Rodos Adası ve Yunanistan
.jpg)
Bir hafta süreyle kaldığımız Rodos, 12 büyük ve 150 ufak adalar içeren 12 Ada grubunda yer almaktadır. Yunan anakarasının güneydoğusundan 200 deniz mili uzakta bulunmakta olup, sadece 11 deniz mili uzaklıkta bulunan Küçük Asya’nın, Anadolu’nun gölgesinde uzanmaktadır.
Ege Denizi'nin güneydoğusunda ve Yunanistan'a bağlı olan Rodos Adası, On iki Adalar grubunun en büyük adasıdır.
Ülkemizde 100 yıldır gündemde kalan ve kalmaya da devam edecek olan 12 Adalar, aslında 20 küçük ve 14 büyükçe olmak üzere, 34 adadan oluşan bir gruptur. Yönetim merkezi de, içlerinde en büyük olan Rodos Adası’dır.
Muğla iline oldukça yakın bir konumda bulunan Rodos Türkiye kıyılarına yaklaşık 18 kilometre uzaklıktadır.
Çeşitli dağlar, vadiler ve ormanlarla kaplı adanın en yüksek noktası, 1215 metre yükseklikteki Atavyros Dağı'dır. Akdeniz iklimine sahip adada yazlar sıcak ve kuru, kışlar ise ılıman ve yağışlı geçer.
Adanın başkenti ve en büyük yerleşim yeri olan Rodos Şehri, adanın kuzey ucunda yer alır. Tarihi ve turistik açıdan önemli bir diğer yerleşim yeri olan Lindos, adanın doğu kıyısında bulunur.
Batı kıyısında yer alan Ialyssos, plajları, tarihi kalıntıları ve lüks otelleri ile dikkat çekerken antik şehir Kamiros, arkeolojik kalıntıları ile ünlüdür.
Adanın tarihi M.Ö. 4000 yıllara kadar uzanır. Neolitik dönemde ilk insan yerleşimlerine ev sahipliği yapmıştır. M.Ö. 8. yüzyılda Dorlar adaya gelerek Lindos, Kamiros ve Ialysos gibi şehirleri kurmuşlardır.
Helenistik Dönemin başlangıcı olarak bilinen M.Ö. 408 yılında Lindos, Kamiros ve Ialysos şehirleri birleşerek Rhodian Konfederasyonu'nun temellerini atmışlardı. Bu konfederasyon, Ege'nin en güçlü siyasi yapılarından biri haline gelmişti.
M.Ö. 3. yüzyılda, Makedonlara karşı kazanılan bir zaferin anısına Dünya'nın Yedi Harikasından biri olan Colossus of Rhodes heykeli inşa edilmişti. 33 metre yüksekliğinde, antik dünyanın en uzun heykellerinden biriydi ve o zamanın mühendislik becerilerinin bir kanıtıydı. Rodos Heykeli, MÖ 226'da bir depremle yıkılana kadar şehrin gücünün ve refahının bir simgesi olarak kaldı.
Rodos Adası, Roma İmparatorluğu döneminde önemli bir stratejik noktaydı. M.Ö. 164 yılında Roma İmparatorluğu'nun bir parçası haline gelen Rodos, M.S. 5. yüzyıldan itibaren Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası haline gelmiştir.
Rodos Adası, 1309 yılında, Tapınak Şövalyelerinin kollarından biri olarak bilinen Malta Şövalyeleri tarafından ele geçirilmiş ve zamanla Rodos Şövalyeleri adını almıştır.
Osmanlı kendisi için bir tehdit gördüğü Rodos’taki yapılanmayı ortadan kaldırmak için, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 20 000 şehit verilerek, 21 Aralık 1522’de gerçekleştirilmiştir. Rodos’a merkeziyetçilikten uzak, idarî, mali, hatta adlî imtiyazları içeren özel bir statü uygulamıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nda İtalya’yı saf dışı bırakan Almanya Nazi yönetimi Adaları işgal etti. Nazilerin savaşı kaybetmesi sonrasında da adalar 1944 yılında İngiltere tarafından Yunanistan’a devredildikten 3 yıl sonra, 1947'de Yunanistan toprağı olmuştur.
.jpg)
30 Ağustos 2015 Pazar, Rodos…
Bir hafta süreyle kaldığımız Rodos, 12 büyük ve 150 ufak adalar içeren 12 Ada grubunda yer alan Rodos'taki en eski buluntular M.Ö. 3000’lere kadar uzanıyor.
Yunan Mitolojisine göre; Zeus Titanları yendikten sonra dünyayı Olympos’lu Tanrılar arasında bölüştürmeye karar verir.
Ancak Güneş Tanrısı Helios, günlük gezintilerinden birine çıktığı için, bu bölüşüm anını kaçırmış ve kendi payına düsen toprak parçasını alamamıştır.
Zeus adil olmak için, paylaşımı tekrar yapmak ister. Ancak Helios, bir başka istekte bulunarak, bunu reddeder. Sonraki gün güneş doğarken denizin köpükleri arasından çıkan yerin kendisine ait olmasını ister. İstek kabul edilir.
Ertesi gün şafak söktüğünde, turkuaz rengindeki suların köpükleri içerisinden yemyeşil Rodos Adası çıkar.

Helios’un tam da gönlünden geçen gibidir. Adanın güzelliğiyle kendinden geçen Güneş Tanrısı Helios ışığıyla tüm adayı yıkar. Bundan sonra ada Güneşin Adası olarak da bilinir.
Bundan sonra Rodos perisi ile evlenen Helios’un 7 erkek çocuğu olur. Bunlardan Rodos Kralı olan Cercaphus’un Kalimnos, Lindos ve Ialysos adında üç erkek çocuğu doğar.
Cercaphus’un ölümünden sonra çocuklarına miras kalan ada üç parçaya ayrılır. Mirası paylaşan çocukları her bir şehre kendi adlarını vererek Kalimnos, Lindos ve Ialysos şehirleri ortaya çıkar.
Biz bu antik şehirlerden Ialysos bölgesinin sınırları içinde olan Hotel Sun Beach Komlex Resorts’ta dört kişilik bir evde konaklıyoruz. Yarı açık mutfak ve tüm ev gereksinmelerinin bulunduğu bu konaklama yerimize Rodos’taki bir haftalık evimiz diyoruz.
.jpg)
29 Ağustos 2015 Cumartesi akşamı Ankara’dan saat 21,30 da bindiğimiz otobüsle 10 saatlik bir yolculukla önce Marmaris, sonra da feribotla Marmaris’ten Rodos’a yapılan yorucu bir yolculuktan sonra Old City Rodos’ta panoramik bir gezinti yapmış ve ancak 30 Ağustos 2015 Pazar günü saat 16,00’da odamıza girebilmiştik.
Odamıza yerleşme, denize girme ve akşam yemeği derken 24 saattir uykusuz olduğumuzun farkına varmıştık. Yine de yatmamız saat 23,00’ü bulmuştu.
Her zaman olduğu gibi erken kalkıp, otel kompleksi içinde bulunan süpermarketten domates, salatalık, yumurta ve ekmek aldım. Damlatma çay, zeytin ve peyniri Ankara’dan getirmiştik. Bu arada eşim Serap da uyanmıştı. Denizi ve yüzme havuzunu gören balkonumuzda güzel bir sabah kahvaltısı yaparak bir haftalık evimizde ikinci günümüze başlamış olduk.
İkinci günümüz olan 31 Ağustos 2015 Pazartesi günü Rodos’u keşif gezisine çıkmak istiyorum. Eşim denize girip, arkasından havuz sefası yapmak ve dinlenmek istediğini söylüyor. Bunun üzerine ben de saat 09,30’da otelimizin önüne kadar gelen belediye otobüsüne 2,30 Euro ödeyerek Mandraki Liman bölgesine gidiyorum.
Yaklaşık yarım saat sürecek olan yolculuğumda Rodos’un kısa tarihi ile ilgili olarak derlediğim ve yazıcıdan çıktısını aldığım notlarımı bir kez daha gözden geçiriyorum.
Notlarıma göre, Adadaki en eski buluntular M.Ö. 3000’lere kadar uzanıyor.
Old Town olarak bilinen Kale İçindeki bölge adanın bilinen en eski yerleşim yeri olarak karşımıza çıkıyor. M.S. 58’de Aziz Pavlus’un, ki Tarsuslu Vaftizci Yahya olarak bilinir, ziyaret ettiği için ada tüm Hristiyanlar için Hac mekanı olarak kabul edilmektedir.
Rodos adası M.Ö. 480’lerde Antik Yunan, M.Ö. 230’larda Roma, M.S. 320’ler Bizans, 620’lerde Sasani, 622’lerde Bizans, 654’te Muaviye (Müslüman Arap), 658’de Bizans, 672’de Muaviye, 678’de Bizans Ortaçağ, 1082’de Venedik, 1090’da Selçuklu komutanı Çaka Bey, 1092’de Bizans, 1098’de 1. Haçlı Seferi, 1107’de Bizans, 1248’de Ceneviz, 1264’de Bizans, 1309’da St. Jean Şövalyeleri Ortaçağı, 1522 Osmanlı, 1912 İtalyan, 1943 Alman, 1945 İngiliz ve 1947’den bugüne Yunanistan yönetimlerinin izlerini taşıyor.
Adanın kısa tarihi ile ilgili notlarımı gözden geçirirken Yeni Çarşı olarak bilinen Pazar yerinin arkasındaki toplu taşım duraklarına gelmiştik.
Yeni Çarşı ya da Nea Agora olarak bilinen Pazar yeri, Mandraki Limanı ile Old Town arasında, deniz kenarındaki pastel renkli, ön cephesi oldukça uzun bir yapıdır.
Mandraki Limanı’na bakan cephesinde kafeler, restoranlar ve alış veriş dükkânları bulunuyor. Burası 1895-98 yılları arasında Osmanlı döneminde yapılmış. Orijinal planına göre han olarak yapılmış olmalı diye düşünüyor insan.
Ön cephe düz ve oldukça uzun, yan ve arka cepheler yarım çember oluşturacak biçimde ama daha çok altıgen biçiminde düzenlenmiş.
Orta avlusu geniş bir açıklığa sahip, havuz ve ağaçlar bulunuyor. Han olarak düşünme nedenim de iç avlunun yapısından kaynaklanıyor. Hanlar; vasıtalı, vasıtasız yabandan gelen yolcuların barınacağı, hayvanlarla insanların geceleyebileceği yerlerdir.
Bugünün otel ve garaj vazifesini birlikte gören yapılara eskiden “han” denmekteydi. Selçuklular ve Osmanlılar, sosyal bir vazife gördüğü için hanlar yapımına önem vermişler, mimarî bakımdan güzel eserler üretmişlerdir.
Bu güzel eser Yeni Çarşı benim için başlangıç noktası oldu Rodos’u gezerken. Çarşının ön cephesinden karşıya, Mandraki Limanı kıyısındaki gezinti parkuruna geçiyorum.
Liman kıyısında Mahşeri bir kalabalık var. Başta Simi adası ile Lindos Köyü olmak üzere, çeşitli adalara gitmek isteyenler doldurmuş kıyıları. Kalabalık arasından fotoğraf çekerek ilerliyorum limanın giriş bölümüne doğru. Önce Evangelismos Church olarak haritalarda yer alan Kutlu Haber (müjde) Kilisesi kendini gösteriyor.
Kilisenin önünde, kanatlı kadın – melek heykel kompozisyonuyla yapılmış Zafer Anıtı bulunmaktadır. Rodos 1947 yılında Yunanistan’a verilince bu heykeli dikmişler.
Mandraki Limanı girişinde bulunan kilise, İtalyanların hâkimiyeti döneminde, 1925 yılında yapılmış. Gotik mimarisinin muhteşem bir örneği olan kilisenin dekorasyon elemanlarının tümü yerel olup, çok karakteristik olan yapıda kum taşı kullanılmış.
Aynı kumlu taş Ortaçağ kentlerinde ve modern bir şehrin en önemli binalarda kullanılmaktadır. Old Town’da bulunan Rodos Şövalyeleri Kilisesi’nin tasarımı burada da karşımıza çıkar. Bu nedenle, Rodos Şövalyelerine adanmış olan Evangelismos Church, kale içindeki kilisenin bir kopyası olarak düşünülmektedir.
Rodos Şövalyelerine adanmış olan kiliseye giriyorum. Bir orta ve iki yan galeriden oluşan kilise hayranlık uyandırıcı bir görünüm içerisinde… İç duvarlar Kontoglou tarafından fantastik Bizans duvar resimleri ile dekore edilmiş. Birkaç fotoğraf çektikten sonra dışarı çıkıyorum. Kiliseye bitişik binanın Rodos Metropolitliği olduğunu öğreniyorum.
Kilise ve önündeki Zafer heykelinin olduğu bölge Mandraki Limanı’nın girişidir. Kiliseyi geçerek liman girişine yaklaşıyorum.
Mandraki Limanı girişinde iki sütun bulunmaktadır. İtalyanlar 4 Mayıs 1912’de Rodos’u işgal edince, sütunların üzerine Osmanlı döneminde Rodos tophanesinde dökülen ve oldukça büyük gülleler atan toplardan ikisini yerleştirmişler.
Sembolik olan bu düzenleme Osmanlı’ya gözdağı olarak, 1948’e kadar orada kalmıtır. 1948’de Yunanlıların kontrolüne geçtikten sonra toplar kaldırılmış ve sütunların üzerinde birer adet geyik heykeli konulmuş.
Karaya yakın olan sütunun üzerinde erkek geyik ‘Elefos’, karadan uzak sütunda ise dişi geyik ‘Elefina’ heykeli bulunuyor.
Dor’lar, Makedonya Kralı Demetrios’la yaptıkları bir savaşı kazandıktan sonra, zafer anıtı olarak ve ilahları Helios’a şükran borçlarını ödemek için, Rodos limanının girişine büyük bir Helios heykeli yaptılar.
M.Ö.281-280 yılında yapılan 33 metre yüksekliğindeki bu tunç heykel, elinde bir meşale tutuyordu. Bu haliyle Newyork limanındaki Hürriyet Heykeli’ni andırıyordu.
Rodoslular bu heykelin kendilerini ve adayı koruduğuna inanırlardı. Bu nedenle her yıl “Helicia” denilen şölenler düzenler, bu heykelin dibinde dört atlı bir arabayı denize atarlardı.İnanışlarına göre, Helios böyle bir arabayla dünyayı dolaşarak insanları gözetlerdi.
Heykel M.Ö. 223 yılında büyük bir deprem sonunda yıkılıp parçalanmış. Şimdi ise onun yerinde, yine Rodos’un simgelerinden biri olan “Elefos” ile “Elafina” adlı geyik heykelleri bulunuyor.
Heykellerin mitolojik hikâyesini hatırlayıp, fotoğraflarını çektikten sonra, Old Town olarak bilinen Eski Şehri keşfetmek üzere kapılarından birinden içeri dalıyorum…
Yorumlar
Yorum Gönder