Sevilla Katedrali Endülüs

1401–1528 yılları arasında, eski bir caminin yerine Gotik tarzda inşa edilen Sevilla Katedrali, Geç Gotik mimarinin en büyük örneklerinden biridir. Aynı zamanda Rönesans ve Mağribi etkileri de taşır.

Sevilla Katedrali yapılana kadar Ayasofya dünyanın en büyük katedraliydi.

Ayasofya, Doğu Roma’nın ruhunu Osmanlı’nın gölgesinde taşırken; Sevilla Katedrali, Endülüs’ün İslami mirasını Gotik ihtişamla örter. Her ikisi de geçmişin izlerini silmeden, yeni anlamlar inşa eder.

Gotik Mimarinin Müdejar karışımı olan Sevilla Katedrali, Kilise olarak da dünyanın en büyük üçüncü yapısıdır. Zamanla eklentiler yapılarak Roma’daki San Pietro Bazilikası yani Vatikan Kilisesi ve Londra’daki St. Paul Katedrallerinden sonra dünyanın en büyük üçüncü katedrali haline getirilmiş.

Sevilla’daki cami, 1248 yılında Kastilya Kralı III. Fernando’nun şehri Müslümanlardan almasıyla birlikte katedrale dönüştürülmeye başlanır.

Bu dönüşüm, Reconquista (Yeniden Fetih) sürecinin bir parçasıydı ve İspanya’daki birçok caminin kiliseye çevrilmesiyle benzerlik gösterir.

Cami yıkıldıktan sonra yerine Gotik tarzda Sevilla Katedrali inşa edildi. Gotik Üslupta sivri kemerler, yüksek tavanlar, vitraylar ve dikey mimari öğelerle Avrupa’nın Gotik geleneği yansıtıldı.

Katedral, Gotik mimarinin İspanya’daki Arap motifleriyle birleşmesinden doğan Müdeccen (Mudejar) tarzını yansıtır. Bu sentez, Endülüs’ün çokkültürlü geçmişini mimaride somutlaştırır.

İlginç olan, caminin minaresi olan La Giralda korunarak çan kulesine dönüştürüldü. Minarenin üst kısmı Rönesans mimarisiyle tamamlandı. Çanlar ve haç eklendi. Bu da mimari hafızanın, dönüştürülerek, yaşatıldığını gösteriyor.

Giralda minaresi, Muvahhid Mimarisinin başyapıtıdır. Beş nefli katedralin yanında duruyor; Avrupa'nın en büyük Gotik binası olan bu yapı, Kristof Kolomb'un mezarına da ev sahipliği yapmaktadır.

Katedralde 80 ayrı şapel (küçük ibadet yeri) var. Ana Şapel ’de Flaman sanatçı Pieter Dencart’ın altın kabartmalarıyla süslenmiş sahneler yer alıyor. Kullanılan altınlar Güney Amerika’dan getirildi.

Katedral, Alcazar Sarayı ve Archivo de Indias ile birlikte 1987’de UNESCO Dünya Mirası listesine alındı

11 Mart 2015 Çarşamba, Sevilla…

İspanya Meydanı'ndan, bazen iki kişinin yan yana geçemeyeceği daracık ve kıvrımlı sokaklardan sonra gönlümüzü ferahlatan meydanlarda nefeslendik. Ardından, duvarlarında bahar çiçekleri asılı, bazılarında müzik ziyafeti çeken sanatçıların önünden geçerek Sevilla Katedrali meydanına ulaştık.

Rehberimizi işaretiyle birlikte kendisini çevreledik. Katedralle ilgili bilgileri can kulağı ile dinledik ve katedrale girdik.

Gotik Mimarinin Müdejar karışımı olan Sevilla Katedrali Kilise olarak da dünyanın en büyük üçüncü yapısıdır. Zamanla eklentiler yapılarak Roma’daki San Pietro Bazilikası yani Vatikan Kilisesi ve Londra’daki St. Paul Katedrallerinden sonra dünyanın en büyük üçüncü katedrali haline getirilmiş.

Daha eskilere gidildiğinde ise, Sevilla Katedrali’nin 12. yüzyılda cami olarak inşa edilmiş olduğunu görüyoruz. Ancak şehir 1248 yılında Kastilyalıların eline geçince cami yıkılarak yerine katedral yapılmış. 1401 yılında yapımına başlanan katedral 1507’de ibadete açılmışsa da tamamlanması 1520 yılını bulmuş.

Katedral 116 metre boyunda, 75 metre eninde ve 56 metre yüksekliğinde dikdörtgen bir yapıya sahip. Giralda Katedral kulesi şehrin simgesi haline gelmiş. Kulenin yüksekliği 104,1 metre olup, kentin en önemli simgelerinden biri olarak biliniyor.

Çan kulesi üzerinde bulunan heykelin uzunluğu 7 metre olup, 1568 yılından itibaren kulenin tepesini taçlandırmaktadır. Kulenin içerisinde merdivenler değil, Ayasofya’da olduğu gibi, rampa varmış, göremedik zaman kıtlığından ötürü.

Katedralin zemininde gömülmekle birlikte, her birinin zeminde levhalarının bulunduğu 6 mezar var. Bunlardan bizim için en ilginç olanı Kristof Kolomb’a ait olanı.

Amerika’yı keşfe Sevilla’dan çıktığı için Kristof Kolomb’un mezarı da bu katedralin içinde bulunuyor. Söylenceye göre Kristof Kolomb kendisini keşfe gönderen Kraliçe Isabella ile anlaşmazlığa düşer. İspanyol topraklarına gömülmek istemez. Bu yüzden kilisedeki tabutu, toprağa değmeyecek şekilde, dört heykelin omuzları üzerine yerleştirilmiş. 

Diğerleri ise Kastilya Kralı 3. Fernando, Kraliçe Elisabeth Hohenstaufen, Kastilya Kralı 10. Alfonso ve Kastilya Kralı 1. Pedro’ya ait.

Hristiyan dünyasının bu üçüncü büyük kilisesini gezdikten sonra, rehberimiz tarafından serbest zaman veriliyor. Eşimle ben rotamızı Guadalquivir Nehri kıyısına çeviriyoruz.

Yorumlar

  1. Bu yazı, mimariyi tarihsel bir anlatı olarak ele alıyor. Mekânlar, sadece ibadet yerleri değil; kimliklerin, çatışmaların, uzlaşmaların ve dönüşümlerin sahnesi. Yazının dili sade ama içerdiği katmanlar derin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

1912 Lozan Uşi Antlaşması ve 12 Adalar

Tarih ve Kültürü ile Selanik

Rodos'ta Birinci Gün