POYRAZKÖY BEYKOZ İSTANBUL


İstanbul’dasınız ama kendinizi İstanbul dışında hissediyorsunuz. Çünkü halkının Karadeniz’den göç etmiş olması ve kendi şiveleri ile konuşuyor olmalar farkındalık yaratıyor… 

Poyrazköy’e ulaşmak için Yaz aylarında hem Boğaziçi ulaşım araçlarından hem de karayolundan yararlanmak mümkün. Poyrazköy Plajı’na gidenler, genelde Boğaziçi yolunu tercih ediyorlar. Boğaziçi ile ulaşmak için, sadece yaz aylarında işletmeye açılan, Sarıyer’den kalkan vapurlar kullanılıyor.

Aylardan Nisan… Deniz ulaşımı olmadığı gibi, karayolu ulaşımı da sadece Beykoz üzerinden yapılmaktadır. Kavacık aktarmada bekleyen 135 hat numaralı İETT otobüsü Beykoz üzerinden Poyrazköy’e gidiyor. Bu hat üzerindeki durakların herhangi birinden Poyrazköy’e ulaşmak mümkün.

Rumeli yakasında bulunuyorsanız Mecidiyeköy-Kavacık aktarma-Beykoz-Poyrazköy rotasını izlemelisiniz. Mecidiyeköy mezarlık yanından kalkan 121A hat numaralı otobüsle önce Kavacık aktarma terminaline ulaşmalısınız.

Poyrazyolu’nun yapım hikâyesini sonradan öğrendim. Poyrazköy ’ün Beykoz ile bağlantısı 1958 yılına kadar deniz yoluyla balıkçı tekneleriyle yapılıyormuş. Beykoz Anadolufeneri köyüne ulaşımı sağlayan yol 1941 yıllarında kazma ve küreklerle ve insan gücüyle yapılmış.

1958 yılında ise, Poyrazköy’ den bu yola bağlantı yapılarak, köy halkının ilçeyle bağlantısı sağlanmış.  Ormanlar arasındaki dönemeçli Poyrazyolu üzerinde yaklaşık 1 500 metre ilerledikten sonra, 90 derecelik bir dönüşle, Plaj Caddesi’ne giriliyor.

Köyün ince ve sarı kumu olan oldukça uzun bir plajı var. Durgun, berrak, masmavi suları ve sarı ince kumlarının oluşturduğu kumsalıyla plaj, Üçüncü Boğaziçi Köprüsü ve Rumeli yakasındaki Garipçe Köyü doyumsuz bir manzara oluşturuyor.

Denizi berrak ve oldukça temizdir. Bunda bölgenin askeri alanla çevrili olması da etkili… Sanırım bu yüzden temiz kalabilmiş denize sahip tipik bir sahil kasabasıdır Poyrazköy… İstanbul’dasınız ama kendinizi İstanbul dışında hissediyorsunuz. Çünkü halkının Karadeniz’den göç etmiş olması ve kendi şiveleri ile konuşuyor olmalar farkındalık yaratıyor… Oldukça sıcakkanlılar ve cana yakınlar…

Poyrazköy sahili nefes kesen bir manzaraya sahip birbirinden hünerli balıkçı lokantaları ile ünlüdür. Ne yenir diye soracak olursanız balık, balık, balık… Yanında kalamar ve midye bir salataya da hayır demezsiniz sanırım… Konaklama için fazla seçeneğiniz yok. Bir adet motel ve kiralanacak evler var…  Son verilere göre, yaz ayları haricinde, kalıcı nüfusu 900 civarındadır.



19 Nisan 2017, Poyrazköy Beykoz İstanbul…

İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında henüz ranta kurban gitmemiş Poyrazköy’ü daha önce iki kez ziyaret etmiştim 2014 yılında. İlki Nisan ayında yalnız, ikincisi de 12 Eylül 2014 Pazar günü eşim ile İzmir’den bizi ziyarete gelen aile dostumuz Hülya’nın da isteği üzerine gerçekleşmişti. Üçüncü Boğaziçi Köprüsü de yapım aşamasındaydı.

Aradan yaklaşık 2,5 yıl geçti. Köprü yapıldı, işletmeye açıldı ve  güncelleme gereği doğdu. Güncellemem gerekiyor. Poyrazköy’e ulaşmak için kendime bir rota çizmeye çalışıyorum.

Göktürk’ten hareketle Mecidiyeköy-Kavacık aktarma-Beykoz-Poyrazköy rotasını izledim. Mecidiyeköy mezarlık yanından kalkan 121A hat numaralı otobüsle önce Kavacık aktarma terminaline ulaştım. Kavacık aktarmada bekleyen 135 hat numaralı İETT otobüsü Beykoz üzerinden Poyrazköy’e gidiyor. Bu rota üzerinden yaptığım yolculuk oldukça uzun oldu ama değdi doğrusu…

Deniz seviyesinden başlayarak 270 metreye kadar yükselen Beykoz’un engebeli arazisini geçmemiz gerekiyor. Beykoz merkezden sonra Doğu Kapısı Caddesi’ne girdiğimiz andan itibaren 201 metre yükseklikteki Yuşa Tepesine kadar tırmanıyoruz. Otobüsün pencere kenarına oturmuştum. Görüş ufkuma giren manzaranın muhteşem olduğu bu yolun da her iki yanı orman… Beykoz yamaçları, başta kestane ağacı olmak üzere; meşe, gürgen, ıhlamur, kayın,  kızılağaç, fındık ve çam ağaçlarından oluşan doğal orman örtüsüyle kaplı…

Bindiğim toplu taşım aracının avantajlarından biri de, yere göre oldukça yüksekte kalan koltuklarından, çevreyi rahatlıkla seyredebilme olanağı sunması. Ayrıca, doğal orman ortamından gelen Çam kokusu sinirlerimi yatıştırdığı gibi, yaptığım uzun süreli yolculuğu da unutturdu.

Anadolufeneri yolunda, yaklaşık 8 kilometre sonra Poyrazköy sapağına ulaştık.  Beykoz sırtlarının en tepesine çıkmış olmalıyız ki, Poyrazköy’e doğru,  S biçimindeki dönemeçlerle ve sıkça frenleyerek inmeye başlıyoruz. Hem ürkütücü, hem de muhteşem bir manzaraya sahip Poyrazyolu.

Poyrazyolu’nun yapım hikâyesini sonradan öğrendim. Poyrazköy ’ün Beykoz ile bağlantısı 1958 yılına kadar deniz yoluyla balıkçı tekneleriyle yapılıyormuş. Beykoz Anadolufeneri köyüne ulaşımı sağlayan yol 1941 yıllarında kazma ve küreklerle ve insan gücüyle yapılmış. 1958 yılında ise, Poyrazköy’den bu yola bağlantı yapılarak, köy halkının ilçeyle bağlantısı sağlanmış. 

Ormanlar arasındaki dönemeçli Poyrazyolu üzerinde yaklaşık 1 500 metre ilerledikten sonra, 90 derecelik bir dönüşle, Plaj Caddesi’ne girdik. Plaj Caddesi’ne girmemizle birlikte, panoramik olarak ve bütün güzelliği ile birlikte, Poyrazköy ve Üçüncü köprü göründü. Otobüsten inmenin tam zamanı diye düşünüyorum ama otobüs durmuyor.


Tam köyün girişinde, Karaağaç Yolu civarındaki durakta durdu. Otobüsten inerek geri döndüm ve tepelere doğru hızla tırmandım. Plaj Caddesi ile İncirlik Sokak kavşağına ulaştım. Bu bölge panoramik fotoğraflar için en iyi çekim noktalarını oluşturuyor. Bir hayli panoramik fotoğrafla birlikte selfie çekimi yaptıktan sonra, Plaj Caddesi’ni izleyerek köye girdim. İETT Dere Mahallesi durağı ile birlikte Poyrazköy plajı da görüş alanıma girdi. 

Köyün ince ve sarı kumu olan oldukça uzun bir plajı var. Durgun, berrak, masmavi suları ve sarı ince kumlarının oluşturduğu kumsalıyla plaj, Üçüncü Boğaziçi Köprüsü ve Rumeli yakasındaki Garipçe Köyü doyumsuz bir manzara oluşturuyor.

Mevsim gereği hava sıcaklıkları yeni artmaya başladı. Deniz suyu sıcaklıkları henüz oldukça düşük. Plajda görevli birkaç kişi var, yaz mevsimine hazırlık yapıyorlar. Plajda çalışanlardan biri geçen yıl plaja giriş ücretinin 7,5 TL olduğunu söylüyor. Ayrıca beni bilgilendiriyor. Gördüğünüz gibi, denizimiz berrak ve oldukça temizdir diyor. Bunda bölgenin askeri alanla çevrili olması da etkili… Sanırım bu yüzden temiz kalabilmiş denize sahip tipik bir sahil kasabasıdır Poyrazköy…


İstanbul’dasınız ama kendinizi İstanbul dışında hissediyorsunuz. Çünkü halkının Karadeniz’den göç etmiş olması ve kendi şiveleri ile konuşuyor olmalar farkındalık yaratıyor… Oldukça sıcakkanlılar ve cana yakınlar…

Poyrazköy sahili nefes kesen bir manzaraya sahip birbirinden hünerli balıkçı lokantaları ile ünlüdür. Ne yenir diye soracak olursanız balık, balık, balık… Yanında kalamar ve midye bir salataya da hayır demezsiniz sanırım… Konaklama için fazla seçeneğiniz yok. Bir adet motel ve kiralanacak evler var…  Son verilere göre, yaz ayları haricinde, daimi nüfusu 900 civarındadır.

Beni bilgilendiren genç arkadaşa teşekkür ederek ayrılıyor ve limana doğru yürüyorum. Dalgakıranın korumalık yaptığı kocaman bir balıkçı barınağı ise biraz ileride, plajın hemen yanında yer almış. Karınca gibi çalışan balıkçılardan bazıları ağlarını onarıyor, bazıları da karaya çıkardıkları teknelerini boyuyor.


Balıkçı barınağının kuzeyinde Poyrazköy Kalesi görünüyor. Sağ tarafında da Poyrazköy Camisi var. Camiye çıkan oldukça eğimli bir yolu tırmanmaya başlıyorum. Yolun ortasına geldiğimde ikiye ayrıldığını görüyorum. Sağdaki yol merdiven basamaklarıyla sosyal mekânlara çıkıyor anladığım kadarıyla. Nitekim merdivenlerin sonunda ‘’Mahallenin Kahvehanesi’’ denilen yere ulaşıyorum.

Oldukça yüksekteki yamaçta bulunan kahvehanenin konumu olağanüstü bir yere sahip. Yarım ay şeklindeki Poyrazköy Koyu ayaklarımın altında duruyor. Poyrazköy sahilinin tamamı halı gibi, ayaklarımın altına serilmiş sanki. Boğaziçi, Üçüncü Boğaziçi Köprüsü ile köprünün Rumeli ayağının sağ tarafında Garipçe köyü ve Boğaziçi’nin Karadeniz’e ulaştığı noktada Rumelifeneri yer alıyor. Manzara tek kelime ile doyumsuz…


1408 metre uzunluğundaki köprüyü taşıyacak köprü ayakları 20 metre derinlik ile 20 metre çapında bir tabana yerleştirilmiş. Ayaklar her iki yakada da deniz seviyesinden 12 metre derinliğe indirilmiş. Ayaklarının yüksekliği 320 metre olan köprünün genişliği 59 metre olup, üzerinden 10 şerit geçecek şekilde düzenlenmiş.  8 şerit karayolu, 2 şerit ise Marmaray ve İstanbul Metrosu’yla bütünleşmesi düşünülen demiryolundan oluşacak.

Boğaz Köprüleri üzerinden ilk kez demiryolu hattı geçirilirken; proje sayesinde Atatürk, Sabiha Gökçen ve yeni yapılacak 3. Havalimanı birbirine bütünleşmiş tren yoluna sahip olacak. Bu özelliği ile üzerinde raylı sistem olan dünyanın en uzun asma köprüsü unvanına kavuştu diyor yetkililer.

Boğaziçi’nin ve Poyrazköy koyunun panoramik görüntüsünün en iyi göründüğü bir yere oturup, bir çay söylüyorum. Çayımı içerken kendimi şanslı hissediyorum bu güzellikleri görebildiğim için. Karşımdaki doyumsuz manzaradan gözlerimi ayırarak çevreme bakıyorum.


Müşterilerinin okumaları için gazete, dergi ve kitap bulundurulduğunu görüyorum. Geniş, temiz ve iyi döşenmiş bu kahvehanede bulunanların bazıları sohbet ederken, bazıları da gazete ve kitap okumaktaydı.

Tekrar İstanbul Boğazı’na ve köprü ayaklarına odaklanıyorum. Yarım ay şeklindeki koyun sivri uçlarından sağdakinde Poyrazköy Kalesi yer almış. Soldakine Üçüncü köprünün ayaklarından biri oturtulmuş. Üçüncü köprü ile ilgili bu bilgileri hatırladıktan sonra, yarım ay şeklindeki Poyrazköy koyuna bir kez daha bakıyor ve kaleye gitmek üzere kalkıyorum.

Kahvehane ile kale arasında cami bulunuyor. Eski kaynaklara göre cami, 1441 yılında, bölgedeki tabur tarafından yapılmış. Bu bilgi bir söylence olarak duruyor. Yeni bilgilere göre, Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa tarafından 1782 yılında yaptırılmış. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan cami, 1991 yılında onarım görmüş.


Camiyi geçerek kaleye gidiyorum. Bir ikizi Garipçe ’de bulunan Kale, Osmanlı Padişahı III. Mustafa tarafından, Macar asıllı Fransız mimar Baron François de Tott’a yaptırılmış. Yarım ay şeklindeki koyun sağındaki kayalıklar üzerine inşa edilen kale, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bir süre kullanılmış. Kullanılmış ama ben ortalıkta kale ve kale girişi göremiyorum.

Bir minibüsü çayhane haline getirmiş olan bir hanımefendiye kalenin girişini soruyorum. Çöplük ve pislik yuvası haline gelmesi nedeniyle, Askeri yetkililer tarafından girişi kapatılmış. Üzülerek ayrılıyorum.

Poyrazköy Camisi’nin kuzeyindeki Akgül Sokak üzerinden köyün kuzey-doğusunda kalan bölgelerini görmek istiyorum. Sokağın kuzeyinde, yaklaşık 2,5 km uzaklıkta Anadolufeneri Köyü görünüyor. Akgül Sokaktan Merkez Caddesi’ne geçiyorum.

Kuzeyinde Poyrazköy Mezarlığı var. Düzenli olarak bakım yapıldığı görülüyor. Mezarlığın bitim noktasında İETT otobüs terminali manevra alanı ve oldukça büyük bir meydan var.

Derya Büfenin yanından Muhtar Ali Süer Sokak aracılığı ile iç bölgelere geçiyorum. Bahçeleriyle klasik köy evleri Boğaziçi ve köprüye bakıyor. Evlerin bahçeleri, doğal çiçekleri ve meyve ağaçlarıyla baharın geldiğini gösteriyor. Sokakta yürürken bahçe duvarını onarmakta olan bir adama ‘’Kolay gelsin’’ dedikten sonra, ‘’Köprü yapıldıktan sonra köyde bazı değişiklikler oldu mu?’’ Diye soruyorum. Vatandaş dertli…


Dertli olan vatandaşa göre, köprü yapımından sonra bazı rantçıların bu güzelim cennet koylarına ve arazilerine göz diktiklerini söylüyor. Doğal yapının talan edilmesinden korkuyor. Devam ediyor. ‘’Zaten köy statüsünden mahalle statüsüne geçirilerek bir darbe yedik. Eskiden köye ait su kuyularımız vardı. Çok düşük ücretlerle bu kuyulardan su temin ederek sebze ve meyve ağaçlarımızı sulayabiliyorduk. İnek besleyerek sütünden yararlanabiliyorduk. Şimdi su kuyuları ASKİ denetimine geçti, şebeke suyu kullanmaya başladık. İnek besleyemez olduk.’’

Dertli vatandaşın yanından ayrılarak otobüs terminaline gidiyorum. Yaklaşık 20 dakika sonra gelen otobüsle, tekrar gelmek üzere, Poyrazköy’den ayrılıyorum. Zamanı olanların, gezilecek yerler listesinin ilk sıralarına Poyrazköy’ü eklemelerini öneriyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder