Simi-Sömbeki Adası Rodos

Ege’de 12 Adaların bir parçası olan Symi ya da Sömbeki Adası, Roma İmparatorluğu'ndan sonra Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olmuş. 1373'te St. John Şövalyeleri tarafından ele geçirilen Simi Adası, 1522′de Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetine girmiş ve Rodos sancağına bağlı bir kaza olmuştu.

1522’den 1912 yılına kadar Osmanlı Devleti tarafından 400 yıl yönetilmiş olan Simi, diğer On iki Adalar ile birlikte, 1912’de İtalya yönetimine girmiş. 1948 yılında da savaş tazminatı olarak Yunanistan’a verilmiş.

Rodos’un 40 km kuzeyinde bulunan Simi, 10 km uzunluğunda, 9 km genişliğinde olup yaklaşık 58 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip küçük bir ada. Rodos'un 4o km kuzeyinde olan Simi, Bozburun Yarımadası'nın 6,5 km, kardeş şehri olan Datça'dan 8 km batıda yer almaktadır.


İyi bir yüzücü, Datça'dan denize girdikten sonra, yaklaşık 2,5-3 saat sonra Simi kıyılarında olabilir. Burnumuzun dibindeki bu adanın önce İtalyanlara sonra da Yunanistan’a bırakılmış olması, II. Abdülhamit’in donanma korkusu nedeniyle, Osmanlı Donanmasını Haliç’te çürütmüş olmasından kaynaklandığını söyler bir çok Tarihçi.

Coğrafi yakınlıkları ve kültürel bağları nedeniyle, Datça ile Simi kardeş şehir ilan edilmişler.

Simi-Sömbeki adasını bu kadar ünlü ve çekici kılan Yunan Mitolojisidir. Adı, Yunancada kullanılan ''Simi-Syme” sözcüklerinden, yani bir su perisinden gelmektedir.

Yunan mitolojisine göre Rodos Adası’nda, adına şehir kurulan Lalysos’ın kızı Syme, saçları başaklar kadar sarı, gözleri denizler kadar mavi, güzeller güzeli bir Nympha’dır. Nympha, Yunan mitolojisinde Nymphalar doğanın ruhlarını temsil eden dişi varlıklar olup, genellikle su kaynakları, pınarlar, çeşmeler, ormanlar ve dağların yakınında yaşadığına inanılan doğa ruhları-su perileridir. 
Genellikle genç, güzel ve zarif olarak tasvir edilirler. Bu mitolojik figürler, doğanın güzelliklerini ve canlılığını sembolize ederken, aynı zamanda doğanın koruyucuları olarak da görülürler. Hikayelerde sıkça tanrılarla ya da kahramanlarla etkileşimde bulunurlar.

Adını su perisinden alan bu adada doğal su kaynaklarının bulunmaması oldukça ilginç. Simi'de tarım yapılamadığı gibi yeşillik bulmak zor. İçme suyunu Rodos’tan sağlayan Simi’nin nüfusu, 1950’lerden sonra, 20.000’lerden 2500’lere kadar düşmüş.

Simi, yıl boyunca çeşitli festivallere ev sahipliği yapar. Örneğin, yaz aylarında düzenlenen Symi Müzik Festivali, yerel ve uluslararası sanatçıların konserleriyle adanın tarihi mekanlarını canlandırır. .Ayrıca, Yemek Festivali, geleneksel Yunan mutfağını tanıtmak için düzenlenir ve ziyaretçilere yerel lezzetleri tatma fırsatı sunar.

Simi'nin neoklasik mimarisi, pastel tonlarda boyanmış evleri ve tarihi yapıları, adayı diğer Yunan adalarından ayıran özelliklerdir. Panormitis Manastırı gibi önemli dini yapılar, Ortodoks dünyasında hac yeri olarak kabul edilir.

Simi Adası'nın mimarisi oldukça etkileyici ve kendine özgüdür. Simi evleri, klasik öğelerin Ege coşkusuyla yeniden yorumlandığı, neoklasik bir anlayışla tasarlanmıştır. Evler genellikle gökkuşağının pastel tonlarında boyanmıştır, bu da adaya canlı ve çekici bir görünüm kazandırır.


Evlerin cepheleri sütunlar ve plasterlerle hareketlendirilmiş, kapı ve pencere lentoları ise antik çağ mimarisinden izler taşır. Korsan saldırılarına karşı savunma amacıyla tasarlanmış dar pencereler ve kemerli tavanlar, evlerin tarihi dokusunu korur biçimli "öküzgözü" adı verilen pencereler, dekoratif amaçlıdır ve Simi evlerinin karakteristik bir özelliğidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Paris Sen Nehri

Deniz ve Kültür Başkenti Muğla

Küresel Portekiz İmparatorluğu