yaratıcılığın, hayal gücünün ve mimari ile doğanın kusursuz entegrasyonunun bir kutlamasıdır.

Özetle, Barselona'daki Güell Park, Gaudí'nin dehasının canlı renkler, organik şekiller ve doğal dünyaya duyulan derin takdirle canlandığı tuhaf bir harikalar diyarıdır. Ziyaretçiler bu büyüleyici alanı keşfedebilir, güzelliğine hayran kalabilir ve kendilerini tarihin en ileri görüşlü mimarlarından birinin yarattığı büyüye kaptırabilir.

9 Nisan 2009 Perşembe, Barselona...

Parkın girişinde ''bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir oduncu yaşarmış ormanın derinliklerinde. Bu oduncunun Hansel ve Gratell adında iki çocuğu varmış.''  Diye başlayan, ”Hansel ve Gratell” masallarındaki pasta evlerini anımsatan iki anıtsal bina ile göz dolduruyor. 1901-1902 yıllarında yapılan bu sevimli binalarda, düz çizgilere ve dik açılara yer verilmeyerek, masalımsı bir hava katılmıştır.


Ana kapının girişinin solunda yer alan bina, servis mekânları olan bir bekleme salonudur. Salonun üstünde, 17 metre yüksekliğinde; hiperbolik, mavi ve beyaz seramiklerle kaplanmış bir kule vardır. Sağdaki bina ise kapıcı evi olarak tasarlanmıştır. İki katı ve bir tavan arası olan bir yapıdır. Barselona yazılarında, yazı ile birlikte kullanılan ender resimlerden biridir.

Gaudi'nin mozaik dragonları


Parkın güneyden girişinin hemen karşısında; üç farklı yükseklikte ya da kotta, teraslarla ayrılmış, çift kollu bir merdivenle karşılaşılır. Sahanlıklarda, organik biçim verilmiş üç bitki havuzu bulunur.

Birinci sahanlıkta mağaralar bulunur. Özel birer tasarım olan her mağara, aslında bir oturma bankıdır. İkincisinde, Katalan bayrağının renkleriyle bezenmiş bir sürüngene rastlarız. Üçüncü sahanlıkta da, Barselona’nın simgesi haline gelmiş, renkli bir ejderha ya da kertenkele bulunmaktadır.

Hemen hemen, bütün hediyelik eşya dükkanlarında, kertenkelenin magnetleri ve bibloları satılmaktadır. Merdivenlerin bitiminde oldukça büyük bir seyir terası bulunmaktadır.

Terasın altında, her birinin yüksekliği 6 metre, çapı 1,3 metre olan, klasik dönem esintili 86 adet kolonla desteklenmiş mağara biçimli bir mekan vardır. Rehberimize göre bu mekan Kapalı Çarşı olarak tasarlanmış.

Kolonların alt kısımları; kırık, renkli seramiklerle kaplanmış, üst bölümü ise rustik taş kaplamadır. Yapının daha büyük olarak algılanması için, dışarıya bakan kolonlar, eğimli  olarak tasarlanmış. Dönemin gelişmeye başlayan ticaret hayatına katkıda bulunan ve iş görüşmelerinin gerçekleşmesini sağlayan bir mekan olarak kullanılmış.


Mekandaki akustik muhteşemdir. Demişti rehberimiz Orhan. Rehberimizden, günümüzde müzikal etkinlikler için de kullanıldığını öğreniyoruz.

Kapalı çarşı olarak tasarlanan ve 100 sütunlu oda olarak bilinen mekanın üstü kapatılırken, yağmur sularını  arıtıp, süzerek, sütunların merkezlerine götürecek drenaj kanalları yapılmış. Muhteşem bir mühendislik harikası ve çözümü...

Kolonlardaki bu kanallar yardımıyla, süzülen ve arıtılan su, yer altına gömülmüş 1200 m3 lük bir su deposunda toplanıyormuş. Bu harika çözüm parkın peyzaj uygulamasında gerekli olan suyu sağladığı gibi, yapılan binalarla çalışanların da su ihtiyaçları da karşılamış. Ben ve özellikle mimar olan eşim, bu teknoloji ve mühendislik harikası çözüme bayıldık.

Terastaki mozaik çalışmaları

Kapalı çarşı olarak tasarlanan 100 sütunlu mekan, sürüngen ve ejderha görülerek merdivenlerle, ”Sala Hipostila”, yani yılanı andıran kıvrımlı bir bank ile çevrili terasa çıkıyoruz.  Park Güell’deki Sala Hipostilanın, yani yılan gibi kıvrım kıvrım kıvrılan kenar banklarının altı, rehberimizin de söylediği gibi, kapalı çarşı olarak tasarlanmış. Kolonlarının merkezlerinde su  kanalları bulunmaktadır. Hem seyir terası, hem de 100 sütunlu oda, sosyal etkinlikler için aranan bir mekan olmuştur. 


Sala Hipostilanın sınırladığı terasta, Gaudi’nin, mühendislik ve teknoloji harikalarından biri karşımıza çıktı demiştim.  Sala Hipostila ve sınırladığı teras, oldukça fazla basamaklı merdivenlerden sonrası için bir dinlenme alanı olduğu gibi, Barselona kenti ile denizin görüldüğü, korunaklı ve muhteşem bir seyir terasıdır.

Teras ya da pazar yeri, parkın tam ortasında kalacak şekilde tasarlanmış. Parkın en güzel yeri, seyir terası olarak tanımlayabileceğimiz bölümü sınırlayan (Sala Hipostila) dalgalı banklardan oluşmaktadır. Rengarenk görünen bu banklar, kıvrılmış binlerce sevimli yılanı andırıyor. Yılan sevimli olur mu? demeyin. Gaudi’nin Sala Hipostilasını gördükten sonra, sevimli olabileceklerine inandık.

Banklar, kırık ve renkli seramik parçalarıyla kaplanarak, muhteşem bir peyzaj ortaya çıkmış. Rehberimiz Orhan'a göre; bu oturma banklarının oluşturulmasında, yalnız süsleme ve estetik kaygısı rol oynamamış.

Gaudi’nin, israfa karşı olan çok koyu bir Katolik olması da rol oynamış. Güeller seramik dalında da üretim yapıyorlarmış. Hem üretilen seramikler, hem de üretim sırasında kırılan ve bozulan seramik parçalarını bütün yapıtlarında kullanmış.

Teras duvarlarında kuş yuvalar

Gaudi’nin, kendisine tahsis edilen arazinin kurak, çorak ,dik yamaçlarla dolu ve çölleşmiş yapısını gördükten sonra, doğa ile uzlaşmayı seçtiğini söylemiştik. Bu uzlaşıyı, parkı gezerken, her adımda gördük ve hissettik. Bazı yerlerde viyadükler ve üzerlerindeki kuş yuvaları; bazı yerlerde de, topraktan, büklüm büklüm fışkıran ağaç gövdeleri gibi  kaya sütunlarıyla düzenlenmiş geçitler karşımıza çıktı.

Gaudi, bütün çalışmalarında dalga formlarından etkilenmiştir. Her zaman özgün tasarımlar, son derece ilginç renkli taşlar, seramikler ve kiremitlerle nefes kesici görünümler sunmuş. Geçme kayalardan yapılmış dalga koridorları hayranlık uyandırıcı.



Gaudi’ye göre mimar; insanların, ekmek ve su kadar gereksinme duyacakları nesneleri, görünmeyen ve hayal dünyalarında var olan gizli tatminleri gidermeliydi. Hansel ve Gratell masalarındaki yapılar bu düşüncenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı . 

Nitekim; yüksek öğrenimini tamamladığı fakülte dekanının, mimarlık diplomasını verirken ”Bir dâhiye mi, yoksa, bir deliye mi diploma verdiğimizi açıkça kestiremiyorum” dediği Gaudi’nin asıl tasarımları elbette ”Bina”lardır.

Ama; parklar, meydanlar, aralarına serpiştirilmiş üç boyutlu objeler, yollar, kent içi köprüler ve alt geçitler, ağaçlar, yaptığı binalarla uyum içinde olmalıdır ve olmuştur.

Gaudi; Güell Parkta, doğa ile uzlaşmayı seçtiği gibi, diğer bütün uygulamalarında da bu tavrını sürdürmüştür. Katalanların Başkenti Barselona’nın, yılda 20 milyon turist çekmesinin de başlıca nedeni, Gaudi ve doğa ile uzlaşarak ortaya koyduğu eserleridir.

Gaudi, doğa ile uzlaşmasının yanı sıra, doğanın bir parçası olarak gördüğü çalışanlarıyla da uzlaşmayı seçen kadirşinas bir mimardır. Nitekim, parktaki dalga koridorunun tavanını destekleyen kolonlardan birinde, çok kahrını çeken çamaşırcı kadının heykelini koyarak, minnettarlığını ifade etmiştir.

Bir mimar ile doğanın nasıl uzlaşı içinde olacağını gösteren Güell Park ilginç bir deneyim oldu tura katılanlar için. Kendimizi bir masal diyarında sandık. Hansel ve Gratel'in dünyasında gezindik bir süre için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder