HALİÇTE ÜNLÜ BİR SEMT FENER

 


İstanbul Haliç kıyısında, etkileyici bir semt olan Fener, çok sayıda ilginç kiliseler yoğunluğuna sahip, otantik atmosferi, Fener Rum Patrikhanesi, ilginç mimarisi ve görkemiyle ünlü Fener Rum Erkek Lisesi, dar sokakları ve yokuşlarıyla ziyaretçilerine oldukça farklı bir deneyim sunmaktadır.

Her ne kadar Balat-Fener ikilisinden söz edilse de, Ayvansaray-Balat-Fener üçlemesinin kısa tarihçesi birlikte yorumlandığında, Fener Semtini daha iyi anlama olanağı vardır.

Bu üçlü Rum-Yahudi-Ermeni semtleridir. Fener bölgesinde ağırlıklı olarak Rumların, Ayvansaray bölgesinde Ermenilerin ve Rumların, Balat’ta ise Yahudilerin ağırlıklı oldukları tarihsel bir gerçektir.

Balat, özellikle İstanbul Musevileri açısından tarihi önem taşımaktadır. İstanbul’un fethinden sonra kente getirilen Makedonya Musevileri ile İspanya’dan göç edenler bu semte yerleştirilmiştir.

Balat, burada yaşamış küçük bir Ermeni cemaatinin varlığıyla birlikte, Bizans döneminden beri Musevilerin yaşadığı semt olmuştur. Kamış Sokaktaki Balat Surp Hireşdagabet Ermeni Kilisesi buna kanıttır.

Uhrevi dinler açısından tam bir mozaik karşımıza çıkıyor. İnanç turizmi açısından da önemli bir bölgedir Ayvansaray Balat Fener üçlemesi. Bu üçlemenin bulunduğu bölge adeta bir açık hava müzesidir.


Bu üçlemede, 1453 den beri ibadete açık olan 20 civarında cami bulunmaktadır. Bunlardan ikisi kiliseden dönme Hazreti Cabir ve Gül Camileridir. Bu dağılım, bölgedeki Müslüman mahallelerinin de ağırlıklı olduğunu gösteriyor.

Fener Semti, aynı zamanda “Rum Ortodoksların Vatikan'ı” durumundadır. Fener Rum Patrikhanesi ya da dünyada bilinen adıyla ''Konstantinopolis Ekümenik Patrikhanesi'' ile birlikte Bulgar Kilisesi‘ne de ev sahipliği yapmaktadır.

Fener Rum Patrikhanesi, halen dünyadaki 250 milyon Ortodoks Hristiyanların ruhani önderliğini yapan, Ortodoksların dünyadaki merkezi konumunda.

Şirin Fener semtinin daracık sokaklarında kaldırıma taşan kafeler, Avrupa-Türk mutfağından yemekler servis edilen bistrolar ve eski ahşap evlerin bir arada bulunduğu semtte bizim gibi dolaşıp, sürekli fotoğraflar çeken gezginlerle birlikte Sancaktar Yokuşuna geliyoruz.

Fener-Balat'ta en dik ve meşhur yokuşlardan biridir Sancaktar. Gezginlerini ''Kırmızı Mektep'' olarak da bilinen Fener Rum Lisesi'ne ulaştırır.

Özel Fener Rum Lisesi


Fener Rum Lisesi İstanbul’un şüphesiz en etkileyici binalarından birine sahiptir. ‘Yedi Tepeli İstanbul’ diye bildiğimiz şehrin 5. tepesine oturtulmuş, inanılmaz bir yerdir.

Dışarıdan kırmızı kiremit rengiyle, hibrid ötesi mimarisiyle ve heybetiyle dikkat çeker. Girebilir ve gezebilirseniz, içerisinin de bir o kadar güzel olduğu görülecektir.

Bir şato görünümü var ama bir yandan Neoklasisizm, bir yandan Bizans mimarisi esintileri, bir yandan eski Yunan derken tam döneminin gerektirdiği gibi görünüyor.

Özel Rum Lisesi sayıca gitgide azalan Rum çocuklarının okuduğu bir özel okul. Özel okul deyince paralı okul geliyor aklımıza tabi doğal olarak ama bu öğrenciler, ne okula, ne yemeğe ne de servise para ödüyorlar.


Özel Fener Rum Lisesi “Kırmızı mektep” diye bilinir İstanbul’da. Kırmızı mektep ya da Mekteb-i Kebir olarak da anılan Özel Fener Rum Lisesi ve İlköğretim Okulu Fransa’dan getirilen kırmızı tuğlalar ile şimdiki binası inşa edildiği için, halk arasında kırmızı mektep olarak anılmaktadır.

Fener’de, patrikhanenin arka sokaklarında, tepede bir yerde. Dik mi dik bir yokuş, sonra da dik mi dik bilmem kaç basamak daha çıkmanız gerekir. Fener Rum Lisesi’nden bahsediyorum. Yılların yorgunluğuyla Haliç’i izleyen ve her yerden rahatlıkla görülebilen kırmızı, kuleli, büyük bir bina. 

Haliç’ten geçerken görenler genelde burayı Fener Rum Patrikhanesi sanır. Ben de öyle sanmıştım. Binanın önündeki dik Sancaktar yokuşunu çıkıp binanın önüne geldiklerinde, “İstanbul / Fatih Özel Fener Rum Lisesi” yazısını gören meraklı vatandaş önce yanlış geldiği ve yanıldığı için kızar kendisine, çıktığı dik yokuşu söylenerek iner. 2009 yılında aynı şey benim de başıma gelmişti. Fener Rum Patrikhanesi sanmış ve içeri girebilecek kapılar aramıştım.


Fakat burada insanları çeken bir şey var ki etrafında birkaç tur atmış, arkasında bulunan Mesnevihane ve Camisinin minaresiyle okulun kulesini aynı kare içinde almak için bir hayli fotoğraf çekmiştim.

Okulun tarihi İstanbul’un fethinden önceye kadar gidiyor. Fetih öncesinde “Patrikhane Akademisi” adıyla hizmet veren okulda fetih sırasında eğitim durmuş. 1454’te Fatih Sultan Mehmet’in Patrik Genadios Sholarios ile görüşmesiyle “Fener Rum Mekteb-i Kebiri” adıyla yeniden eğitime başlamış. Okul genelde patrikhane çevresinde ve İstanbul’un muhtelif semtlerinde eğitim verirken 1883te bugünkü binasına taşınmış. Akademik din eğitimi veren okul 19. yüzyılda bugünkü halini almış.

Bab-ı Âli tercümanlarının, bürokratların, Eflak ve Boğdan voyvodalarının yetiştiği okulun ilkokul bölümü 1963'te öğrenci yokluğu nedeniyle kapatılmış. Yine. Öğrenci azlığı nedeniyle, aynı sokakta bulunan Yuvakimyon Rum Kız Lisesiyle birleştirilerek, karma sistem uygulanmaya başlanmış. Yuvakimyon bugün hala Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı.


Sancaktar Yokuşu sonlarına doğru nefes nefese ulaştığımız ”Kırmızı Mektep” fotoğraflarını dışarıdan çektikten sonra, tırmanmaya devam ediyoruz. Bir süre sonra da Mesnevihane Camisi’ne ulaşıyoruz. Kapılar kapalı, gezme ve görme olanağımız yok.

Geri dönmek için Sancaktar Yokuşu’nu değil de Rum Lisesi’nin arka cephesindeki ara sokağı tercih ediyoruz. Ediyoruz çünkü, 3 020 m2 lik bir alana sahip olan Fener Rum Lisesi eteklerinde ”Kanlı Kilise” olarak bilinen küçük bir kilise bulunmaktadır. Görüp, fotoğraflarını çekebilir miyiz? Diye dolanıyoruz ama çabalarımız boş çıkıyor. Liseden uzaklaştıkça görülebilen kubbesinin fotoğrafını çekmekle yetiniyoruz.

Fener’de Bir Kanlı Kilise

İstanbul Haliç manzarasının ayrılmaz bir parçası olan Fener Rum Lisesinin oldukça büyük avlusunun eteklerindeki küçük bir kilisenin, tarih boyunca enteresan olaylara tanıklık etmiş olduğunu öğrenmiştim geziye çıkmadan önce.

Bizans döneminden günümüze kadar ayakta kalan ve hala kilise olarak korunan tek kubbeli kilise olan Kanlı Kilise; halk arasında Moğolların Meryemi Kilisesi adıyla da anılırmış. Onu diğerlerinden farklı kılan ise kuşkusuz hikâyesiydi.

Fener Rum Lisesi’nin bulunduğu bu yere ilk olarak 7. yüzyılın başlarında, Bizans İmparatoru Maurikios, kızı prenses Sopatra ve arkadaşı Eustolia için, İstanbul’un beşinci tepesinde bir manastır inşa ettirmişti. Ancak Dördüncü Haçlı Seferinin ardından kurulan Latin İmparatorluğu sırasında manastır yıkılmıştı.

1261’de şehri yeniden ele geçiren Ortodoks’lar, o sıralarda artan Anadolu’daki Moğol akınlarına karşı önlem olarak 1281’de, imparator VIII. Michael’ın gayrimeşru kızı Maria Despina Palaiologina’yı Moğol imparatoru Hülagü’ye, drahoma olarak ve çeşitli hediyelerle gelin olarak yollamışlardı.


Güçten düşen İmparatorluğun düşmanlarını engellemenin en iyi yolu, düşmanınla kız alıp vererek akrabalık kurmak ve daha fazla ilerlemesini engellemekti. Ancak Maria Palailogos henüz yolda iken Hülagü ölüverir.

Hülagü ’nün ölümü, üzerine babasının yerine tahta geçen oğlu Abhaka ile evlenmek zorunda kalan talihsiz Maria, Abhaka’nın da zamansız ölümü üzerine İstanbul’a döner ve bugünkü manastırı yaptırarak rahibe olur. Bu nedenle kilisenin adı Panaghia Muchliotissa olarak anılmaya başlanır. Muchliotissa Moğolların anlamına gelir.

İstanbul Müslümanlar tarafından ele geçirildikten sonra Fatih tarafından verilen üç günlük yağma sırasında, özellikle Fener bölgesinde çok şiddetli çatışmaların yaşanır İstanbul’un en dik yokuşu sayılan bu kilisenin civarında bolca akan Ortodoks kanı Haliç’e karışmış ve bu nedenle kilisenin bir diğer ismi Kanlı Kilise olarak kalmıştı.

Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi

İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, 6. yüzyıldan itibaren, Hristiyanlık dünyasındaki din tartışmalarının önemli bir kesimini oluşturan Ortodoksluğun da merkezidir.

İstanbul’un fethinden sonra, gayrimüslim olan toplumların yaşayışına dair düzenlemeler, Fatih Sultan Mehmet’in çıkardığı fermana bağlanmış, böylece Fener Rum Patrikhanesi'nin de yasal statüsü süreklilik kazanmıştır.

Patrikhane, 1602’de Fener’de bulunan Ayios Yeoryios Manastırı’na yerleşmiş ve bu tarihten sonra faaliyetini burada sürdürmüştü. II. Mehmet’in çıkardığı fermanla statüsü saptanan Rum Ortodoks patrikleri, cemaatlerinin evlenme, cenaze gibi adetlerini özgürce uygulayabilmesini denetlemişlerdi.

Bir vezir statüsünde kabul edilen Patrik, kendisine divanda yer verilmesinin yanı sıra, maiyetindeki diğer yöneticiler ile birlikte her türlü hizmet ve vergiden muaftı.

Rum cemaatine dair konuların görüşüldüğü meclise başkanlık eden patrik, hukuki ve cezai işlerde tam yetkili idi. Böylece patrik, Rum Ortodoks toplumunun tartışmasız lideri olarak, Bizans dönemindeki haklarından fazlasına kavuşmuştu.


Rum Ortodoks kiliseleri üzerinde simgesel bir otoritesi olan İstanbul Patriği, 6. yüzyıldan beri “Ekümenik Patrik” sıfatıyla dünyadaki tüm Ortodoksların ruhani lideri kabul edilmişti.

1856 Islahat Fermanı ile patriklerin yetkileri, dinî konularla sınırlanmış, seçim usulleri gözden geçirilmiş ve görev süreleri ömür boyu kılınarak sorumlu oldukları davalardaki yetkileri de genişletilmişti.

Lozan Antlaşması’yla, Cumhuriyet döneminde patriklerin tüm ayrıcalıkları kaldırıldığı gibi Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunmaları koşulu da getirilmişti.

Hizmet binasının 1941’de yanması üzerine, 1989’da Yüksek Mimar Aristidis Pasadeos nezaretinde başlatılan onarım çalışmaları 1991’de tamamlanmıştı. Patrikhane, faaliyetini hâlen yeni binasında yürütmektedir. Şu andaki Patrik I. Bartholomeos’tur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder