İSTANBUL'DA BİR VENEDİK KANALI GÖKSU DERESİ

 

Boğaziçi’nin mücevherlerinden biri olan Küçüksu Kasrı’nı görmek için gittiğiniz Göksu'da, kasrı gezdikten sonra, Sabancı Öğretmen Evi’ne doğru yürümeye başlarsanız, Boğaziçi’ne dökülen ve şarkılara konu olmuş Göksu Deresi karşınıza çıkacaktır.

Sabancı Öğretmenevi ile Kıyı Emniyeti tesislerini geçtikten sonra ulaştığınız köprü üzerinden kuzeye bakın lütfen…

Aman Allah’ım! O ne muhteşem görüntü. 

Dersiniz içinizden, ardından ”Çek küreği güzelim uzanalım Göksu’ya,” şarkısını söyleyerek nehir kıyısında yürürken, küçük kotrasında çayını yudumlamakta olan birisine ''kendimi bir an için Hayaller ve Âşıklar Kenti Venedik ile gondolların dolaştığı kanallarda bulduğumu sandım…” duygunuzu açıkladığınızda; 

Daha da fazlası var diyecektir size. Venediklilerin gondol keyfi varsa, Göksu Deresinde de İstanbulluların fasıllı sandal sefası vardır…Arkasından da, Arif Sami Toker’in, zaten içinizden söylemekte olduğunuz, dizelerini hatırlatacaktır.

Bilindiği gibi Beykoz İlçesi, Üsküdar'ın Küçüksu Mahallesi'nden başlar başlar, bir adım ötesi Göksu’dur. I. Mahmut Kağıthane mesiresi isyanı sonrası görkemli günlerini geride bırakınca Göksu kıyısında gösterişli ahşap bir yalı yaptırır.

İşte bu yalı Göksu’nun kaderini değiştirecektir. Ardından Göksu çevresine kır kahvehaneleri birbiri ardına ortaya çıkmaya başlar.

Günlük gezintileri, kayık sefaları, mehtap alemleri, ortaoyunları, fasılları 17. yüzyılda Göksu’yu şehrin sosyal merkezlerinden biri haline getirir.

IV. Murat da kayıtsız kalmaz bu eşsiz semte. Kandilli'ye uzanan servi ormanlarına ev sahipliği yapması nedeniyle Göksu'ya "Gümüş Servi" adını vermiştir.

Nedim, Enderunlu Vasıf, sonrasında Recaizade Ekrem, Ahmet Rasim, Saffeti Ziya, Halit Ziya, Yahya Kemal, Abdülhak Şinasi, Pierre Loti; şiirlerinde, şarkılarında, romanlarında geniş yer ayırırlar Göksu’ya.

Göztepe'nin güney yamaçlarından inen sel yataklarının birleşmesiyle meydana gelir ve tepelik bir alanda hafif büklümler çizerek Küçüksu Çayırı denilen düzlüğün kuzey kenarında denize dökülür.

Aynı ovanın güney kenarından da Küçüksu geçer ve Küçüksu Kasrı yanında denize ulaşır. Bu ikiz akarsuya Batı İlerinde Asya Tatlı Suları denilir.

Bu adlandırma Bizans devrinde Göksu'ya verilen Potamion (küçük ırmak) adından türemiştir.

Bugün Göksu hala güzel ve İstanbul’un nefes alınabilir, içinize çektiğinizde anlatısıyla tarih kokan bir semti. Küçüksu ve Göksu dereleri arasında kendini kısmen muhafaza eden çayırı, Küçüksu Kasrı, iskelesi, kasırla Göksu Deresi kıyısına sırasıyla dizilmiş birbirinden şirin restoranları, çömlekçileri, mısırı, tarihi halat fabrikasıyla Göksu zamana direnmektedir.

1 Eylül 2014 Pazartesi, Göksu İstanbul…

Hem bir balıkçı barınağı hem de iki yakasına konuşlanmış mekânlarda hoş vakit geçirebileceğiniz Göksu Deresi ve çevresi Göksu'nun en güzel yeridir.

Asırlık çınarları, kıyılarında kış aylarında bile yemyeşil kalan ağaçları ile sessiz bir doğa harikasıdır.

Fasıllı sandal sefaları ile şiirlere ve şarkılara konu olmuş Göksu Deresi’nin kuzeyinde Anadoluhisarı, güneyinde Sabancı Öğretmenevi ve Küçüksu Kasrı bulunmaktadır.

Eşim Serap Akıncı ile Küçüksu Kasrı’nı gezdikten sonra Anadoluhisarı Kalesi’ni görmek üzere nehir üzerindeki köprüden geçerken, Göksu deresine bakıyoruz.

‘’Aman Allah’ım! O ne muhteşem görüntü. Kendimi bir an için Hayaller ve Âşıklar Kenti Venedik ile gondolların dolaştığı kanallarda buluyorum.’’

Kendi kendime ‘’Venedik’te gondol sefası varsa, Göksu Deresinde de fasıllı sandal sefası olmalıdır. Dedikten sonra, dere kenarında sıralanmış sandallar ve kotraların fotoğraflarını çekiyorum.

Küçük kotrasında temizlik yapan bir beyefendiye yaklaşarak ‘’ Göksu Deresini Venedik Kanallarına ve kanallardaki gondollara benzettiğimi’’ söylüyorum.

Haklısınız diyor. ‘’Üstelik Venedik gondollarından üstünlüğümüz var. Saltanat kayıklarının birebir düzenlemesi olan kayıklarla fasıllı turlar düzenleniyor.’’

Düzenlenen etkinliklerden birincisi Göksu Deresi içerisinde yapılan sanatsal ve kültürel etkinliklerdir. 1900' Göksu Deresi'nin simgesi, dere boyunca kendini gösteren sandallardı. Bu sandallar arasında, ara sıra yer alan saltanat
kayıkları da ayrı bir renk ve canlılık katarlardı.

İçi kadife kumaşla kaplanmış ve üç kürekçi tarafından çekilen bu sandallar mesire yerine olan ilgiyi arttırırdı. Saltanat mensupları Göksu’daki bu canlılığı paylaşmak üzere buraya gelirlerdi. İkincisi ise, ''Boğaz Sefası'' olarak tanımlanan ve Göksu deresi dışına dek uzanan eğlencelerdi.

Boğaz sefası olarak düzenlenen etkinlikler bitmiş. Ancak, Anadoluhisarı Turizm Kalkındırma Derneği’nin öncülüğünde, Göksu Deresinde, fasıllı sandal sefalarının sürmesi için büyük çaba harcanıyor.

Derenin Boğaziçi’ne ulaştığı ve içinden geçtiği Göksu çayırının çok eski geçmişine, Bizanslıların yaşadığı döneme gidilirse; o dönemde bu alan gür ormanlarla kaplıydı.

Ağaçların arasında su kaynakları vardı. Bu kaynaklardan fışkıran sular Bizanslılarca kutsal sayılıyor, bu sulardan içenlerin hastalıklardan kurtulduğuna, günahlarından arındığına inanılıyordu. Onun için her su kaynağının başına bir ayazma yapılmış, bu ayazmalara da koruyucu aziz tasvirleri konulmuştu.

Nehrin Boğaziçi’ne döküldüğü yerin güneyinde Sabancı Öğretmenevi bulunmaktadır. Tam karşısında Rumelihisarı Kalesi, kuzeyinde ise Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yer aldığı muhteşem bir manzarası sizi alır götürür hülyalara. Öğretmenevine komşu olan Kıyı Emniyet Anadolu Hisarı Eğitim Tesisi de kahvaltı edebileceğiniz güzel mekânlardan biridir.

Hisar Caddesi geçildiğinde de Göksu Marine Balık ve Ocak Başı Restoran karşımıza çıkar. İstanbul’un seçkin mekânlarından olan ‘‘Göksu Marine Restaurant’’ Türk ve dünya mutfağından yemekler sunmaktadır.

Sunduğu lezzetleri, kapalı mekânda bir tekneyi andıran çok özel dekorasyonu, bahçesinde rengârenk mevsim çiçekleri, canlı müzik etkinlikleri, fasıllı sandal sefaları, güler yüzlü personeli ile verdiği hizmet anlayışıyla, misafirlerini en iyi şekilde ağırlamaya devam ediyor.

Eşimle ben, Göksu’yu en iyi tanımlayan Arif Sami Toker’in dizelerinden bir bölümünü mırıldanarak Ocakbaşı Restoran'a uğradık. Lezzetli yemeklerinden bazılarını tadarken pikapta dönen plakta;

Çek küreği güzelim uzanalım Göksu’ya,

Gün inerken dönelim süzülelim Göksu’ya,

Karşımda güzel Bebek bakarken dolgun aya,

Su üstünde sekerek süzülelim Göksu’ya,

Mavi bir cennet gibi uzanıyor Marmara,

Bizde cennetten geçip uzanalım Göksu’ya

Şarkısı çalıyordu...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder