Küllerinden doğan bir kent Dresden
.jpg)
İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanya'sının doğudaki bir kenti olan Dresden, Şubat 1945'te, savaşın son aylarında, ilerleyen Sovyet Ordusu'na karşı savaştığı Doğu Cephesi'nden sadece 250 kilometre uzaklıktaydı.
Müttefikler, Sovyetler ’in doğudan ilerleyişini kolaylaştırmak ve Alman lojistik merkezlerini yok etmeliydi. Birleşik Krallık Kraliyet Hava Kuvvetleri ve ABD Ordusu Hava Kuvvetleri tarafından, 13–15 Şubat 1945 tarihleri arasında 3 gün aralıksız bombalandı.
Elbe'nin Floransa'sı olarak bilinen Dresden Şehir merkezinin büyük kısmı yıkıldı. Barok mimarinin incisi olan kent harabeye döndü. Ayrıca, çoğunluğu yaşlılar ve çocukların oluşturduğu, 25.000 sivil öldü.

İkinci Dünya Savaşı’nda, 1945 Şubat bombardımanıyla neredeyse tamamen yıkılan Dresden, sonraki on yıllarda “hafızadan yeniden inşa edilen şehir” olarak Avrupa’da eşsiz bir örnek haline geldi.
Uzun süre harabe olarak bırakıldı, Doğu Almanya döneminde “savaşın anıtı” olarak görüldü. 1994–2005 yılları arasında baştan başına yeniden inşa edildi. Yeniden inşa, sadece mimari değil, aynı zamanda kimlik ve hafıza restorasyonu olarak görüldü.
Günümüzde barış ve uzlaşmanın sembolü olarak görülüyor. “Elbe’nin Floransa’sı” unvanını yeniden kazandı. Sanat koleksiyonları, müzeler ve konser salonları şehri Avrupa’nın kültür merkezlerinden biri haline getirdi. Yeniden doğuş, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal ve kültürel bir diriliş olarak görülüyor.
.jpg)
.jpg)
Dresden 1200 yıllarında, Kutsal Roma İmparatorluğu topraklarında, balıkçıların ve köylülerin Elbe kıyısında barındığı bir yerleşkeydi. Zamanla, küçük bir balıkçı köyünden ihtişamlı bir kültür merkezine evrildi.
Kutsal Roma İmparatorluğu, 962’den 1806’ya kadar Avrupa’nın en önemli siyasi yapılarından biri olmuştu. Almanya, Avusturya, Kuzey İtalya ve Orta Avrupa’nın büyük bölümünü kapsayan, feodal ve seçimli monarşi esasına dayalı bir konfederasyondu.
Avrupa’nın siyasi ve kültürel tarihinde derin izler bırakmış, ama hiçbir zaman Fransa ya da İngiltere gibi merkezi bir devlet olamamıştı.
İmparatorlukta Şehir olma beratı bulunmamakla beraber, 1216 tarihli bir resmi belgede şehir olarak anılmaktadır. "Meissen Kontu" Dietrich, Dresden'i geçici bir ikametgâh olarak kabul etmişti. 1270'ten itibaren Dresden Meisen Kontluğunun başkenti olmuştu.
1319'dan itibaren kontluk Dresden Wettin hanedanı idaresine geçmiştir. 1485'te Saksonya Düklüğü başkenti ve 1547'den itibaren Saksonya Elektörü'nün başkentiydi.
Kutsal Roma İmparatorluğu içinde Saksonya bölgesini yöneten ve imparator seçimlerinde oy hakkına sahip olan hükümdara verilen unvandı Saksonya Elektörü. Bu makam, hem siyasi hem de kültürel açıdan Avrupa tarihinde çok önemli bir rol oynamıştı.
.jpg)
1549'da Saksonya Elektörü Morit, Elbe Nehri'nin iki yakasında bulunan Dresden yerleşkeleri birleştirmiş ve bu yeni idare merkezine şehir olma beratı vermişti.
Güçlü August olarak bilinen Friedrich August I (1670–1733) dönemi, Dresden’i Avrupa’nın en görkemli barok merkezlerinden birine dönüştürdü. Sanat, mimari ve ihtişamlı saray kültürüyle şehrin kimliğini kalıcı biçimde şekillendirmişti.
6 Ağustos 1806’da İmparator II. Franz, Napolyon’un kurduğu Ren Konfederasyonu karşısında gücünü yitirince, Kutsal Roma İmparatorluğu'nu feshetti. Kendisini Avusturya İmparatoru ilan ederek hanedan gücünü sürdürdü.
Onun mirası bugün Almanya, Avusturya ve Orta Avrupa’nın tarihsel kimliğinde hâlâ hissediliyor. Çekya da bunlardan biriydi.
Prag’daki Eski Şehir Meydanı, Viyana’daki Hofburg Sarayı ve Regensburg’daki Reichstag binası hâlâ Kutsal Roma İmparatorluğu’nun izlerini taşır. Bu yapılar, imparatorluğun dağılmasından sonra ulusal kimliklerin sembolüne dönüşerek “kolektif hafızanın mekânları haline geldi.
Dresden'de gezilecek ve görülecek yerler:
Zwinger sarayı: Dresden’in olağanüstü barok başyapıtı Zwinger (Kale Avlusu) inşaatına 1707’de başlanmış ve 1728’de ancak bitmiş. Devasa avlu içerisinde bahçeler, havuzlar, çeşmeler ve birbirine bağlı 5 köşk yer alıyor. Avluya görkemli bir giriş olan kronentor adlı kapıdan giriliyor.

Zwinger Müzesi, Dresden’in en önemli barok yapılarından biridir ve içinde üç büyük koleksiyon barındırır: Eski Ustalar Tablo Galerisi, Porselen Koleksiyonu ve Matematik-Fizik Aletleri Kraliyet Kabinesi.
Dresden Kalesi: 15. yüzyıldan beri seçmenlerin ve kralların eski yerleşim ve kültürel merkez olarak kullanılan Rönesans döneminin en önemli kalelerinden biridir. Dresden Kraliyet Sarayı'na ev sahipliği yapmıştır. Dresden Kraliyet Sarayı, 1945'te Dresden'in bombalanması sırasında neredeyse tamamen yıkıldıktan sonra eski ihtişamına geri döndü. Avrupa'nın en büyük sanat koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapmaktadır.
.jpg)
Opera Binası (Semperoper): Saksonya Devlet Orkestrası’nın ana binası olan bir opera binası. 1871-1878 yılları arasında Neo-Rönesans tarzda inşa edilen bina ismini tarzının temsilcilerinden ve modern tiyatro mimarisinin kurucularından Gottfries Semper’den almış. Orkestra, bale ve koroya ait bölümlerini barındırmaktadır.

Katolik Kilisesi: 4800 metrekarelik tabanıyla Saksonya’nın en büyük Katolik kilisesi. Bu büyüleyici Barok yapı 1739-1755 yılları arasında Gaetano Chiaveri tarafından inşa edilmiş. 1945’te kilisenin bombalanmasıyla elbette ağır hasar görmüş ve restorasyon görmüş. Katedralde ünlü bir kilise orgu bulunuyor. Cumartesi günleri bu orgun bir performansına denk gelebilirsiniz. Haftanın her günü ücretsiz ziyaret edebiliyorsunuz ama pazar günleri 12-17.00 saatleri arasında ve diğer günlerde 10-17.00 saatlerinde açık. Cumartesileri ise 13.00’ten itibaren ziyarete açılıyor.

Porselen Pano: 102 metre uzunluğunda, 23.000 porselen parçadan oluşan dünyanın en büyük porselen pano. Bir sanat eseri olmasının yanı sıra aynı zamanda resimli bir tarih anlatımı da.

Saksonya hükümdarlarının atlı alayını betimleyen devasa porselen duvar panosu Dük Alayı olarak geçiyor. Aslında 1127’li yıllardan itibaren Saksonya’nın yönetici ailesi olan Wettin Hanedanlığı’nı onurlandırmak için yapılmış ama savaşta biraz zarar görünce 1960’larda restore edilmiş. Tarihi dokusunu size her sokakta hissettiren bir şehrin sizinle böylesine muhabbet etmesi de Dresden’in hoş ve anlamlı, karakteristik deneyimlerinden biri.
Seyir Terası: “Avrupa’nın Balkonu” olarak bilinen Brühl’s Terrace, Elbe Nehri’ni, Neumarkt Meydanı’nı, devlet dairelerini ve mimari pek çok yapıyı seyredebileceğiniz bir şehir terası. İsmini, döneminde bir bakan olan Heinrich von Brühl’den alıyor. Elbe Nehri kıyısında, şehirde yürüyüş yapmak için de güzel noktalardan biri.
.jpg)
Elbe Nehri: Orta Avrupa’da doğar, Çekya’dan geçerek Almanya’ya girer ve Kuzey Denizi’ne dökülür. Yaklaşık 1.094 km. Olan nehir Şehri ikiye böler, barok silüetini yansıtır. Bu yüzden Dresden’e “Elbe’nin Floransa’sı” denir.
Tarih boyunca ticaret yolları, köprüler ve kıyı yerleşimleriyle kültürel bir damar olmuştur.
.jpg)
Augustus Köprüsü: Şehrin en eski ve en ünlü köprüsüdür. 12. yüzyılda yapılmış, 18. yüzyılda yeniden inşa edilmiştir. Eski Şehir (Altstadt) ile Yeni Şehri birbirine bağlar.

Marienbrücke: Augustus Köprüsü’nün biraz kuzeyinde yer alır, 19. yüzyılda inşa edilmiştir. Daha çok günlük araç ve tramvay trafiği için kullanılır.

Albertbrücke: 1877’de açılmıştır, özellikle Neustadt bölgesini Altstadt’a bağlayan önemli bir geçiş noktasıdır.

Waldschlößchenbrücke: Modern bir köprüdür (2013’te açıldı). UNESCO’nun Dresden’i Dünya Mirası listesinden çıkarmasına sebep olmuştu çünkü Elbe Vadisi’nin doğal peyzajını bozduğu düşünülmüştü.

Elbe Nehri kıyıları, geniş çayır alanları ve yürüyüş yollarıyla şehrin nefes alan bölgeleridir. Yaz aylarında kıyılar piknik, bisiklet ve yürüyüş için kullanılır; kışın ise sisli atmosferi şehre melankolik bir hava katar. Nehrin kırsal kesimlerinde ise üzüm bağları ve yeşil tepeler peyzajı tamamlar.
.jpg)
Yorumlar
Yorum Gönder