Sömbeki (Simi) Adası izlenimleri 2
Osmanlı döneminde "Sömbeki" olarak anılan adanın bu ismi Sömbek adı verilen adanın balıkçı teknelerinden gelmişti. Sömbeki halkının en eski mesleği sünger avcılığı olup, on yıllarca adanın ekonomisine katkıda bulunmuş. Yunanistan’da Sünger avcılığı antik döneme kadar gitmektedir. Özellikle Roma vatandaşları tarafından yaygın olarak banyolarda kullanılan vazgeçilmez bir malzemeydi.
Rehberimiz ''Ada halkının en eski mesleklerinden biri sünger avcılığıdır. Süngerler, su diplerinde yaşayan basit yapılı omurgasız hayvanlar olup, antik dönemden beri banyolarda kullanılan vazgeçilmez bir malzeme olmuştur.'' dedikten sonra ''lütfen beni izleyiniz'' dedi.
Dükkan sahibi, öncelikle, kalın bir CD boyutlarındaki süngeri su dolu kovaya daldırıyor. Sonra da grubun dikkatini kendisine vermesini istedikten sonra, yaklaşık bir litre suyu emdiğini sandığım süngeri gruptakilerin şaşkın bakışları altında kovadan çıkarılıyor. Bu görsel şölenden sonra Sömbeki’ deki sünger avcılığı anlatıyor.
Sünger avcılığı yüzyıllardır yapıla gelmektedir. Eski devirlerde çıplak dalgıçlar 20 metre derinliğe inerek kesici aletlerle süngerleri alt taraflarından keserlerdi. Su basıncından dolayı çoğu göğüs hastalıklarına tutulurdu. Sonraları denizin dibini sürtme ağlarla tarayan balıkçı tekneleriyle bol miktarda sünger toplanmaya başlandı. Ancak bu yöntem genç süngerleri de kopardığından zararlı sonuçlar doğurdu.
Günümüzde sünger avcılığı dalgıç elbiseleriyle yapılmaktadır. Bu yöntemle avcılar süngerleri inceleyerek kaliteli olanlarını toplarlar. Toplanan süngerler temizleme ve kurutma işlemlerinden sonra piyasaya sürülür. Süngerler, Latince, Porifera; su diplerinde, kayalar, hayvan kabukları veya zemin üzerine yapışarak yaşayan basit yapılı, omurgasız hayvanların bir şubesidir. Parlak sarı, turuncu, kırmızımtırak, siyah ve menekşe renkli olabilirler. Belli bir şekilleri yoktur.
Süngerler vazo, kadeh, torba, boru, çalı gibi muntazam olmayan kümeler meydana getirirler. Hakiki doku ve organları yoktur. Duyu, sinir ve hareketi sağlayan hücreleri bulunmadığından yapıştıkları zeminlerde sabit yaşarlar. Hayvanlardan çok bitki hissini verirler. Boyları birkaç milimetreden, 3 metreye kadar değişir.
Sünger ve sünger avcılığı konusundaki bilgilendirmeden sonra rehber grubu serbest bırakıyor. Biz de körfezin kuzey yakasında, doğuya, saat kulesine doğru yürüyoruz. Tekne olur da balıkçılık olmaz mı? Simi’yi ziyaret eden konuklar için olmazsa olmazlardan biri de deniz ürünlerinden tatmak. Biz de bu tatları denemek istiyoruz. Nitekim biraz daha ilerleyince, deniz ürünlerinin tadıldığı en ünlü restoran ‘’Manos’’, limana karşı yerini almış olarak karşımıza çıkıyor.

Manos, Simi’nin adını Türkiye’de duyuran bir mekân olarak biliniyor. Türkiye’den de oldukça çok ünlü gidiyor Simi’deki Manos’a. Restorana adını veren Manos; sıcak, samimi, heyecanlı ve tabii ki işinin ehli bir adam olarak biliniyor.
Ünlendikçe, kaçınılmaz olarak, kendisini ve restoranını eleştirenler artmış. Fiyatlar yükselmiş. Yüksek sezonda boş yer bulmak imkânsız olmalı dense de, biz önünden geçerken bir hayli boş masa vardı. Fiyatların oldukça yüksek olması boş masaların nedeni olmalı…
Manos’ un fiyat politikasını bildiğimizden, önünde eşimin fotoğrafını çekmekle yetindik. İyi ki öyle yapmışız. Saat kulesini geçtikten sonra Simi’nin diğer koylarından biri önünde bulunan restoranda bir kişi için istediğimiz deniz ürünleri tabağı, salata ve sofra şarabına 40 Euro ödedik.
Yemeğimizi yedikten sonra, limanın güney kıyısına, feribottan indiğimiz yere döndük. Feribot yerinde yoktu ve saat 15,00 civarındaydı. Simi belediye otobüslerinin kalktığı yerde güneşten korunacağımız banklarda otururken feribotu konuştuk. Saat 14,00 ben feribotun gittiğini görmüştüm. Ancak, gerek otelde bize aktarılan eksik bilgi, gerekse Yeşil Marmaris Turizm’in rezervasyonunda geri dönüş saatimiz 16,15 idi. Feribotun olmayışına bir anlam verememiştik.
Çevremizde bulunan dükkân sahiplerinden birine feribotu sorduğumuzda, gitmiş olduğunu ve geri gelmeyeceğini söyledi. Ardından da limanın karşı kıyısında bulunan diğer feribotun saat 16,15’de kalkacağını vurguladı. Kalkış saatine de çok az zaman kalmıştı. Adeta koşarcasına ve adrenalimiz yükselmiş olarak feribotun girişine ulaştık ama bir önceki feribotun dönüş biletlerini kabul etmediler. 27 Euro ödeyerek yeni biletler aldık da kendimizi feribota atabildik. Ne olmuştu da bu durum ortaya çıkmıştı.
Otelde rezervasyonumuzu yapan görevliden sonradan öğrendiğimize göre, Simi’ye götüren feribot, Simi’de 3 saat kaldıktan sonra geri dönüyormuş. Verilen rezervasyon biletinde bu bilgiler yoktu. Üstelik yanlış ya da eksik bilgilendirilmiştik. Neredeyse Simi’de gecelemek zorunda kalacaktık. Ekstra otel masrafı çıkacağı gibi ertesi gün rezervasyonumuz olan Lindos’a da gidemeyecektik.
Her neyse, oldukça bilgilendirici ve oldukça heyecanlı bir Simi gezisi gerçekleştirdik. Lindos Gezisi anılarında buluşmak üzere…
Yorumlar
Yorum Gönder