MAVİ SERAMİKLER KENTİ DELFT AMSTERDAM

 


“Delft Mavisi” adı verilen seramikleriyle ünlü Delft, Hollanda’nın tarihi ve huzurlu kentlerinden biri olarak tanımlanıyor.

Amsterdam'ın yaklaşık 70 km güneybatısında bulunan Delft'te yerleşim 11. yüzyılda Delft Kanalı etrafında başlamış. Dar sokakları, kanalları ve tarihi yapılarıyla turistler için ulaşılması gereken popüler bir kent.

Eğitim ve öğretim aylarında, Delft Teknoloji Üniversitesi öğrencileriyle cıvıldayan Delft, kanallarıyla Venedik’i andıran huzur verici bir atmosfere sahip.1842 yılında kurulmuş olan Üniversite, Hollanda’nın en eski ve en büyük teknoloji üniversitesi olarak biliniyor.

Gezilecek yerler arasında şunlar bulunuyor:

1) Delft Meydanı (Markt): Kentin merkezinde yer alan bu meydan, tarihi binalar ve kafe/restoranlarla çevrili. Burada keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz.

2)Nieuwe Kerk (Yeni Kilise): 15. yüzyılda inşa edilen bu gotik kilise, Delft’in sembollerinden biridir. Kilisenin kulesine çıkarak şehri kuşbakışı görebilirsiniz.

3)Oude Kerk (Eski Kilise): Delft’in en eski kilisesi olan Oude Kerk, 13. yüzyılda inşa edilmiştir. İçinde sanat eserleri ve tarihi mezar taşları bulunuyor.

4)Prinsenhof Müzesi: Bu müze, Hollanda’nın bağımsızlık mücadelesinin önemli figürlerinden biri olan Prens Willem Van Oranje’nin yaşadığı yerdir. Tarih ve sanat severler için ideal bir ziyaret noktasıdır.

5)Delft Mavisi Seramik Atölyeleri: Atölyeleri ziyaret ederek bu geleneksel el sanatını yakından görebilirsiniz.

6)Beestenmarkt Meydanı: Restoranlar ve kafelerle çevrili bu meydan, canlı bir atmosfere sahiptir. Akşam yemeği için ideal bir yerdir.

7)Delft Kanalları ve Köprüleri: Delft’in kanalları, romantik yürüyüşler ve fotoğraf çekimleri için harika bir seçenektir.

Unutmadan, Delft Teknoloji Üniversitesi’nin kampüsünü de gezebilirsiniz. Keyifli bir ziyaret dilerim.


    21 Ekim 2014 Salı, Delft…

Büyük Hollanda turumuz devam ediyor. Amsterdam’ın cennet köylerinden biri olan Volendam’dan 80 kilometre güneybatısında olan Delft kentine gitmek üzere tur otobüsümüzdeki yerimizi alıyoruz.

Delft’in yaklaşık 20 km güneydoğusunda da Hollanda’nın en büyük liman kenti olan Rotterdam bulunuyor. Delft ’ten sonraki rotamız Rotterdam olacak.

Her zaman olduğu gibi rehberimiz Can İriliş önce yoklama yapıyor, sonra da açıklamalarını sürdürüyor. Delft daha çok günübirlikçi turistlerin uğrak yeri olan ve onun dışında üniversite öğrencilerine ev sahipliği yapan büyüleyici, düzenli ve huzur verici bir yerdir. Diyor ve ekliyor.

Ayrıca belirtmek isterim ki, benim en sevdiğim yaşanılası yerlerden biridir bu kent. Sevimli dar sokakları ve cetvelle çizilmiş gibi sıralanan kanalları ile biraz Brugge kentini anımsatıyor.

Sonraki günlerde, Paris’ten Brüksel’e giderken uğrayacağımız Brugge kenti, kuzeyin Venedik kenti olarak bilinir. Aynı tanımlamayı biraz da Delft için yapabiliriz. Bir başka deyişle, Delft kentinde biraz da Venedik havası vardır. Diyen rehberimiz devam ediyor.

Unutmadan söylemeliyim, bir de dillere destan mavisi vardır. ‘’Delft Mavisi’’ diye adlandırdıkları ve seramiklerinde kullandıkları tatlı bir mavidir bu. Öyle ki, şehir merkezinin hemen girişinde, Delft Mavisi rengindeki camdan yapılmış kocaman bir kalp maketi bu tatlı mavinin mükemmel bir uygulamasıdır.

Rehberimize göre, Delft seramiklerini de unutmamamız gerekiyor. Özellikle 17. ve 18. yüzyılda çok revaçtaymış Delft seramikleri. Seramikçiler, iyi kalitedeki karoları kullanarak, Delft mavisi boya ile desenlerin gölgelerini çiziyorlar. Delft mavisinin tonlarıyla da belirginleştirerek bu seramikleri oluşturuyorlar. Karoların boyanması bittiğinde 1000 derecede fırınlanıyormuş.

Bu işlemdeki kalaylı sır, beyaz şeffaf ve camsı bir şekle dönüşüyor ve mavi boya çökerek kalaylı sırın içine işliyormuş. Mavi rengin yanı sıra turuncu, sarı ve yeşil renklerin de kullanıldığı Delft seramiklerine de rastlamak mümkünmüş. Delft seramikleri el yapımı olduğundan oldukça pahalıdır diyor rehberimiz.

Özellikle İstanbul’daki Metro ve Marmaray İstasyonlarındaki İznik Vakfı çinilerini görmüş biri olarak, Delft seramikleri ilgimi çekiyor. Delft ’e gidince görmek istiyorum.

Rehberimizin tanıtıcı sohbetlerinden, zamanın akışının farkına varmamıştık. Volendam’dan ayrılalı yaklaşık 2 saat olmuş, sisler içinden Delft’in göğe yükselen ünlü saat kulesi de kendini göstermişti. Sağımızda ve solumuzda kanallar yer alıyordu.

Küçük tonajlı gemilerin işleyebileceği büyüklükte bir kanal üzerindeki köprüden geçtikten bir süre sonra, tur otobüsümüz saat kulesinin üzerinde bulunduğu kilisenin yanında duruyor.

Restorasyona girdiği anlaşılan kilisenin avlusu tahta perdelerle çevrilmiş. Perdeler üzerinde de, sonradan öğrendiğime göre, Hollanda’nın ilk kurucu lideri olan Oranje Prensi William’ın portreleri işlenmişti.

İleride sol tarafta da rehberimizin anlattığı gibi, kentin girişindeki Delft mavisi camdan yapılmış büyük boyuttaki kalp heykeli duruyordu.

Delft’in sembolü sayılabilecek bu heykelin yanında hem eşimin, hem de benim fotoğraflarım çekiliyor. O anı ölümsüzleştiriyoruz. Belediye Sarayının bulunduğu meydana girmeden konuklarını karşılayan bu muhteşem Delft mavisi camdan yapılmış maket kalp vakfının tanıtımı için de oldukça yararlı olmuştur diye düşünüyorum.

Fotoğraflar çekildikten sonra, hemen ileride ve sağdaki Delft Meydanına giriyoruz. Oldukça büyük olan meydanın karşı tarafında, bizim saray olarak tanımladığımız, Belediye Binası yer alıyor.

Meydana girişin sağ tarafında da, bir türlü fotoğraf karelerine sığdıramadığım bir kilise ile göğe yükselen bir saat kulesi yer alıyordu.

Belediye Sarayı, Rönesans Mimarisinin bir uygulaması olarak biliniyor. Diğerlerine göre farklı bir mimarisi olması yönünden gerçekten ilgi çekici bulunuyor. Belediye Sarayı olarak kullanılmadan önce, Prens William of Orange burada kalıyormuş

Bağımsız Hollanda’nın kuruluşunda, birinci derecede etkili olan, Orange Prensi William’dır. Diyor rehberimiz. 16. yüzyılda, savaş ve miras yoluyla, Alçak Ülkeler diye bilinen Hollanda toprakları Kutsal Roma İmparatoru V. Karl’ın eline geçti. Oysa Hollandalılar bağımsızlık istiyorlardı.

1548 yılında V. Karl Hollanda’nın Onyedi Vilayetleri’ne özerklik verdi. Ancak V. Karl’ın oğlu II. Felipe babasının tersine Hollanda’ya taviz vermeme taraflısıydı. Çok dindar bir Katolik olan II. Felipe Hollanda’da yayılmaya başlayan Protestanlıktan memnun değildi. Protestanlık Papalığı tehdit ediyordu.


Hristiyanlığın en büyük üç ana mezhebinden biriydi Protestanlık. 16. yüzyılda Martin Luther ve Jean Calvin’in öncülüğünde, Katolik Kilisesine ve Papa’nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketinin sonucunda doğmuştu. Katolik ve Ortodokslar gibi ruhanî başkanları yoktu.

Bu durumdan hoşlanmayan Felipe, Hollanda’yı ağır yasalarla yola getirmeye çalıştı, ağır vergiler koydu. Bu sert yönetim koşulları Hollanda’da ayaklanmalara yol açtı. Liderliğini de Oranje Prensi William yaptı.

Ayaklanmalar 1568-1648 yıllar arasında devam etti. ''Seksen Yıl Savaşları'' adıyla anılan bu ayaklanmalar sırasında, 1579 yılında 7 Protestan ağırlıklı Hollandalı eyalet bir araya gelerek Utrecht Birliği’ni kurdular. Bu eyaletlerin arasındaki Oranje Prensliğinin Prensi olan I. Willem Hollandalı isyancıların başına geçti.

Günümüzdeki Hollanda kraliyet ailesi olan Oranje-Nassau Hanedanı böylece I. Willem tarafından kurulmuş oldu.

Utrecht Birliği zamanla Yedi Birleşik Alçak Ülkeler Cumhuriyetine dönüştü. Bu cumhuriyet günümüzdeki Hollanda’nın çekirdeğini oluşturdu. Rehberimizin bize anlattıkları bu bilgiler oldukça yararlı oldu ve Belediye Binası oldukça anlam kazandı.

Eskiden Prens William’ın konutu olan Belediye Sarayı’nın tam karşısında yeni kilise olarak adlandırılan küçük bir kilise var. Yeni kilise dendiğine bakmayın. Yapım yılı 1496 olan kilisede, Utrecht’ deki kiliseden sonra, Hollanda’nın ikinci en yüksek saat kulesi bulunuyor.

Giriş ücretinin 3 € olduğu bu yüksek saat kulesine çıkıp, şehri tepeden izlemek mümkün. Öyle ki, açık havalarda, kilisenin kulesinden Amsterdam, Leiden, Rotterdam ve Hague şehirlerini izlemek bile gerçekleşebiliyormuş.

Yeni kiliseden alacağınız giriş bileti ile eski kiliseyi de gezebiliyorsunuz. Eski kilisenin yapım yılı 1246. Bu nedenle meydandaki kilise, yeni kilise adını almış. Eski kilisenin iç süslemeleri bir harika diyor rehberimiz.

Hem havanın yağmurlu ve kapalı olmasından, hem de kısıtlı zamanımızdan ötürü kiliseleri gezemedik, kuleye de çıkamadık.

Rehberimiz tarafından da anlatıldığı gibi, ‘’Delft Mavisi’’ diye adlandırdıkları seramiklerinde kullandıkları tatlı bir mavileri var. Bu nedenle, el yapımı seramikleri hediyeliklerin en iyisi olarak tanımlanıyor. Rehberimiz bunlardan almamızı öneriyor. Meydanda Delft’in ünlü seramiklerini satan birkaç dükkân var.

Eşim, seramik dükkânları ve eczanelerde araştırma yaparken, ben de Delft’in ara sokaklarına daldım. Önce, henüz kapanmamış bir süper market bulup 2 litrelik sulardan aldım. Daha sonra da bu şehrin harika kanallara sahip olduğunu fark edip arka sokaklarında kaybolmayı tercih ettim. Hollanda’nın kendine özgü yapılanması burada da kendini gösteriyordu. Delft de bir kanallar kentiydi. Delft, sessiz sakin bir kent ama arka tarafları Brugge gibi.

Zamanın ilerlediğini fark edince, tekrar ana meydanına dönüp, açık olan bir mağazaya girip porselenlerine baktım. Arkasında el yapımı olduğu yazılı lale şeklinde çok hoş kupa bardaklar 1,5 € idi. Ancak, İstanbul’daki evimizde yeterli sayıda kupa olduğunu hatırlayınca, almadım.

Bize ayrılan serbest zaman süresi de dolmuş olduğundan, tur otobüsündeki yerlerimizi alarak Rotterdam’a doğru yola çıktık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder