İSTANBUL SÜLEYMANİYE CAMİİ
Kentlerin simgeleri olmuş anıtsal yapıları vardır. Roma’da San Pietro, Paris’te Notre Dame, Londra’da Saint Paul gibi anıtsal simgelerle tanınır. Kentler Dünya Mirası listesinde yer alan İstanbul’un da en önemli simgesi ‘’İstanbul Silueti' ’ni oluşturan Süleymaniye Camisi’dir. Ancak, bu dünya mirasının yeterince korunmadığı kanısındayım. Dünya harikalarından birinin önüne, Haliç’in ortasına yapılmış olan boynuz biçimindeki iki kuleli Metro Köprüsü, daha proje safhasında UNESCO Dünya Mirası Merkezinin dahi itirazlarına neden olmuştu.
Gerçekten de İstanbul’un
siluetinde hem görkemi hem de zarafetiyle uzanan Süleymaniye Külliyesi ve
merkezinde yer alan Süleymaniye Camisi önemli bir yer tutar. Avrupalıların
dediği gibi, Muhteşem Süleyman’a yaraşır bir biçimde inşa edilen Mimar
Sinan’ın en önemli eserlerinden biridir. Bu nedenle, eserin ortaya
çıkışını sağlayan Muhteşem Süleyman’ı da tanımakta yarar var.
Muhteşem Süleyman
Osmanlı İmparatorluğunun onuncu padişahı ve Halifesi olan
Sultan I. Selim ya da Kanuni Sultan Süleyman 6 Kasım 1494 yılında Trabzon’da
doğdu. Hasta olmasına rağmen katıldığı son seferinde, Zigetvar Savaşında,
kalenin düşmesinden bir gün önce, 7 Eylül 1566 yılında vefat etmiştir. Yaptığı
fetihlerden ötürü Batı ülkelerinde ‘’Muhteşem Süleyman’’ olarak anılmıştır.
Doğuda ise adaletli yönetimine duyulan saygıdan ötürü ‘’Kanuni Sultan
Süleyman’’ olarak bilinmektedir. Kanuni Sultan Süleyman, babası I. Selim’in
ölümü üzerine, tek varis olarak 1520 yılında tahta çıktı. Tahta çıktığı 1520
yılından, öldüğü 1566 yılına kadar 46 yıl boyunca adaletli ve adil bir
padişahlık yaptı. Padişahlığı döneminde 13 sefere çıkmış ve sekiz buçuk yılını
seferde geçirmiştir.
Muhteşem Süleyman bu seferler sonunda batıda Belgrat, Rodos,
Boğdan ve Macaristan’ın büyük kısmını imparatorluk topraklarına
kattı. 1529 yılında Viyana’yı kuşattı. Başarısız olan kuşatma
sonucunda kale alınamamış ve Osmanlı ordusu İstanbul’a geri dönmek
zorunda kalmıştı. Kanuni Sultan Süleyman doğuda, Safevilere yapılan savaşlar
sonrasında Orta Doğu’nun büyük bir bölümünü ele geçirdi. İmparatorluğun
sınırlarını Afrika’da Cezayir’e kadar uzanmasını sağladı. Barbaros Hayrettin
Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması ise Akdeniz’den Kızıldeniz’e kadar olan
sularda hâkimiyet kurdu.
Babası I. Selim’den 6 557 000 km2 olarak devraldığı
imparatorluk topraklarını 14 893 000 km2 ye çıkardı. Yerine oğlu II. Selim
geçti. II. Selim babası Kanuni’den çok farklı bir yapıya sahipti. Ordunun
başında hiçbir sefere çıkmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun en başarılı
sadrazamlarından biri olan Sokullu Mehmet Paşa ülkeyi yönetmiştir. II. Selim
döneminde Yemen Beylerbeyliğinde isyan çıkmış, denizlerde de Osmanlı Donanması
İnebahtı yenilgisine uğramıştır. Bir bakıma Osmanlıda duraklama devrine giriş,
Kanuni’nin Şehzade Mustafa’yı idama mahkûm etmesi sonrasında Şehzade II.
Selim’in tahta geçişi ile başlamıştır.
Süleymaniye Medreseleri
Müslüman ülkelerde, orta ve yüksek öğretimin yapıldığı
eğitim kurumlarının genel adı medresedir. Medrese
kelimesi Arapça ders kökünden gelir. Medreselerde ders verenlere
müderris, onların yardımcılarına muid, okuyanlara danişment, softa
ya da talebe adı verilirdi. Türk İslam devletlerinde medrese geleneği
Karahanlılarla başlar. Ayrıca Karahanlılar medrese geleneği ile burslu
öğrencilik sistemini başlatmışlardır. F. Reşit Unat’a göre ise İslam’da
ilk medrese Büyük Selçuklu Devleti zamanında Alparslan’ın
veziri Nizamülmülk tarafından açılan ve yine onun ismiyle
anılan Nizamiye Medreseleri ’dir.
Medreseler, Selçuklularla zirve
yapar. En kapsamlı, çok yönlü medreseleri Büyük Selçuklular açmıştır. Selçuklu
veziri Nizamülmülk tarafından Bağdat’a kurulmuştur. İlk medreselerde
ağırlıklı olarak Kuran, kıyas, icmal, fıkıh, kelam gibi dini dersler
okutulurken, Nizamiye medreselerinde hem pozitif bilimler hem de dini bilimler
birlikte okutulmuştur. Selçuklular Anadolu’ya geldikten sonra çeşitli
şehirlerde çok sayıda medreseler inşa etmişlerdir. Anadolu’da açılan ilk
medrese Danişmentleler tarafından Tokat Niksar’da açılan
Yağbasan Medresesi’dir.
Osmanlı döneminde ilk medrese Orhan Bey zamanında 1330
yılında Orhan Gazi Medresesi olarak İznik’te kurulmuştur. Daha sonra
Osmanlı Devleti’nin sınırları genişlemesiyle beraber Bursa ve Edirne başta
olmak üzere pek çok şehirde medreseler açıldı. İstanbul’un fethinden sonra üst
seviyedeki eğitim kurumları başkentte yoğunlaştı. Osmanlı medrese
sistemindeki en büyük gelişmelerden biri de şüphesiz ki, Kanunî Sultan Süleyman
döneminde meydana gelmişti.
Kanunî devri, her sahada olduğu gibi medrese
teşkilâtında da zirveyi ifade eder. Fatih Sultan Mehmet’in Sahn-i Seman
medreselerinde Dâru’s-şifa, yani tasavvufi müzik eğitimi olmakla beraber henüz
tip ve matematik fakülteleri yoktu. Bu medreselerde tefsir, hadis, kelâm
ve edebiyat gibi dersler okutuluyordu. Tefsir derslerinde Kuran-ı Kerim’in
yorumu yapılırdı. Hazreti Muhammed’in değişik olaylar ve sorunlar karşısındaki
davranışları Hadis derslerinde konu olurdu. İslam dininin inanç ile ilgili
yönünü yorumlayan ders ise Kelam adı altında okutulurdu.
İlk ve orta öğrenimlerinde matematik, geometri, astronomi
gibi dersleri görmüş olan öğrenciler bu medreselere geliyorlardı. İstanbul’un
yedi tepesinden biri üzerine kurulu olan Süleymaniye Medresesi’nde haftada dört
gün ders okutulurdu. Her medresenin talebelerinin yatıp kalkması için hücre denen
odaları olurdu. Talebelere günde iki defa yemek verilirdi. Kendi döneminde gerek
riyaziye ve diğer pozitif bilimlerin öğretildiği dört medresenin gerekse tıp
medresesi müderrisinin yevmiyeleri altmışar akçeydi. Darülhadis
müderrisliği ise en yüksek müderrislik kabul edildiği için müderrisine günde
yüz akçe verilirdi.
Süleymaniye Camii
70 dönümlük bir arazi üzerinde, İstanbul’un üçüncü tepesi
üzerinde, Topkapı Sarayı’ndan sonra kentin en güzel konumuna kurulmuş
Süleymaniye Külliyesi ve Camii. Beyoğlu ve Kâğıthane’den görülebilen
Süleymaniye, Anadolu yakasından yapacağınız yolculukta da sizi
karşılar. Caminin dış avlusundan bakıldığında solda Haliç, karşıda Beyoğlu
ve Galata Kulesi, sağda İstanbul Boğazı’nın Marmara girişi görülür. Bütün
görkemi ve büyüklüğüne rağmen caminin içine girdiğinizde sizi çocuksu bir
doğallık karşılar. Bütün bezemeler, yüksek tavanlar, etrafınızı saran
kubbelerle geniş avlu dengeli kullanılmıştır.
Caminin akustiği ve pencerelerden süzülen ışıkla yapının
görkemi bir kez daha ruhunuza işler. Tüm yapıların dengeli bir dağılım
gösterdiği eğimli bir araziye oturmuş külliyede, medreseler de caminin muhteşem
siluetini engellemesinler diye, kademeli olarak yapılmış. Külliyenin temel taşı
1550 yılında Şeyh-ül İslam Ebussuud Efendi tarafından
yerleştirilmiş. Caminin açılışı da Ekim1557 de Muhteşem Süleyman’ın iradesi
ile yapı için yoğun emek harcayan Mimar Sinan tarafından yapılmış. Bütün
girdilerin hesabını tutan Mimar Sinan, külliye için 996 300 sikke harcandığını
beyan etmiştir. Bazı tarihçilere göre, külliyenin maliyeti 3 200 kg altın
karşılığıdır.
Bu harcama, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun zenginliğini
gösterir. Süleymaniye Camisi’nin hayranlık uyandıran diğer bir uygulaması
da rakamlar ve simgelerle kurduğu bağdır. Bir söylenceye göre caminin dört
minaresi, İstanbul’un fethinden sonra Muhteşem Süleyman’ın tahta çıkan dördüncü
padişah olduğunu simgelemektedir. Minarelerdeki on şerefe ise 10. Osmanlı
Sultanı olduğunu anımsatır. Şadırvan Avlusundaki kemerlerin dört destek sütunu
ise Eski Saray, İskenderiye, Baalbek ve Kıztaşı’ndan getirilmiş olup,
peygamberin dört halifesini temsil eder. Boğaziçi Üniversitesi
İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitiren Yahudi asıllı Türk yazar Jak Deleon
‘’Anıtsal İstanbul’’ adlı kitabında Süleymaniye Külliyesi’ne oldukça geniş bir
yer ayırmış.
Mimar Sinan’ın akılcı çözümlerini ve zeki buluşlarını keyifle
anlatmış. ‘’Caminin içindeki kusursuz akustik, Mimar Sinan tarafından ana kubbe
örgüsüyle köşelere yerleştirilen ve ağızları iç mekâna açık olan 64 küp ya da
225 testi aracılığı ile sağlanır. Kubbenin ortasına asılan bir saatin
tıkırtılarının caminin en uzak köşesinden bile duyulabileceği
söylenir. Kandiller ve şamdanlardan yükselen is, giriş kapısı üzerinde
bulunan is odası ya da ishaneye çekilir. Isınan ve kirlenen hava dışarı
verilirken, merkezi kubbe altında odaya açılan üç delikten geçerek is
odasına ulaşır. Odanın tavanında biriken isten mürekkep yapılırdı.’’
Demektedir. Eğimli bir arazi üzerinde kurulmuş olan Süleymaniye
Külliyesi’nde yağmur sonrası suyun birikmemesi için, külliyenin altında dolaşım
ve tahliye kanalları oluşturulmuştur. Külliyedeki yapıların depremlere
dayanıklılığını arttırmak için, yapılarda kullanılan bütün kesme taşlar demir
bileziklerle birbirine bağlanmış ve üzerlerine kurşun dökülmüştür.
Türbeler
Caminin arkasında duvarla anıt mezarlıkta bulunan Kanuni
Türbesi sekizgen planlı ve revaklı bir yapıdır. Sekizgen gövdesi enli, 28
sütunlu bir revakla çepeçevre sarılmıştır. Giriş saçağı da dört süt una
oturmaktadır. İçte, mekânı sütunlarla çevreleyen koridor Roma mezar planlarına
benzemekle birlikte Mimar Sinan’ın yorumu oldukça farklılıklar göstermektedir.
Üstü, iç içe iki kubbe ile örtülü kubbenin iç kubbesi
revaklarla, dış kubbesi ise duvarlarla taşınmaktadır. Kubbe içinde duvarlar,
kubbe eteklerine kadar çok renkli çiçek ve bitki desenli çinilerle bezenmiştir.
Anıtsal mezarlıkta bulunan karısı Hürrem Sultan Türbesi de sekizgen planlı bir
türbedir. Son derece alçak gönüllü biri olan Mimar Sinan türbesi ve sebili
ise; Mimar Sinan Caddesi ile Fetva Yokuşu’nun kesiştiği köşede, üçgen
şeklindeki bir arsa içerisindedir. Üçgen arsanın köşesine kubbeli bir sebil
yapıldıktan sonra, sebilin hemen arkasına, külliyenin tamamlanmasından 30 yıl
sonra ölen Sinan’ın türbesi yapılmıştır.
Kaynaklar:
t 2) tr.wikipedia.org/wiki/Süleymaniye_Camii
Yorumlar
Yorum Gönder