ÜÇAĞIZ KEKOVA ANTALYA

 

Kekova Kaleköy, günümüzdeki adıyla Üçağız, dünyanın en iyi çalışan ilk demokrasilerinden biri kabul edilen, Likya Birliğine dahil olan Simena Antik Kenti üzerine kurulmuştu.

Kekova Üçağız Köyü tarihi, doğal ve kültürel değerleriyle eşsiz bir tatil köyüdür. Tekne turlarının gözde rotalarından olan tarihi bölgenin merkezinde yer alan Üçağız, aynı zamanda
Likya Yolu yürüyüşçülerinin de durağı.

Üçağız muhteşem manzarası ve otantik atmosferiyle sizi kendisine aşık edecek bir gezi rotası... 

Batı Akdeniz kıyılarında yer alan Likya bölgesi genellikle yüksek kıyı özelliği gösterir. Dalaman Çayı, Eşen Çayı, Demre Çayı, Alakır Çayının denize döküldüğü delta ovaları bu yüksek kıyıların uzanımını kesintiye uğratır.

Antik dönemlerde Likya Uygarlığının yerleşim birimleriyle limanları bu delta alanlarında kurulmuştur.

Körfezler içine yerleşmiş olan liman şehirleri bu özellikleriyle Ege Denizi kıyılarındaki tarihi limanlara benzerler. Bu limanlar, yüksek kıyı özellikleri nedeniyle, Anadolu içine kolay bağlayacak yollar yapılamamıştır. Ülke boyutunda ticari ve ekonomik etkinlikleri olmamış, yerel kalmışlardır.

Üçağız ve Kekova Adası da yerel kalmış olanlardır. Ulaşım daha çok deniz yoluyla gerçekleştirilmiştir. Kara ulaşımı çok virajlı ve eğimi oldukça büyük yollarla gerçekleşir. Bu nedenle kara ulaşımı çok zor ve zahmetlidir.

Üçağız ve Kale Köylerinin karşısında uzanan Kekova Adası 74 metre uzunluk ve 500 metre genişliğe sahip olup, Akdeniz’de Türkiye’nin en büyük adası konumundadır.

Kekova adası, Anadolu yakasına yapışık bir boğaz oluşturarak uzanır. “Batık Kent” olarak adlandırılan adanın kuzeybatı kıyılarındaki kalıntılar en az M.Ö. 5. yüzyıldan beri ticari ve askeri üs olarak kullanılmış olan Kekova’nın en renkli köşesidir.

Adanın Tersane koyu ise hem yüzülebilecek bir yer hem de Bizans Dönemine ait bazilika apsisi ile arkeolojik kalıntıların en yoğun olduğu alandır. Yakınındaki batık kent olarak anılan köşede, genellikle ana karaya oyulmuş yerleşim kalıntıları ve su içindeki ev temelleri yer alırlar. Sadece bu köşedeki yapıların su altında kalmış olması, büyük bir ihtimalle deprem sonucunda adanın bu köşesinden anakaraya doğru yatmasıyla açıklanabilir.

Sadece Antalya’nın değil, tüm Akdeniz dünyasının en temiz denizine sahip olan Kekova ve çevresi bu temizliğini tartışmasız koruma altına alınmış olmasına borçludur.




18 Ekim 2017 Çarşamba, Kekova…

Toros Dağlarının eteklerinde, muhteşem deniz manzarasıyla ünlü Kalkan’da beşinci günümüz. Likya uygarlığının önemli merkezlerinden biri olan Kaş ve Kalkan çevresindeki antik kentleri, anıtsal yapıları ve plajları görmeye devam ediyoruz.

Geldiğimiz cumartesi gününden bu yana, Kekova Adası Batık şehre yapılacak günübirlik bir tur bulmak istiyoruz.

Antalya’nın gizli kalmış cennetlerinden biri olan Kekova eski bir Likya Antik şehri. Önemli bir Likya limanı olan şehrin bir bölümü yıkıcı bir deprem sonunda Üçağız beldesi ile kara bağlantısı kesilmiş. Yörenin bir bölümü de sular altında kalmış, batık şehir olarak biliniyor.

1987 yılında batık şehir turuna katılmış fakat fotoğraflama olanağı bulamamıştım. Bu kez yeterince fotoğraf çekebileceğim bir tura katılma şansımı aradım. Kalkan yat limanındaki tur operatörlerinden olumlu yanıt alamayınca iki gün önce Kaş’a giderek Kekova turu aradık eşimle. Mevsimi geçmiş olmalı ki isteğimiz gerçekleşmedi.


Her şeyin bir çözümü vardır. Diyerek Kekova Adasının karşısında bulunan Üçağız’a arabamızla gitmeye karar verdik. Üçağız’da ada çevresini ve batık şehri görme olanağı yakalayabilirdik belki…

Akdeniz’de Türkiye’nin en büyük adası konumunda olan Kekova adası, Anadolu yakasına yapışık bir boğaz oluşturarak uzanıyor. Üçağız ve Kale Köylerinin karşısında uzanan Kekova Adası 74 metre uzunluk ve 500 metre genişliğe sahiptir.

Batık Şehir” olarak adlandırılan adanın kuzeybatı kıyılarındaki kalıntılar, en az M.Ö. 5. yüzyıldan beri ticari ve askeri üs olarak kullanılmış, Kekova’nın en renkli köşesini oluşturuyor.

Adanın Tersane koyu ise hem yüzülebilecek bir yer, hem de Bizans Dönemine ait bazilika apsisi ile arkeolojik kalıntıların en yoğun olduğu alan olarak biliniyor.


Yakınındaki batık kent olarak anılan köşede genellikle ana karaya oyulmuş yerleşim kalıntıları ve su içindeki ev temelleri yer alıyor. Sadece bu köşedeki yapıların su altında kalmış olması, büyük bir ihtimalle deprem sonucunda adanın bu köşesinden anakaraya doğru yatmasıyla açıklanabilir.

Kalkan Club Patara Evlerinde güzel bir kahvaltıdan sonra eşim ve bize tüm gezi boyunca eşlik eden aile dostumuz Hülya ile birlikte Fethiye-Antalya Karayoluna girerek Kaş’a doğru harekete geçiyoruz. Yaklaşık 56 km yolculuk yapacağımız karayolunda, Kaş’a uğramadan, 40 km gittikten sonra Üçağız yoluna giriyoruz. Yaklaşık 26 km daha yolumuz var Üçağız’a ulaşmak için.

Batı Akdeniz kıyılarında yer alan bölge genellikle yüksek kıyı özelliği gösteriyor. Dalaman çayı, Eşen çayı, Demre Çayı, Alakır Çayının denize döküldüğü delta ovaları bu yüksek kıyıların uzanımını kesintiye uğratıyor.

Bu delta alanlarında antik dönemlerde bazı yerleşim birimleri ve onların limanları kurulmuş. Körfezler içine yerleşmiş olan liman şehirleri bu özellikleriyle Ege Denizi kıyılarındaki tarihi limanlara benzerler fakat bu limanlar arkasındaki dağlık alan nedeniyle, ülke içine kolay bağlayacak yollar olmadığından, ülke boyutunda ticari ve ekonomik etkinlikleri olmamış, yerel kalmışlar.


Üçağız ve Kekova Adası da yerel kalmış olanlardan olup, ulaşım daha çok deniz yoluyla gerçekleşiyor. Kara ulaşımı çok virajlı ve eğimi oldukça büyük ve tehlikeliydi. Bu nedenle çok dikkatli olmamız gerekiyordu. Bu da hızımızı kesiyordu.

Üçağız Köyüne yaklaşık 5 km kala mola veriyoruz. Veriyoruz çünkü panoramik fotoğraf çekimi için en uygun yer burası. Saklı kalmış ve bozulmamış bir doğa harikası duruyordu karşımızda.

Özel yatların konaklama yaptığı ve harika koyların birleştiği yerde bulunan bu köy, günübirlik gezi teknelerinin de hareket ettiği bir limana sahip.

Köye ulaştığımızda arabamızı meydana park ediyoruz. İskeleye gidiyoruz. Upuzun iskelesi ve çevresi görmeye değer…

Denize sıfır kelimesi buradaki yapılar için söylenmiş olsa gerek. İskele boyunca doğuya yöneliyoruz ve en uç noktaya kadar gidiyoruz

Yaklaşık 2 metre genişliğinde uzun bir iskeleye bağlı bir cafe ve pansiyon vardı. Begonvillerin süslediği oturma yerleri yapılmış çay ve diğer yiyecek içecek servisleri için. Oturup çay kahve içtik. Ben bir ara pansiyonun arkasındaki kayalık tepeye tırmandım. Kaya mezarları vardı, fotoğraflarını çektim.


Konumu gereği bir balıkçı köyü olan Üçağız son yıllarda yerli ve yabancı turistlerin günübirlik uğrak yerlerinden biri olmuş. Bu nedenle köyde fazla pansiyon olmadığını öğreniyoruz. Limanından denize bakılınca adaların arasındaki 3 boğazdan açık denize çıkıldığı için Üçağız adını almış.

Saklı kalmış bu doğa cenneti Üçağız’da da Kekova Adası turu yoktu. Oldukça pahalı özel tekne turunu da biz istemedik. Yeterince dinlendikten sonra Demre’ye doğru harekete geçtik.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder