İSPANYA MANEVİ BAŞKENTİ TOLEDO

 


Toledo, Orta İspanya’nın Kastilya-La Mancha özerk bölgesinin başkenti olup kent, üç yanını çevreleyen Tajo Nehri ile adeta bir adayı andırır.

Yunan kökenli olan Toledo, M.Ö. 192'de Roma İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiş olup, Roma dönemindeki adı ''Toletum''dur.

Vizigot kralı Athanagild buraya yerleşince, Vizigotlar'ın en tinsel başkenti haline gelmiştir. 711 yılında Emevîlerin İspanya’yı fethinden sonra Emevîlerin eline geçti. Endülüs Emevilerinin Başkenti Kordoba olurken komuta merkezi Toledo oldu. Ayrıcalıklarını Kordoba’ya kaptırdı.

Emevîler; şehircilik, kültür ve ekonomi alanlarında Toledo’nun gelişmesini sağladı.

Katolik İspanya Krallarının İspanya’yı yeniden fethi sonrasında, 1085’te Leon ve Kastilya kralı VI. Alfonso, Toledo’ya girerek burayı başkent ilan etti.

Toledo dört asır boyunca İber Yarımadası’nın kültür ve din merkezi olma işlevini sürdürmüştür. Ancak16. yüzyılda çıkan ayaklanmalar, Toledo’yu sarsmış ve Kral II. Felipe, 1560’ta başkenti Toledo’dan Madrid’e taşıdı.

Bugün, yabancı ülkelerden gelen turistlerin yoğun ilgi odağı olan Toledo’nun tarihi bölgesi, içindeki mimari yapılarla birlikte, 1986’da UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alındı.

İspanya'nın manevi başkenti olan Toledo içinde Gotik bir katedral, manastırlar, müzeler, saraylar ve köprüler bulunur. Spor ve kültür açısından da gelişmiş olan Toledo’da 200’den fazla otel bulunmakta olup, lüks otellerden hostellere kadar geniş bir yelpazede hizmet vermektedir.

6 Nisan 2008 Pazar, Toledo…

Madrid merkezli İspanya turumuzun dördüncü günündeyiz. Bu gün ekstra olarak düzenlenen Toledo turumuz var. Yaklaşık 550 yıl Büyük İspanya İmparatorluğunun Başkentliğini yapmış olan Toledo, unvanını Madrid’e kaptırdıktan sonra İspanya’nın manevi başkenti olmuştu.

Sınırlı günlerin olduğu bu tür yurt-dışı gezilerde zamanı verimli kullanmamız gerekiyor. Saat 08,30’da tüm katılımcılar kahvaltılarını bitirmiş, tur otobüsünde yerlerimizi almıştık. Madrid’in yaklaşık 80 km kuzey-doğusunda bulunan Toledo yolculuğumuz bir saatten fazla bir zaman gerektirdiğinden, Rehberimiz Demir bey bu süreyi İspanya ve Toledo tarihini özetleyerek değerlendirmek istedi.


Toledo’yu, Kelt Kralı Tubal’ın oğlu Tago kurmuştu. Galya ve İngiltere’yi fethetmek isteyen Romalılar, M.Ö. 190′ lı yıllarda, İber Yarımadasına geçip, Toledo’yu fethettiler.

Kenti, askeri garnizona dönüştürüp, Toletum adını verdiler. Konutlar, idari binalar, köprüler, su kemerleri, kaleler ve surlar yaparak, kenti yerleşime açtılar.

600 yıl sonra, Batı Roma zayıflayınca, Toledo Gotların istilasına uğradı. Gotların bir kolu olan Vizigotlar’a 350 yıl başkentlik yaptı.

Cebelitarık Boğazını geçen Tarık Bin Ziyad komutasındaki Müslüman Arap birlikleri İber Yarımadasının büyük bir bölümünde denetimi ele geçirdiler.

712 yılında da Toledo’yu aldılar. Adını Tuleytula olarak değiştirdiler. Toledo’da Endülüs Emevîleri dönemi başladı. Endülüs Emevîleri İber Yarımadasını 750 yıl, Tuleytula’yı 350 yıl yönettiler. Endülüs Emevilerinin Başkenti Kordoba komuta merkezi ise Toledo oldu.


Üç büyük semavi dine ev sahipliği yapan Toledo’da; kilisenin yanı sıra, Endülüs döneminden kalma iki küçük cami ve bir sinagog da bulunuyordu.

Kentin en önemli yapıtlarından biri, Toledo Katedrali olup, İspanya’nın en büyük üçüncü katedralidir. Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olarak biliniyor.

Fotoğraf çektiğimiz yerden bakınca; kentin bütün otantik, tarihi ve fiziksel yapısı ortaya çıkıyor. Alkazar ve katedral gibi devasa yapılar hemen dikkat çekiyor.

On altıncı yüzyıldaki görünümü, sanki sihirli bir sopayla dokunularak dondurulmuş gibi, tarihi ve otantik yapısı hiç değişmeden günümüze kadar gelmiş.


Bu çok özel yapı ve konumundan ötürü, kentin tamamı, UNESCO tarafından ”Dünya Kültür Mirası Listesi” ne eklenmiş.

İspanya ve Toledo’ nun tarihi ile ilgili sohbetimizle, zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmamıştık. Bir anda, Toledo, bütün ihtişamıyla otobüsümüzün penceresinde belirivermişti. En iyi panoramik görüntü alabileceğimiz yerde, otobüsümüz durdu, indik ve fotoğraf makineleri çalışmaya başladı. Fotoğraf çektiğimiz yerden bakınca; kentin bütün otantik, tarihi ve fiziksel yapısı ortaya çıkıyor. Alkazar ve katedral gibi devasa yapılar hemen dikkat çekiyor.

On altıncı yüzyıldaki görünümü, sanki sihirli bir sopayla dokunularak dondurulmuş gibi, tarihi ve otantik yapısı hiç değişmeden günümüze kadar gelivermiş. Yedinci yüzyıldan kalma duvarlar ve Tajo nehriyle çevrili, nehirden 730 metre yüksekteki bir tepeye kurulmuş olan Toledo, tarihte, hep önemli bir kent olarak ortaya çıkmış.

Pek çok tur rehberi, Toledo gezisi öncesi şu cümleyi kurar diyor rehberimiz Demir bey, Eğer İspanya’da yalnız bir gününüz varsa ve bu bir günlük sürede, tüm İspanya’yı gördüm demek isterseniz, Toledo’yu mutlaka görmelisiniz.”

Rehberimizin bazı sokak ve alanlarındaki açıklamaları eşliğinde, doğal klima etkisi sağlayan ve düşmanların toplu olarak gelmesini engelleyen daracık sokaklardan yürümeye devam ediyoruz.

Daracık sokaklara bakan pencerelerdeki saksılarda yetiştirilmiş olan çiçeklere de gıpta ile baktığımı söylemeliyim.

Rehberimiz, Toledo’nun silah ve otantik kılıçlar yapımıyla ünlü olduğunu, hala, otantik bir kılıç fabrikasının olduğunu söyleyerek, bizleri bu fabrikaya götürüyor.

Başkentin Madrid’e taşınmasından sonra büyük ekonomik kayıplara uğrayan Toledo’ya, kayıplarını bir ölçüde karşılamak üzere Kral Felipe II tarafından kılıç fabrikası yaptırılıyor. Ünlü kılıç ustaları tarafından da ünlü savaşçılara ve şövalyelere el yapımı kılıçlar üretiliyor.

Fabrikadaki el yapımı kılıçları ve ustalarını tanıdıktan sonra ayrılıyoruz. Çıkışta, hediyelik eşya satan tezgahlarla ilgileniyoruz. Bazı arkadaşlar, Toledo hatırası olmak üzere, otantik ve minyatür kılıçlardan aldılar.

Ben, hediyelik eşya almak yerine, açık olan müzeleri tercih etmiştim. Toledo’daki katedral ve diğer kiliseler müze statüsünde olup, ücretli. Katedrali gezebilmek için ücret ödemiştim hediyelik eşya yerine.

Toledo Katedrali


Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan bu anıtsal yapı İspanya’nın en büyük üçüncü katedralidir.

Gotik tarzının önemli özelliği sivriliktir. Yaygın kubbeler yerine, dilimli kubbeler, yuvarlak kemerler yerine, sivri ve birbirini kesen kemerler kullanılmıştır.

Dini yapılarda aranan en önemli özellik ise büyüklük ve yücelik hissinin uyandırılmasıdır. Pencerelerin bol ve pencere camlarının renkli olmasının yanı sıra çatılardaki ok biçimindeki kuleler dikkati çeken diğer özelliklerdir.

Yapımına 1226 yılında başlanmış ve 226 yıl sonra bitirilebilmiştir. Katedralin içi Valasquez, Rubens, Goya ve El Greko’nun tablolarıyla süslenmişti.

Rehberimiz sayesinde, keyifli ve bilgilendirici bir gezi olmuştu Toledo turu.


ANTİK SEGOVİA MADRİD


Segovia, İspanya’nın Castile ve Leon özerk topluluğunda, Segovia Eyaleti’nin başkenti ve en kalabalık belediyesidir.

Eresma Nehri’nin bir dönemeç üzerinde, stema Central sıradağının kuzey yamaçlarına yakın, İç Platosunda yer almaktadır. Segovia, tarihi binalarıyla ünlü olup üç ana simgesi Roma Su Kemeri, Gotik Segovia Katedrali ve Alkazar Kalesi'dir.

Segovia Katedrali, büyüklüğü ve zarif yapısı nedeniyle birçok kişi tarafından “Katedrallerin Hanımefendisi” olarak anılmaktadır.

UNESCO, şehir merkezini Dünya Mirası Alanı olarak ilan etmiştir. Segovia’ yı ziyaret edenler, bu antik kentin tarihini, mimarisini ve eşsiz güzelliklerini keşfetmek için bolca zaman ayırmalıdır.

5 Nisan 2008 Cumartesi, Segovia Madrid…

Madrid'in 90 km kuzey-doğusundaki Antik Kent Segovia'dayız. Rehberimizin Kappa Tur'dan Demir Beyin verdiği bilgilere göre Segovia; Granja’nın; çam ormanlarıyla kaplı, 2 bin metrelik Guadarrama Sıradağlarının eteklerinde, pınarların ve eriyen karların beslediği Eresma ve Clamores ırmaklarının buluşma noktasındaki dev bir kaya kütlesinin üzerine kurulmuş. Adeta, Kastilya bozkırının ortasında bir vaha.

Tur otobüsünden indikten sonra, Madrid’inkine benzer dar sokaklardan yürüyerek, kentin en büyük meydanına ”Mayor Meydanı'na ulaşıyoruz.


İspanya’nın bütün kentlerinde sokaklar çok dar ve yapılar yüksek. Neden, sokaklar dar ve yapılar yüksektir? sorusunu rehberimize yönelttiğimde, ilginç iki yanıtla karşılaşıyorum. Birinci neden diyor Demir bey; ”İspanya sıcaklık ortalamaları oldukça yüksek. Hava akımlarını sağlayarak, serinlemenin yolu, dar ve yüksek kanallar oluşturan yapılardan geçer. Bir bakıma yapılanma, doğal klima etkisi yapmaktadır.”

İkinci nedene gelince; ”İspanya, hem güneyden, Müslümanların ve Arapların istila ve egemenliğine uğramış, hem de kuzeyden gelen istilacıların etkisinde kalmıştır. Düşmanlarının toplu saldırısını engelleme ve rahat karşı koyabilmek için, sokakları dar yapmışlardır.

Her yıl, binlerce turist ve gezgin tarafından ziyaret edilmesine rağmen, doğal dokusunu ve yaşam tarzını korumuş Segovia. Bu nedenle UNESCO, şehir merkezini Dünya Mirası Alanı olarak ilan etmiştir.


Ana meydana geldiğinizin habercisi Katedral ve Mayor alanının çevresine dizilmiş kafe ve lokantalar. Ancak, ortalıkta hiç hareket yok. İspanya'nın bütün kentlerinde olduğu gibi, Segovia’da da zaman yavaş akıyor. Turistler olmasa, ortalıkta kimse olmayacak. Kafe ve lokantalardaki servisler de ağır aksak ve kalabalık bir ekiple sunuluyor. 

Kraliyet yazlık sarayını da ziyaret ettiğimizden, Madrid’den bu yana 5 saat geçmiş; hem yorulmuş, hem de acıkmıştık. Rehberimiz, kentin en meşhur yemeğinin, süt kuzusundan yapılan kuzu çevirmesi olduğunu söylemişti.

Kişi başı 25 Euro olmak üzere, eşimle, 50 Euro ödeyerek, kuzu çevirmelerimizin yanında 35 lik bir şarap da içebildik. Kuzu çevirmeyi beğendik ama, verilen bu kadar paraya değer miydi? Diye düşündüm yemekten sonra.

İspanya’daki bütün katedraller birbirine benziyordu. Üstelik, para vererek gezilecekti. Bu nedenle, katedrali gezmeden, şehir çevresindeki dar yollardan su kemerlerine ulaştık.

Romalıların M.S. 1. yüzyılın sonlarında inşa ettikleri su kemerleri büyük ölçüde korunmuş. Guaddarrama Dağları’ndan şehre gelen kemerlerin uzunluğu yaklaşık 15 km olup, toplam 166 kemerden oluştuğunu söylendi rehberimiz. Kemerlerle gelen su tarihi Alkazar Kalesi’ne kadar gidiyormuş.

Alkazar Kalesi


Segovia‘da görülmesi gereken ikinci önemli yer de Alkazar Kalesi. On birinci yüzyılda VI. Alfanso tarafından, Romalılardan kalma kale kalıntılarının üzerine inşa edilmeye başlanan bu muhteşem yapı II. Felipe dönemine, 16. yüzyıla kadar yenilenmeye devam etmiş. İçindeki çeşitli salonlar, II. Juan Kulesi, şapeli, cephane avlusu gibi bölümler de bu dönem içinde yapıya eklenmişler.

Bu kale Disney World‘deki Sinderella Kalesi‘ne ilham kaynağı olmuş bu şatonun Harry Potter filmlerinin masalsı şatolarından biriyle karşılaştığımızı sandım. Harry Potter filmlerinin burada çekilip, çekilmediğini sorduğumuzda rehberimiz, yanıtın olumsuz olduğunu vurguladı.

Alcazar Şatosu, öncelikle bir kale olarak inşa edilmiş. Gemiye benzeyen bu kale, kraliyet sarayı olarak da kullanılmış. Daha sonra hapishane, bir Kraliyet Topçu Koleji ve o tarihten bu yana da bir askeri akademi olarak hizmet vermişti.

Segovia Katedrali


Her ne kadar katedrali gezemediysek de rehberimiz ayrıntılı bilgi verdi Alkazar Şatosu'na giderken.

Segovia Katedrali, Gotik tarzda Roma Katolik katedralidir. Orta Çağ’ın ortalarında Flamboyant Gotik stilinde inşa edilmiştir.

1525 ile 1577 yılları arasında, Alcazar’a bitişikti ve kraliyet orduları tarafından, soylulara karşı ayaklanan halk hareketinde, Alcazar’ı savunmak için kullanılmıştı. İsyancılar ''Kilise Şehre Aittir'' dediler ve ayaklanma sonrasında şehrin merkezine alındı.

Birçok önemli Şapel bulunan katedralde üç yüksek tonoz-tavan örtüsü ve bir ambulatorium-kilisenin doğusundaki yürüyüş yolu içerir. Gotik tonozlar 33 metre yüksekliğinde, 50 metre genişliğinde ve 105 metre uzunluğundadır. Çan kulesinin yüksekliği 90 metreye ulaşır.

İnce vitraylı pencerelerin yanı sıra birçok renkli cam pencereye de sahiptir.

Katedral müzesinde Pedro Berruguete, Sánchez Coello ve Van Orley’in eserleri bulunurken, katedral arşivlerinde İspanya’da yayınlanan ilk basılı kitaplardan biri olan Sinodal de Aguilafuente bulunmaktadır.

MADRİD MEYDANLARI

Kent meydanları, tarih boyunca, kentlerimizin kimliğini ve kişiliğini ortaya koyan önemli bir kentsel yaşam odaklarıdır. 

Kentlilerin dini, siyasi, kültürel ve ticari nedenlerle açık bir mekanda toplanma gereksinmelerinin gerçekleştiği kamusal alanlardır.

İspanya’nın başkenti Madrid kamusal yaşam alanları olan meydanlarıyla büyülü bir şehir. Meydanlarını korumuş. Tarih, mimari şaheserler, müzeler ve kültürle doludur,  gezginlerini yüzyıllar öncesine götürüyor.

Madrid Şaheserleri Turlarıyla, gezginlerine meydanlarını sergilemeyi seven bir şehir Madrid. Sadece meydanlarını sergileyerek milyonlarca Euro kazanıyor Madridliler.

Madridlilere milyonlar hatta milyarlarca Avro kazandıran meydanlarını mutlaka görmelisiniz. Bazılarını siz gezginler için derledim.

Kibele Meydanı (Plaza de Cibeles):

Madrid’in en ünlü meydanlarından biri olup meydan, Neo-Klasik bir kompleks içindeki mermer heykeller ve çeşmelerle süslenmiştir.

Madrid’in sembolü haline gelmiş olan meydan; doğudan batıya Calle de Alcala, kuzeye Paseo de Recoletos ve güneye Paseo del Prado  kavşağında bulunur. 

İspanya Meydanı (Plaza de Espana): 

İspanya’nın başkenti Madrid’in göz alıcı meydanlarından biri olup, Gran Vía Caddesi’nin batısında ve Kraliyet Sarayı’nın kuzeyinde yer alır. Madrid’in simgesel merkezlerinden biridir.

Ayrıca, dev bir Cervantes heykeline de ev sahipliği yapar.  Kışın buz pisti ve yemek/hediyelik eşya stantları kurulur. İspanya Meydanı, hem turistler hem de Madridliler için önemli bir buluşma noktasıdır. Bu büyülü meydanı ziyaret ederken, Cervantes’in heykelini görmeyi unutmayın!

Puerta del Sol (Güneş Kapısı )

Turistik bir aktivite olarak, Puerto del Sol Meydanı'nı aydınlatan büyük bir reklam tabelası  Tío Pepe'yi  görüp fotoğraflayabilirsiniz. Ayrıca, Madrid’in sembolü olan büyük meyve ağacı ve ayı heykeli ile poz vermek de keyifli olacaktır.

Plaza Mayor (Mayor Meydanı) 

Madrid’in en merkezi ve ünlü meydanlarından biridir. Gran Vía Caddesi’ne yakın konumda bulunur. Dikdörtgen şeklinde ve 129 m x 94 m boyutlarında olup, meydana bakan üç katlı konut binalarının iç yüzünde 237 balkon bulunur.

Meydana giriş veya çıkış yapmak için on farklı kapıdan seçim yapabilirsiniz. Meydanın ortasında, Philip III’ ün atlı heykeli bulunur.

Plaza Mayor, tarih boyunca idamlara, boğa güreşlerine ve futbol maçlarına ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde ise yılbaşı pazarı ve pul koleksiyonu etkinlikleri gibi etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır.

Kolon Meydanı (Plaza de Colon): 

Kolon Meydanı (Plaza de Colon): Madrid’in merkezi sayılabilecek konumda olup, ünlü üç caddenin Gran Vía, Paseo del Prado ve Paseo de Recoletos kavşağındadır.

Madrid’in sembolik meydanlarından biridir ve çevresi ihtişamlı yapılarla çevrilidir.

Plaza de Colon’a gidildiğinde, Cristof Kolomb anıtının fotoğrafları çekilebilir.

Kastilla Meydanı (Plaza Castilla) 

Şehrin kuzeyinde yer alır ve başkentin ana caddelerinden biri olup, Paseo de la Castellana'nın tam ortasında bulunur.

Meydandaki Avrupa kapısı olarak denilen Torres de Europa yapıları oldukça ilgi çekicidir.

4 Nisan 2008 Cuma, Madrid...

Bir şehri tanımanın ve ruhunu anlamanın yolu, meydan ve caddelerini yürüyerek dolaşmaktır. Şehrin merkezi sayılabilecek Kibele Meydanı'nı başlangıç konumu olarak seçtik eşim Serap Akıncı ile birlikte.

Madrid Kibele Meydanı, diğer adıyla Plaza de Cibeles, Neoklasik stilde mermer heykellerden oluşan çeşmesiyle Madrid’in en gözde meydanlarından biridir.

Meydanın ortasında, Madrid şehrinin en sevilen sembollerinden biri, Ana Tanrıça Kibele’nin heykeli bulunuyor.

Ana tanrıça heykellerinin bir bölümünde doğum yaparken görülür, böylelikle dişiliği ve üremeyi temsil eder. Bazı heykellerinde de oturur ya da ayakta iken, yanında iki leopar bulunur.

Meydandaki heykelde, Bereket Tanrıçası Kybele, iki aslan tarafından çekilen arabada otururken tasvir edilmiştir.

Ana Tanrıça Kibele’nin kutsal hayvanları olan leopar ve aslanların her zaman yanında yer alması, ”Hayvanların kraliçesi olduğunu ve hayvanlar üzerindeki sınırsız hâkimiyetini anlatır.

Ayrıca meydanda Bank of Spain, Palacio de Buenavista, Palacio de Linares ve Kibele Sarayı gibi dört önemli anıtsal yapı bulunmaktadır.

Madrid'in merkezinde yer alan Plaza de Cibeles, doğuda Calle de Alcala, kuzeyde Paseo de Recoletos ve güneyde Paseo del Prado caddeleri ile sınırlanmıştır.

Meydan ve çevresindekiler fotoğraflandıktan sonra, doğudaki Alkala Caddesi ve Gran Via üzerinden, yaklaşık 2 km yürüyerek İspanyol Meydanı'na ulaşıyoruz.

Plaza de Espana; İspanya İç savaşında, ordu tarafından karargâh olarak da kullanılmış olan bu meydan  Cervantes, Donkişot ve Sança Panço heykel gurubunun olduğu alandır.

Meydandaki anıt heykel kompleksinin üstünde Cervantes, oturmuş olarak betimlenmiştir. Altında ise, onun hayal kahramanları Don Kişot ve yardımcısı Sancho Panço heykelleri görülüyor. Hemen ön taraflarında, küçük bir havuz, arka tarafta ise oldukça büyük ikinci bir havuz var.

Karşılıklı fotoğraflar çekildikten sonra, Gran Via ve Carmen Caddeleri üzerinden yaklaşık 1200 metre yürüyerek, Güneş Kapısı olarak da bilinen, Puerto del Sol'a ulaşıyoruz.

Puerto del Sol; Güneş Kapısı ya da Güneşin Kapısı anlamına gelen Puerta del Sol Meydanı Madridlilerin en popüler buluşma noktası, protesto ve gösterilerin yapıldığı meydandır.

Puerta del Sol, aynı zamanda, tarihsel olarak İspanya’nın sıfır noktası sayılıyor.

Meydanın ortasında III. Carlos’un bir Heykeli bulunmaktadır.

Adına yaraşır biçimde, Gran Via’ya çıkan sokaklar, güneşin ışınlarını simgelemektedir.

Madrid’in diğer bir önemli simgesi de, kocayemiş ağacına tırmanıp yabani çilek yiyen ayı figürüdür. Bu simge de Madrid’in tarihteki flora ve faunasına gönderme yapar.

Madrid Otonomi Yönetim Binası olarak kullanılan yapının önünde Madrid Belediyesi’nin 7 yıldızlı lacivert bayrağı dalgalanır. Madrid şehrinin ve Madrid Belediyesi’nin simgelerinden birisi olan bayrak, lacivert üzerine 7 yıldızlıdır.

Yedi yıldızın simge olarak seçilmesinin nedenine gelince, Küçük Ayı Takım Yıldızı’ndaki en büyük 7 yıldızının Madrid’den çok iyi gözlemlenebilmekte olmasıdır.

Yedi yıldızlı bayrağı bir süre seyrettikten sonra rotamızı, yaklaşık 500 metre basındaki, Mayor Meydanı'na çeviriyoruz.

Plaza Mayor; Madrid’e gidenlerin mutlaka görmek isteyecekleri ya da rehberlerinin göstermek isteyecekleri en büyük meydanlardan birisidir Mayor.

Kralların taç giyme törenlerinin yanı sıra, festivaller, boğa güreşleri ve hatta Engizisyon Mahkemelerinin idam uygulamaları da bu meydanda gerçekleştiriliyordu Antik dönemde.

Ünlü Engizisyon Mahkemeleri’nin gerçekleştiği bu meydanda temize çıkmak pek mümkün olmadığı gibi, suçlananların hemen hepsi yakılarak idam ediliyordu.

Plaza Mayor, Ortaçağda, site surlarının hemen dışında kurulan bir pazar yeriydi. Yapımına 1560 yıllarında başlanmış, 1617 yılında tamamlanmışı.

Tarihinde, üç kez yangın geçirmiş olan Mayor Meydanı ve çevresi, 1790 yılında bu günkü yapısına kavuşmuş.  

120 metre uzunluğunda, 90 metre genişliğinde dikdörtgen şeklinde bir alan olup, 50 000 kişiyi alabilme kapasitesine sahiptir Mayor Meydanı.

Çevresi 400 metrenin üzerindeki meydanı dolaşırken yorulduğumuzu ve acıktığımızın farkına varıyoruz. Madrid'in ünlü pastanelerinden La Mallorquina karşımıza çıkıyor. Yumurtalı, salamlı, kızarmış ekmekli ve sarımsaklı Sopa de Ajo adlı çorbasıyla ünlü olduğunu öğrenmiştik. Giriyor ve birer çorba söylüyoruz.

Dinlenmiş ve karnımızı doyurmuş olarak, Alkala üzerinden Paseo de Roceletos Bulvarı'na giriyoruz. Keyif ve gezinti bulvarı diyebileceğimiz bulvarda, her iki tarafımızdaki anıtsal binaları da gözden geçirerek ilerliyoruz. Böylece yaklaşık 2 km'lik yolu kısaltmış oluyoruz.

Plaza de Colon; Ünlü Columbus Anıtı: Paseo de la Castellana tarafında yer alan bu anıtın tabanı 1885 yılında tamamlanmıştır. Anıtın tepesinde Columbus’un heykeli bulunur.

Dünyanın en büyük İspanyol bayrağı, 50 metre yüksekliğindeki bir direkte Plaza de Colon’dan dalgalanır. 2001 yılından bu yana, İspanya Ulusal Günü’nde göndere çekilmektedir.

Meydandaki bahçeler, Keşif Bahçeleri olarak bilinir ve 1970’e kadar Kraliyet Darphanesi’ ne ev sahipliği yapmıştır.

Columbus anıtının tabanında geniş bir su şelalesi bulunan büyük bir çeşme yer alır. Bu şelalenin altında merdivenlerle meydana inilebilir ve suyun gürültüsü artırılır.

Madrid’in bu tarihi meydanı, gezginler için, hem sanatsal hem de tarihi açıdan zengin bir deneyim sunmaktadır!

Columbus Anıtını görecek şekilde oturduğumuz banklarda yarım saat dinlendikten sonra, yaklaşık 5 km kuzeydeki Kastilla Meydanına gitmek üzere harekete geçiyoruz.

Plaza de Castilla: Plaza de Castilla, Madrid’in kuzeyinde başkentin ana arterlerinden biri olan Paseo de la Castellana’nın neredeyse sonunda bulunur.

Modern Madrid siluetini tanımlayan ve Avrupa kapısı olarak adlandırılan ikonik yapılar,  ikiz kuleler bulunuyor.

Avrupa Kapısı olarak tanımlanan ikiz kulelerin yüksekliği 114 metre, kulelerdeki eğim %15 olup, Amerikalı mimarlar tarafından tasarlanmış. Yapımına 1989 yılında başlanmış ve 1996 yılında bitirilmiş. Google haritalarda Kio Kuleleri olarak veriliyor.

MADRİD YAŞAM CADDESİ GRAN VİA

Madrid Şaheserleri Turlarını düzenleyen bütün rehberler, gezginlerin genel bir izlenim edinmeleri amacıyla, Madrid Meydanlarını ve Yaşam Caddelerini gezdiriyorlar konuklarıma.

Bir başka deyişle Madridliler, öncelikle Meydanlarını sonra da keyif bulvarlarını pazarlayarak para kazanıyorlar turist ve gezginlerden.

Keyif ya da yaşam caddelerinden biri de Gran Via'dır. Ankara'da Atatürk Bulvarı, İstanbul'da İstiklal Caddesi, Paris'te Şanzelize yaşam caddeleri olarak ortaya çıkıyor.

4 Nisan 2008 Cuma, Madrid...

İspanya Meydanı'nın tanıtımı ile birlikte, Madrid Şaheserleri Turu sona ermiş ve rehberimiz tarafından serbest bırakılmıştık.

Herkes kendine göre bir rota seçecekti. Eşimle ben gruptan ayrıldık. İspanya Meydanı'ndan çıkıp, kuzeye doğru yönelerek Gran Via caddesine ulaştık.

Gran Via, İspanyolcada Uzun Yol olarak algılanabildiği gibi Harika Yol olarak da algılanabiliyor. İspanyol Broadway olarak da anılan bu cadde, gece hayatının en yoğun olduğu sokaklardan biridir.

Harika Yol ''Gran Via'', Keyif Bulvarı ''Paseo de la Castellano'' ile birlikte, İspanyol operetleri ve kitaplarında geçen, filmlerde defalarca gösterilen Madrid’in en ünlü caddesiydi Madrid'i.


Zamanda geriye, 19. yüzyıla gidebilseydik, Harika Yol Gran Via, kentin kuzey-batı bölgesini kentin merkezine birleştiren küçük, karmaşık ve labirent gibi bir sokak görünümünde olduğunu görecektik.

Madrid Belediyesi tarafından, 1901 yılında onaylanan bir teklifle, inşaatı 1910 yılında başlamış ve 1929 yılında günümüzdeki görünümünü kazanmıştı.

Yaklaşık 1,5 km uzunluğu olan Gran Via İspanya Meydanı’ndan başlayıp, Alkala Caddesine kadar uzanır.

Adından da anlaşılacağı üzere bu Büyük Yol boyunca mağazalar, oteller, bankalar, restoranlar, barlar, sinemalar ve tiyatrolar bulunmakta olup şehrin en önemli ticaret bölgelerinden biri haline gelmiştir.


İstanbul’daki İstiklal Caddesi’ne benzettim. Bir farkla, Gran Via daha geniş ve daha bakımlı bir cadde olup, Caddesi'nin iki yanında yer alan yapıların dokusu epeyce korunmuş.

Caddeye Gran Via adı, İspanya’da faşist Franco sonrası demokrasinin yeniden kurulduğu, 1981 yılında Madrid’in en sevilen belediye başkanı Enrique Tierno Galvan tarafından verilmiş.

Caddenin Alkala Caddesine ulaştığı köşesinde simge yapılardan bir olan 45 metre yüksekliğindeki Metropolis 1910 yılında ofis binası olarak yapılmış.


Madrid’in sembollerinden biri olan Metropolis anıtsal bir yapıdır. Mimarları Jules ve Raymond Fevrier binaya geçmiş yüzyıllar havası yaratmayı amaçlayan Fransız Beaux-Arts tarzını uygulamışlar.

Amerika'da gelişen Beaux-Arts Tarzı büyük, gösterişli evler, geniş bulvarlar ve büyük parklar ile planlı mahallelere yol açmıştı.

İnşaatın bittiği 1910 yılında olağan dışı bir yapı olarak görülmüştü.

Sade zemin üzerinde kubbeli, ilk iki kat sütunlarla çevrili olan Korint bir destek, çifte saçakları alegorik 4 heykeli ile kaide ticaret, tarım, sanayi ve madencilik sektörü temsil edilmektedir.

Üzerindeki yuvarlak kule 24 ayar altın 30 000 yaprak ile kaplanmış olup, muhteşem bir görünüme sahiptir.

Gran Via, Madrid’ in kültür ve sanat duraklarından biri olmasının yanında şehrin kalbinin attığı en kalabalık yerlerden biridir.

Maya sanatından ilham alan Art Deco mimarisi ve görkemli binaları ile göz alıcı bir ziyaret vaat eden bu meşhur caddeyi her gün binlerce kişi ziyaret etmektedir.



MADRİD KİBELE MEYDANI

 

Madrid Kibele Meydanı, diğer adıyla Plaza de Cibeles, Neoklasik stilde mermer heykellerden oluşan çeşmesiyle Madrid’in en gözde meydanlarından biridir.

Madrid'in merkezinde yer alan Plaza de Cibeles, doğuda Calle de Alcala, kuzeyde Paseo de Recoletos ve güneyde Paseo del Prado caddeleri ile sınırlanmıştır.

Meydanda ayrıca Bank of Spain, Palacio de Buenavista, Palacio de Linares ve Kibele Sarayı gibi dört önemli yapının bu meydanda bulunması, Madrid’in üç farklı ilçesinde yer aldığını gösterir1.

Orijinal adı “Plaza de Madrid” olan meydan, 1900 yılında “Plaza de Castelar” olarak değiştirilmiş ve sonunda günümüzdeki adını almıştır.

Yapımı 1782 yılına tarihlenen meydanın tam ortasındaki fıskiyeli çeşmede, iki leoparın çektiği arabadaki Kibele betimlemesi en çok fotoğrafı çekilen objelerden biridir.

Cibeles ya da Kibele ismi bize oldukça tanıdık biridir. Eros’ un annesi olup, Bereket Tanrıçası' dır. Diğer taraftan, Tanrıça Kibele Tanrıların Anası anlamında kullanılan bir isimdir.

Tüm yaşamları tarıma dayalı olan toplumlarda bolluk ve bereket en önemli kavramlardandır. Bundan dolayı da Kibele en önemli tanrı figürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bereket kavramı ise kadına has bir özellik olan doğurganlık ile temsil edilir.

Kibele’nin arabasını çeken Leoparlar hayvanların kraliçesi olup, sonsuz özgürlüğü gösteren bir semboldür.

Anadolu’da yer alan Ana Tanrıça Kibele inancı pek çok ilk dönem dinlerine esin kaynağı olmuştur. Antik Mısır kültüründe yer alan İsis ve Yunan mitolojisinde yer alan Artemis bunların en bilinenleridir.

Frigler’in Baş Tanrıça olarak kutsadıkları Kybele, M. Ö. 2. binde Hitit panteonunda “Kubaba” olarak yer almıştır.

Bereketi, çoğalmayı temsil eden, genellikle yanlarında aslan ve leoparlarla betimlenen Ana Tanrıça, daha sonra Frigler aracılığıyla Sardis üzerinden batı dünyasına, Helenistik ve Roma çağlarına geçmiştir.

Ankara Anadolu medeniyetleri Müzesindeki Kibele heykel ve kabartmaları Boğazköy’de, Ankara ve Gordion da bulunmuştur.

Kibele Meydanı; İletişim Sarayı, İspanya Bankası, Palazzo Linares ve Buenavista Sarayı olmak üzere 4 anıtsal yapı ile çevrilidir.

İletişim Sarayı'nın göz alıcı muhteşem binası şehir postanesinin ana binası konumundaydı. 1909'da inşa edilen anıtsal bina 2007 yılına kadar Posta Servisi ve Posta Müzesi tarafından kullanılmıştı. Ardından Madrid Belediye Binası görevini üstlendi.

İspanya Merkez Bankası heybetli ve anıtsal binasıyla gezginlerin dikkatini çekiyor. 1882 ve 1891 yılları arasında inşa edilmiştir.

İspanya Merkez Bankası'nın karşısında, zengin bankacı Jose de Murga tarafından 1873 yılında Barok tarzında inşa edilen Palacio de Linares bulunmaktadır. Latin Amerika Sanatı Müzesi'ne ev sahipliği yapmaktadır.

Buenavista Sarayı, 1777 yılında Alba Düşesi tarafından yaptırılmış olup, İspanyol ordusunun karargahı olarak kullanılmaktadır.

Meydan doğu ve batıda Alkala Caddesi, kuzeyde Paseo de Recoletos ve güneyde Paseo del Prado caddeleri ile sınırlanmıştır. Bütün cadde ve bulvarlar birer keyif bulvarı olarak düzenlenmiştir.

Kibele Meydanından güneye yönelirseniz, diğer bir keyif bulvarı olan 1 500 metre uzunluğundaki Passeo del Prado ile bitim noktasında Madrid tren istasyonu karşınıza çıkar. Prado Bulvarının doğusunda Prado Müzesi ile Kraliyet Parkı olarak da bilinen Retiro Park bulunmaktadır.

Kibele Meydanının doğu-batı ekseninde Calle de Alcala olarak biline Alkala Caddesi yer almaktadır. Alcala ismi Arapça kökenli bir kelime olup “el-kale” yani “kale” kelimesinden gelmektedir.

Doğu bölümünde Plaza de la Independencia Meydanı ve Puerta de Alcala anıtı yer alır.

Puerta de Alcala, Madrid’de bulunan sembolik bir şehir kapısıdır. Bu anıta Alcala denmesinin nedeni ise üzerinde bulunduğu bu yolun Madrid’in batısındaki Alcala de Henares Şehri’ne gitmesidir.

MADRİD ŞAHESERLERİ TURU 2008

 

Madridliler şehirlerini tanımlarken, Cennetten sonra görülebilecek en güzel yerin Madrid olduğunu belirtmek için, “Cennetten sonra Madrid’e…” diyorlar.

Madridliler biraz abartmış olsalar da şehir kendine has tadıyla ziyaretçileri büyüsü altına alıyor. Yılda 65-70 milyon ziyaretçisi bunun en büyük kanıtı…

Madrid'i panoramatik olarak tanımak için Madrid Şaheserler Turu'na katılmak gerekir. Genelde, bütün tur rehberlerince Tur Kastillana Meydanı ile başlar.

Meydandaki Avrupa kapısı olarak denilen Torres de Europa yapıları oldukça ilgi çekicidir.

Ardından Kastillana Bulvarı üzerindeki, dünyanın en iyi takımlarından biri olan, Real Madrid’in stadyumu Santiago Bernabeu görülmek üzere yola çıkılır.

Duruma göre Stadyum gezilir ya da çevresinde dolaşılarak anı fotoğrafları çekildikten sonra bulvar üzerinde bulunan Plaza de Colon’a gidilir.

Meydandaki Cristof Kolomb anıtının fotoğraflarını çekildikten sonra Kastillana Bulvarının devamı olan Roceletos Bulvarına üzerinden Kibele Meydanına ulaşılır.

Madrid’in en önemli başlangıç noktalarından biri Plaza de Cibeles olarak bilinen Kibele Meydanıdır. Çevresindeki anıtsal ve korumaya alınmış mimari eserler bütün gezginlerin görmek isteyecekleri yapılardır.

Meydanın çevresindeki sarayı andıran diğer anıtsal yapı Palacio de Cibeles'tir.

Meydanın ortasındaki Anıtsal çeşmede, Bereket Tanrıçası Kybele iki aslan tarafından çekilen arabada otururken tasvir edilmiştir.

Kibele Meydanı gezilip, gerekli bilgiler edinilip fotoğraflar çekildikten sonra İspanya Meydanı’na geçilir tur otobüsüyle.

Cervantes, Donkişot ve Sança Panço heykel gurubunun olduğu alandır İspanya Meydanı. İspanya İç savaşında, ordu tarafından karargâh olarak da kullanılmış olan bu meydan gezginlerce en dikkat çekilen yerlerden biridir.

Meydandaki anıt heykel kompleksinin üstünde Cervantes oturmuş olarak betimlenmiştir. Altında ise, onun hayal kahramanları Donkişot ve yardımcısı Sancho Panza heykelleri görülür.

Fotoğraflar çekildikten sonra, Madrid’in en önemli alış-veriş caddesi Gran Via üzerinde yürüyerek, Güneş kapısı olarak da bilinen Sol Meydani ile komşusu sayılabilecek Mayor Meydanı gezilerek Madrid Şaheserleri Turu sonlandırılır.

4 Nisan 2008 Cuma, Madrid…

Madrid’de ikinci günümüz. Rehberimizin uyarısıyla erken kalktık. Madrid Şaheserleri turuna katılacağız. Kişi başına 30 Euro ödediğimiz bu turda Madrid’in mutlaka görülmesi gereken yerlerini ziyaret edeceğiz.

Madridliler şehirlerini tanımlarken, Cennetten sonra görülebilecek en güzel yerin Madrid olduğunu belirtmek için, “Cennetten sonra Madrid’e…” diyorlar. Madridliler biraz abartmış olsalar da şehir kendine has tadıyla ziyaretçileri büyüsü altına alıyor. Yılda 65-70 milyon ziyaretçisi bunun en büyük kanıtı…

Otelimizdeki mükemmel bir kahvaltıdan sonra, tur otobüsüyle yarım saatlik bir yolculuk bizi Madrid’in en önemli, en büyük, en geniş ve en uzun bulvarının, Kastillana Bulvarının güney ucunda bulunan Kastillana Meydanına götürdü.

Tur otobüsünden iniyoruz. Meydanın kuzeyinde Modern Madrid siluetini tanımlayan ve Avrupa kapısı olarak adlandırılan ikonik yapılar, ikiz kuleler bulunuyordu. Rehberimiz Kaan'ın açıklamalarına göre, Avrupa Kapısı olarak tanımlanan ikiz kulelerin yüksekliği 114 metre, kulelerdeki eğim %15 olup, Amerikalı mimarlar tarafından tasarlanmış.

Google haritalarda Kio Kuleleri olarak adlandırılan Avrupa Kapısı'nın yapımına 1989 yılında başlanmış ve 1996 yılında bitirilmiş.

Verilen 15 dakikalık serbest zamandan sonra, Paseo de la Kastillana, Kastilla Bulvarı hakkında bilgi veriliyor. Paseo sözcüğü Madrid’de seyir ve eğlence anlamında kullanılıyormuş.

Paseo de la Kastillana, gerçekten de seyirlik ve eğlenceli bir bulvar olmanın yanı sıra çok sayıda anıt ve tarihi eserle birlikte, heykel gruplarına da bulunduğu bir bulvar.

Hatta rehberimiz Kağan, Salvador Dali ve Picasso’nun oturup, sohbet ettiği kafeterya ve restoranların da bulvar üzerinde bulunduğunu söylüyor. Bizdeki, Ankara’daki Atatürk Bulvarı biraz benziyor ama Kastillana Bulvarına göre oldukça küçük kalıyor.

Kastillana Meydanı'nda fotoğraflarımızı çektikten sonra, otobüsümüze binerek; Kastillana Bulvarı üzerinde bulunan Real Madrid’in ünlü stadı Estadio Santiago Bernabeo’yu görmek üzere harekete geçiyoruz.

Rehberimizin verdiği bilgilere göre stadyum 1947 yılında yapılmış. Stadyumun ev sahibi takımı Real Madrid olup, İsmi efsane başkan Santiago Bernabeu Yeste’den gelmektedir.

Stat yapıldığından beri, Real Madrid maçlarının yanı sıra, çok önemli uluslararası turnuvalara ve final maçlarına ev sahipliği yapmış.

Kapasitesi değişkenlik gösteren stad ilk yapıldığında 70.000 kapasiteli olup 1953’te kapasitesi 120.000’e ulaşmış. Sonraki yıllarda, Stadın yenilenme çalışmaları esnasında kapasitesi azaltılmış. Bunun nedeni diyor rehberimiz, UEFA standartlarındaki statların tamamen koltuklu olmasıdır. Kapasite 80 bine düşürülmüş.

Stadı gezecek zamanımız yok. Çevresini dolaşıp, fotoğraflar çekildikten sonra, yine bulvar üzerinde bulunan Plaza de Colon (Kolomb Meydanı) a gidiliyor. Meydanda ünlü kâşif Cristof Kolomb ‘un anıt heykeli bulunuyor. Ünlü kâşif Cristof Kolomb, Amerika kıtasının bulunmasına ve Avrupa’ya açılmasına öncülük etmiş.

Amerika’nın keşfine yol açan böyle bir yolculuk için büyük bir gemi, yeterince tayfa, yiyecek ve paraya ihtiyaç vardı. Diyor rehberimiz. Portekiz ve İngiltere krallıklarına yapılan yardım başvuruları kabul görmemiş.

Başlangıçta İspanya da başvuruyu kabul etmemiş. Kraliçe Isabella Aragon Kralı II. Ferdinand ile evlenip, Büyük İspanya İmparatorluğu kurulduktan sonradır ki dünyaya açılıp, yeni koloniler kurma girişimleri üzerine Cristof Kolomb aklına gelmiş.

Sonunda Kolomb’un ilk başvurusundan yedi yıl sonra, 1492’de, İspanya kraliçesi Isabella, Kolomb’a yardım edeceğini bildirerek ona amiral ünvanlıyla birlikte tüm istediklerini vermiş.

Böyle bir yolculuğu tasarlayan ilk insan Kolomb değildi. Diyor rehberimiz. Ne var ki, o dönemin gemilerinin küçüklüğü ve yeterli donanıma sahip olmayışı yüzünden, böylesine uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmayı kimse göze alamıyordu. İspanya yeterli donanıma sahip gemi ve mürettebat verince yolculuk başlamış.

Kolomb ‘un amacı doğudaki baharat ve ipek gibi değerli malların batıya getirilebileceği güvenli bir ticaret yolu bulmaktı. 12 Ekim 1492’de Bahama adalarından birine çıktığında da bu düşüncesini gerçekleştirmiş olduğunu sanmıştı. Amerika kıtasını bulan Cristof Kolomb, yepyeni bir kıta keşfettiğinin farkına varamamıştı.

1492’de Atlantik Okyanusu’nu aşarak Kuzey Amerika’ya ulaşan ilk Avrupalı olup, bu yolculuğunu İspanyol bayrağı altında yapmıştı.

Bir taraftan rehberimizin verdiği tarihi bilgileri dinlerken, diğer taraftan da Kolomb Meydanında, Cristof Kolomb anıtının fotoğraflarını çekiyoruz. Rehberimizin uyarısıyla otobüste yerlerimizi alarak Kastillana Bulvarının devamı olan Roceletos Bulvarına yöneliyoruz. Bir süre sonra Kibele Meydanına ulaşıyoruz.

Madrid’in en önemli nirengi noktalarından biri Plaza de Cibeles olarak bilinen Kibele Meydanıdır. Cibeles ismi bize oldukça tanıdık bir isim. Meydana ismini veren ve meydanın tam ortasındaki aslanların çektiği arabalı heykel, Yunan mitolojisindeki Cibeles, yani bildiğimiz ismiyle “Bereket Tanrıçası Kibele” dir. Meydanın ortasındaki Cibeles çeşmesinin yapım tarihi ise 1782 olarak belirtilmiş.

Madrid’in ana noktalarından biri olan Cibeles Meydanı‘nın en önemli özelliğinin çevresinde bulunan harika mimari eserlerdir. Meydanın çevresinde göreceğiniz saray benzeri büyük beyaz bina Palacio de Cibelestir. Bu anıtsal bina son yıllara kadar Madrid merkez postanesi olarak kullanılmış. Yenilenmeden sonra belediye binası olarak hizmet vermeye başlamış. Meydana bakan harika mimari eserlerden biri de ünlü Banco de Espana binasıdır.

Meydanın ortasında ise, Tanrıça Kibele’sin heykeli bulunuyor. Kibele, bilindiği gibi Eros ’un annesi, bereket tanrıçasıdır. Bu heykel Madrid şehrinin en sevilen sembollerinden biridir. Anıtta, Bereket Tanrıçası Kybele iki aslan tarafından çekilen arabada otururken tasvir edilmişti. Fotoğraf makinesine sarılarak,  eşimin fotoğrafını çekiyor ve ölümsüzler arasına katılmasına katkıda bulunuyorum.

Eşimin arkasında; solda Kibele çeşmesi ve tahtında oturan ”Ana Kraliçe ”ile arabayı çeken aslanlar, çeşmenin sağında ise telekomünikasyon binası görülüyor. Telekomünikasyon binası ile Kibele çeşmesinin ” İspanyol sermayesinin en önemli sembollerinden biri olduğu ifade ediliyor meydanla ilgili yazılarda. Kibele ile ilgili olarak, tarih kitaplarında; kuzey ülkelerinde, Akdeniz çevresinde, Anadolu ‘da, Asya’da ve birçok uygarlıkta, değişik adlarla anılan bir Ana Tanrıçadan söz edilir.

Ana tanrıça; heykellerinin bir bölümünde doğum yaparken görülür, böylelikle dişiliği ve üremeyi temsil eder. Bazı heykellerinde de oturur ya da ayakta iken, yanında iki leopar bulunur. Madrid Kibele meydanındaki heykelinde ise, aslanların çektiği bir arabada, tahtta otururken görülmektedir. Ana Tanrıça Kibele’nin kutsal hayvanları olan leopar ve aslanların her zaman yanında yer alması, ”Hayvanların kraliçesi olduğunu ve hayvanlar üzerindeki sınırsız hâkimiyetini anlatır.

İyi bir başlangıç noktası olarak seçilen Kibele Meydanı iki önemli ulaşım aksının birleştiği yerdedir. Kuzey-güney aksını Kastillana ve Prado Bulvarları oluştururken, doğu-batı aksını Calle de Alcala oluşturmaktadır. Her ikisi de, özellikle Kastillana Bulvarı, keyif bulvarıdır. 

Meydandan kuzeye doğru harekete geçilirse, Paseo de Recoletos’in bitim noktasında Plaza de Colon karşımıza çıkar. Sonra Paseo de la Castellano devam eder. Plaza de Castillano’ya ulaşıncaya kadar ünlü Estadio Santiago Bernabeu stadının yanı sıra her iki yanında tarihi binalar, müzeler ve keyif mekânları kendini gösterir. Bitiminde de Puerta Europa olarak bilinen İkiz Kuleler sizi karşılar. Toplam 5 500 metre yürümeniz gerekir.

Kibele Meydanından güneye yönelirseniz, diğer bir keyif bulvarı olan 1 500 metre uzunluğundaki Passeo del Prado ile bitim noktasında Madrid tren istasyonu karşınıza çıkar. Prado Bulvarının doğusunda Prado Müzesi ile Kraliyet Parkı olarak da bilinen Retiro Park bulunmaktadır. 350 hektarlık bir alana yayılmış olan Retiro Park içinde 20 dönümlük bir alanı olan Kraliyet Botanik Bahçesi yer almaktadır. 

Dünyanın en büyük botanik bahçelerinden biri olarak biliniyor. Bahçede; yaklaşık 30 000 çeşit bitki ve çiçek çeşidiyle 1 500 ağaç çeşidinin varlığı biliniyor. Flora ve beş ayrı kıtadan gelen ağaçlar, özel bir plan ve peyzaj uygulamasıyla, teraslara yerleştirilmiş.

Kibele Meydanının doğu-batı ekseninde Calle de Alcala olarak biline Alkala Caddesi yer almaktadır. Alcala ismi Arapça kökenli bir kelime olup “el-kale” yani “kale” kelimesinden gelmektedir. Doğu bölümünde Plaza de la Independencia Meydanı ve Puerta de Alcala anıtı yer alır.

Puerta de Alcala, Madrid’de bulunan sembolik bir şehir kapısıdır. Bu anıta Alcala denmesinin nedeni ise üzerinde bulunduğu bu yolun Madrid’in batısındaki Alcala de Henares Şehri’ne gitmesidir. 18. Yüzyıl’da Madrid henüz bakımlı ve gelişmiş bir şehir değilken dönemin Kralı XII. Alfonsso şehre yeni ihtişamlı eserler kazandırmak istemiş ve sadece bir patika olan Alcala de Henares Yolu’nu 1778‘de genişleterek üzerine bu Neo-Klasik anıtsal kapıyı koydurmuştur. Kurtuluş Kapısı olarak da bilinen Puerta de Alcala Kraliyet Bahçelerinin giriş kapısına da yakındır.

Tekrar Kibele Meydanına döner ve Alkala Caddesi üzerinde batıya doğru yaklaşık 400 metre yürürseniz, Madrid’in sembollerinden biri olan Metropolis anıtsal yapısı karşınıza çıkar. Mimarları Jules ve Raymond Fevrier binaya geçmiş yüzyıllar havası yaratmayı amaçlayan Fransız Beaux-Arts tarzını uygulamışlar. 

İnşaatın bittiği 1910 yılında olağan dışı bir yapı olarak görüldü. Sade zemin üzerinde, kubbeli ilk iki kat sütunlarla çevrili olan Korint bir destek çifte saçakları alegorik 4 heykeli ile kaide ticaret, tarım, sanayi ve madencilik sektörü temsil edilmektedir. Üzerindeki yuvarlak kule 24 ayar altın 30 000 yaprak ile kaplanmış.

Metropolis ’in bulunduğu yerde cadde ikiye bölünür. Kuzey-batıya yönelen cadde, Madrid’in en ünlü caddesi Calle Gran Via olup, yaklaşık 1 500 metre keyifli bir yolculuktan sonra sizi ünlü İspanya Meydanına ulaştırır. Mağazalar, oteller, bankalar, restoranlar, barlar, sinemalar ve tiyatroların bulunduğu bu cadde şehrin en önemli ticaret bölgelerinden biri olup, bitiminde Cervantes, Donkişot ve Sança Panço heykel gurubunun olduğu alan ile gezginlerini taçlandırır.

Önceki yıllarda, İspanya İç savaşında, ordu tarafından karargâh olarak da kullanılmış olan bu meydan şimdilerde en dikkat çekici yerdir. Cervantes, Donkişot ve Sança Panço heykel gurubunun olduğu alandır. Meydandaki anıt heykel kompleksinin üstünde Cervantes, oturmuş olarak betimlenmiştir. Altında ise, onun hayal kahramanları Don Kişot ve yardımcısı Sancho Panza heykelleri görülüyor.

Anıtın bulunduğu yer ise, oldukça büyük ve asırlık ağaçların bulunduğu bir park. Genellikle, birçok parkta, devlet adamlarının heykelleri bulunurken, bu parkta, Cervantes ve hayal kahramanlarının heykelleri görülüyor ve şehrin ziyaretçileri tarafından ilgi çekiyor. İspanyol edebiyatından edindiğimiz bilgilere göre; İspanya’nın Le Mancha bölgesinde yaşayan Alonso Quijano, okuduğu romantik çağ şövalyelerinin romanslarından etkilenerek, bu müessesenin yeniden canlandırılması için yola çıkar.

Ancak, ideali ile kendi gerçekliği arasındaki görüntüsel uçurum bile komiktir. Kafasında bir tas, elinde bir sopa, üzerinde paslı bir zırh ve cılız atı ile o, bir şövalye karikatürüdür. Maceralarını adamak için seçtiği güzel, yakınlarındaki bir köylü kızıdır. Önemsizdir bütün bu ayrıntılar. Her şey Don Kişot adını alan Alonso’nun kafasında olup bitmektedir zaten. Gördüğü nesneleri büyü nedeniyle asıllarından farklılaştığına inanınca mesele de kalmaz. 

Şövalyelik töreni bir şato olarak varsaydığı köhne bir handa yapılır. Dönüş yolunda -bol vaatle kandırdığı- Sancho ile karşılaşınca ekip tamamlanır. Bundan böyle maceralar, yel değirmenlerine, koyun güden çobanlara, makinelere, şarap tulumlarına saldırılar başlayacaktır. Bölümün sonunda, akrabaları ve köyün papazı tarafından kandırılarak evine -biraz da zorla- getirilir.

İspanya Meydanı da gezildikten sonra Madrid Şaheserleri turu sona eriyor. Rehberimiz tarafından serbest bırakılıyoruz. İsteyenlere yardımcı olacağını da söylüyor. Eşimle ben gruptan ayrılarak gezmenin daha rahat olacağını düşünüyor ve Gran Via Caddesine girerek Madrid’i bir başka yüzüyle tanımaya çalışıyoruz.

Metropolis anıtsal binasından güney-doğuya devam eden cadde Alkala Caddesinin devamıdır. Yaklaşık 650 metre sonra sizi Güneşin Kapısı olarak tanımlanan Puerta del Sol’a götürür. Madrid gezilecek yerler nereler diye sorduğunuzda size ilk olarak tarif edecekleri yerlerden biri Madrid’in kalbi sayılan Sol Meydanı olacaktır. Sol Meydanı tam anlamıyla yaşayan bir meydan. Sol Meydanı turistik kalabalıkların da en fazla ilgi gösterdiği yerlerden biri. Ancak Sol meydanının sadece turistik değil Madridlilerin de uğrak noktalarından biri olduğunu söylemişti rehberimiz. Sol meydanı Madrid gezisinin olmazsa olmazlarından biri.