Sömbeki (Simi) izlenimleri 1


2 Eylül 2015 Çarşamba, Sömbeki Rodos…

Rodos’ta 4. Günümüz. Simi ya da Osmanlıdaki adıyla Sömbeki Adası'nı keşfe çıkacağız bugün. Konakladığımız Hotel Sun Beach Resort Kompleks kanalı ile Simi Adası için rezervasyon yaptırdık dün. Sabah saat 07,00’de kalkarak sıkı bir kahvaltı yaptık, ki saat 08,00’de otel önünde olmalıyız.

Bu arada, Yeşil Marmaris Turizm yetkilileri de 08.09.2015 günü için yanlışlıkla yaptırdığım Simi rezervasyonunu 05.09.2015 Cuma günü için yeniden düzenlediler. Her iki tura da katılıp, Sömbeki adasını daha iyi tanımaya karar verdik.

Üstelik bugünkü turda Commercial Harbour olarak bilinen ticari limana gidiş-geliş transferlerimiz şirket tarafından karşılanacak. Ayrıca Simi’de rehberlik hizmeti de alacağımız söylendi. Rehbere bağlı olacağımız bu turda edindiğimiz bilgilerle, Cuma günkü turumuzda Simi'yi rehbersiz gezme olanağı yakalamış olduk.

Şirkete ait bir otobüsle, otelimizin önünden alınarak, saat 09,00 da kalkan feribota transfer ediliyoruz. Oldukça büyük olan feribot tam bir ana baba günü. Sanki Rodos’taki herkes Simi Adası’na gidiyor. Feribotun kapalı alanı oldukça lüks ve donanımlı olup, mokasen koltuklar ve önlerindeki masalarla rahat edilecek bir ortam. Feribotun üst katı açık olup, güneş ışınlarının olumsuz etkilerinden kurtulmak için tentelerle örtülmüş. Fotoğraf çekebilmek için, ben üst katı tercih ederken eşim alt katta yerini aldı.

Feribot Rodos’tan uzaklaşırken, özellikle Old City Rodos ile ilgili, bir hayli fotoğraf çektim. Karadan yeterince uzaklaştığımızda, önce Google haritalardan sonra da daha önce derlediğim notlardan Simi Adası’nı tanımaya ve anlamaya çalışıyorum. Her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği bu küçük adayı ve adaya olan ilginin sırrını çözmeye çalışıyorum.

On iki adalar zincirinin bir parçası olan Simi’nin, Ege ile Akdeniz’in birleştiği noktada, Hisarönü Körfezi içerisinde bulunmakta olduğunu öğreniyorum. Reşadiye ve Bozburun yarımadalarına 6,5 km. uzaklıkta olan Simi Datça tarafından kardeş şehir olarak ilan edilmiş. Belirli günlerde Datça’dan kalkan feribotlarla, kuş uçuşu 8 km uzaklıktaki Simi'ye 20-30 dakikada ulaşmak mümkünmüş.

Rodos’un 40 km kuzeyinde bulunan Simi ya da Sömbeki, 10 km uzunluğunda ve 9 km genişliğinde olup, yaklaşık 58 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip küçük bir ada. Adayı bu kadar ünlü ve çekici kılan, adını Yunan mitolojisindeki çekici tanrıçalardan almış olması. Symi-Simi adı, “Syme” adlı bir Nymphaeum yani bir su perisinden gelmektedir.

Rodos Adası’nda adına şehir kurulan Lalysos’ın kızı Simi'nin saçları başaklar kadar sarı, gözleri denizler kadar mavi, güzeller güzeli bir Nympha’dır. Kendisine âşık olan denizlerin korkutucu kahramanı Glaukos tarafından kaçırılarak, Rodos’tan pek de uzak olmayan, kendi adı verilecek olan bir adaya götürülür. Glaukos bu adada sevdiği su perisi adına bir kent kurar. O gün bu gündür ada Simi olarak anılmaktadır. 


İnternet ve elimdeki notlardan adanın gizemini çözmeye çalışırken, Türkiye Ege kıyılarındaki Bozburun yarımadasına birkaç kulaç uzaklıktan geçmeye başladı feribotumuz. Çok iyi bir yüzücü olmadığım halde, atlasam Bozburun’a kadar rahatlıkla yüzebilirim diye düşündüm. Burnumuzun dibindeki bu adanın önce İtalyanlara sonra da Yunanistan’a hediye edilmesi İkinci Abdülhamit'in, denizcilerin kendisini tahttan indirecekleri kaygısıyla, donanmayı Haliç'te çürümeye bırakmış olmasıdır. Diye not düşmüşüm önceki hazırlıklarıma.

Bozburun Yarımadası kıyılarından sonra Hisarönü Körfezi’ne giriyor feribotumuz. Bir süre sonra da tamamıyla çıplak, neredeyse hiç yeşilliğin olmadığı bir kaya parçası üzerindeki Simi görüş alanımıza giriyor. Hayal kırıklığına uğruyor ve Simi’ye her gün en az iki feribotun Rodos’tan binlerce ziyaretçi taşımasını da anlamakta zorluk çekiyorum.

Feribotun adaya bakan tarafında hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışıyorum. Derken küçük bir koyda, arkasındaki yamaçlar bütünüyle kel, birkaç ağacın bulunduğu turistik bir tesis görüyorum. Koya bir yelkenli demirlemiş. Nihayet Simi’nin yapılandığı körfez uzaktan görünüyor. Yaklaştıkça, neredeyse çıplak tepelerin eteklerine konuşlanmış yapılar kendini gösteriyor. Notlarıma tekrar göz gezdirdiğimde, adını su perisinden alan bu adada doğal su kaynakları yoktu. İçme suyunu da Rodos'tan alıyormuş. En büyük sorunu su olan Simi’nin nüfusu, 1950’lerden sonra, 20.000’lerden 2500’lere kadar düşmüş.

Feribotumuz U biçimindeki Simi Körfezi’ne giriyor yavaşça. Sol yamaçta bonbon şekeri gibi dizilmiş evler görüyor ve fotoğraf karelerimde yerlerini alıyorlar. Feribot ilerleyip, demirleyeceği yere yaklaştıkça adanın gizemlerinden birinin daha ortaya çıkışına tanık oluyorum.

Körfezi ve yamaçlarında yer alan yapılar bana bir antik tiyatro ve sahnesini anımsatıyor. Sahne olarak körfezi baz alırsak, yamaçlarda bulunan merdivenlerde pastel renkli evler sıralanmış. Demek ki antik bir tiyatronun basamaklarında yer alan pastel renkli evlerin her birinin sahnesinde, U şeklindeki Simi körfezi olacak şekilde özenle sıralanmış olmasıdır diye düşünüyorum. Birden hayal kırıklığım sona eriyor.

Körfezin güney yamacında feribottan iniyoruz. Bizi karşılayan herhangi bir rehber yok, 20-30 kişilik grupları karşılayan rehberler var. O gruplardan birinin peşine takılıyor ve güney yamaçtaki pastel renkli evlerin arasındaki sokaklardan birine giriliyor.

Rehber çevresinde toplanan gruba ada ve yapılarla ilgili bilgi veriyor. Ada, Roma İmparatorluğu ve daha sonra Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olmuş. 1373 senesinde St. John Şövalyeleri tarafından ele geçirilen Simi Adası, 1522′de Rodos’un fethedilmesiyle Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetine girmiş ve Rodos sancağına bağlı bir kaza durumuna girmiş.

1522’den 1912 yılına kadar 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan Simi, diğer On iki Adalar ile birlikte, 1912’de İtalyanlar tarafından işgal edilmiş. Faşist Mussolini'nin yazlık olarak kullandığı Simi, Mihver Devletlerinin İkinci Dünya Savaşı'nı kaybetmesi üzerine, 1948 yılında savaş tazminatı olarak Yunanistan’a verilmiş. Burnumuzun dibindeki bu adanın önce İtalyanlara sonra da Yunanistan’a bırakılmış olması, II. Abdülhamid’in donanma korkusu nedeniyle, Osmanlı Donanmasını Haliç’te çürütmüş olmasıdır.

Durmadan fotoğraflarını çektiğim yamaçlarda sıralanmış evlerin büyük bölümü çok eski olmasına rağmen, Adanın geleneksel tarzına son derece uygun olarak restore edilmiş. Genellikle iki katlı ve gökkuşağının yedi rengi ile boyalı Simi evlerinde; kemer tavanlı odalar, korsanlarla savaşmaya uygun dar pencereler, eski baca ve şömineler eskilerin karakteristikleri aynen korunmuş. 


Simi mimarisi, ilkçağa damgasını vuran klasik öğelerin, Ege coşkusallığı ile yeniden yorumlandığı Neoklasik bir anlayışla var edilmiş. Evlerin tapınak görünümlü üst örtüleri, sütun ya da plasterler ile hareketlendirilmiş cepheleri, ilkçağ mimarisinden izler taşıyan kapı ve pencere lentoları Simi mimarisinin dışa yansıyan klasik yüzü.

Simi evlerinin bir ilginç özelliği de çatı altında kullanılan daire biçimli “öküzgözü“ adı verilen tepe pencereleridir. Çoğu yapı içine hava ve ışık girmesini sağlayacak açıklığı dahi olmayan bu pencereler yalnızca dekoratif amaçla kullanılmış. Öküzgözü adı verilen bu yuvarlak pencereler Symi evlerinin adeta nazar boncuklarıdır diyor rehberler.

Eşim rehberi dinlerken ben de oldukça büyük bir eğime sahip olan arka sokaklarına giriyorum hızlıca. Her köşe başında kartpostallık başka bir manzara, başka bir sürprizle karşılaşıyorum. Yamaçlardaki arka sokaklarda dolaşmaktan ayrı bir keyif aldığımı hissediyorum. Sıcaktan bunalmama rağmen, daracık basamaklardan, şehrin eski merkezine doğru tırmanıyorum. Gördüğüm manzara yorgunluğuma değdi. Sözün kısası, Simi Adası’nı, turkuaz denizi ve lezzetli mutfağından çok, görenlere yaşattığı eşsiz mimari şöleni görmelisiniz diyorum.

Simi evlerinin pek çoğu İkinci Dünya Savaşı’nda zarar görmüş ve göçlerle birlikte sahipsiz kalmış. 2000’li yılların başında yeniden onarılmaya ve aslına uygun biçimde hayata döndürülmeye çalışılmış. Adaya yerleşen İngiliz kökenli Avrupalı aileler Simi mimarisinin yeniden can bulması ve popülerleşmesinde büyük rol oynamışlar. Günümüzde evlerin boyanacağı renk, onarımda kullanılacak malzeme gibi her türlü uygulama koruma kurulunun vereceği özel bir izinle gerçekleşiyormuş.

Başlangıçta hayal kırıklığı yaşadığım Simi ya da Sömbeki Adasına bazı gezginler küçük cennet diyorlar. Pek cennetlik hali yoksa da oldukça fazla ilgi çeken bir mekân. Gizemini bir sonraki yazı dizisinde anlatmaya çalışacağım.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Paris Sen Nehri

Deniz ve Kültür Başkenti Muğla

Küresel Portekiz İmparatorluğu